1. Hukuk Dairesi 2019/2594 E. , 2021/1680 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - BEDEL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, bedel davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine dair verilen kararın istinaf edilmesi üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince davacının istinaf isteminin HMK"nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine, kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine dava değerinin kesinlik sınırının altında olduğu gerekçesi ile temyiz dilekçesinin reddine ilişkin olarak verilen ek karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 23.03.2021 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı ... ve vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.
Davacı, dava konusu 1641 ada 41 parsel için kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile kendisine, davalıya ve mirasbırakanı ..."e 4 adet daire verildiğini, ancak 4 adet daireden 3ünün davalı adına tescil edildiğini, mirasbırakana daire verilmediğini, bu şekilde miras hakkına müdahale edildiğini, işlem sırasında mirasbırakanın ehliyetsiz olduğunu ve temlikin mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı yapıldığını ileri sürerek dava konusu taşınmazdaki 1, 7 ve 8 nolu bağımsız bölümlerin tapu kaydının iptali ile adına tesciline olmazsa faizi ile birlikte tenkise, tapu iptal ve tescil istemi kabul edilmez ise bedelinin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 20.04.2015 tarihli dilekçe ile kendisi ile davalıya 2"şer daire isabet etmesi gerekirken davalıya 3 adet daire verildiğini, bu nedenle 8 nolu bağımsız bölümün adına tescilini, olmazsa bedelin tahsilini istediğini, aşamada terditli olarak talep ettiği bedel yönünden istemini 157.500-TL olarak ıslah ettiğini bildirmiştir.
Davalı, dava konusu taşınmazdaki 8 nolu bağımsız bölümü 28/04/2010 tarihinde ... satın aldığını, aynı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümü mirasbırakanın uzun süren hastalığı, diğer giderleri ile devamlı kalan bakıcının aylığı ve ilaç parası nedeniyle oluşan borçları ödemek için sattığını, muvazaalı bir satışın söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen kararın istinaf edilmesi üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince davacının istinaf isteminin HMK"nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine, kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine dava değerinin kesinlik sınırının altında olduğu gerekçesi ile temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiş; ek karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bilindiği üzere; 6100 sayılı HMK."nın 362.maddesinde bölge adliye mahkemelerinin temyiz olunamayan kararları düzenlenmiş, 1/a bendinde de miktar veya değeri kırkbin Türk lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar" hükmüne yer verilmiş, 2019 yılı itibarıyla HMK."nın 362/1-a bendinde belirtilen 40.000.00 TL’lik kesinlik sınırı 58.800,00TL olarak uygulanmaya başlamıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, 492 sayılı Harçlar Kanunu"nun 16. maddesi uyarınca, taşınmazın aynına taalluk eden davalarda dava değerinin taşınmazın değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuz olup, eldeki davada çekişme konusu 8 nolu bağımsız bölümün tamamı dava konusu edildiğinden anılan taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanan değeri olan 165.000,00-TL"nin 2019 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 58.800,00 TL’nin üzerinde olduğu, dava değerinin bölge adliye mahkemesi karar tarihine göre kesinlik sınırının altında kalmadığı anlaşıldığından Bölge Adliye Mahkemesinin 16/04/2019 tarihli ek kararının KALDIRILMASINA,
İşin esasına yönelik temyiz incelemesine gelince;
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ..."in 06.09.2012 tarihinde öldüğü, geride davacı kızı ile davalı oğlunun mirasçı olarak kaldığı, 1614 ada 41 parselde tarafların ve mirasbırakanın paydaş oldukları, 02.11.2000 tarihinde davalı ve mirasbırakan ile dava dışı yüklenici arasında düzenlenen kat karşılığı inşaat sözleşmesinde arsa maliklerine toplam 4 adet daire verileceğinin kararlaştırıldığı, davacı ..."nin 539/2136 (190/2136 pay uhdesinde), davalı ..."in 127/2136 payını (610/2136 pay uhdesinde), mirasbırakanın ise 670/2136 payının tamamını 04.12.2004 tarihinde dava dışı yükleniciye devrettiği, 09.05.2005 tarihinde tesis edilen kat irtifakı ile davalı ... adına 610/2136 arsa payına karşılık gelecek şekilde 1, 7 ve 8 nolu bağımsız bölümlerin, davacı ... adına 190/2136 arsa payına karşılık gelecek şekilde 4 nolu bağımsız bölümün tescil edildiği, davalı ..."in 1 ve 7 nolu bağımsız bölümleri dava tarihinden önce dava dışı 3. kişilere devrettiği; davacının, mirasbırakanın taşınmazdaki payının tamamını yükleniciye devrederek kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre adına tescil edilmesi gereken bağımsız bölümlerin davalı adına tescil edilmesini sağladığını ileri sürdüğü anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK"nın 33. maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak mahkemeye aittir.
Eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi, dava ve cevaba cevap dilekçelerinin içeriği birlikte değerlendirildiğinde; davacının, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel isteğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.4.1990 gün ve 1990/1–152, 1990/236 sayılı kararında vurgulandığı gibi, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir ve dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. Maddesi, şahsın hak elde edebilmesini, borç (yükümlülük) altına girebilmesini, fiil ehliyetine bağlanmış, 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK"nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Öte yandan, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Ne var ki, mahkemece ehliyetsizlik ve muris muvazaası iddiaları yönünden hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme imkanı yoktur.
Hal böyle olunca, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek ve önemine binaen öncelikle incelenmesi, varsa mirasbırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesi, temlik tarihinde mirasbırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetsiz çıkması halinde davanın kabulüne karar verilmesi, ehliyetli olduğunun saptanması halinde ise; dava konusu taşınmazın kat irtifakı tesisi öncesi durumunu gösterir tapu kütük sayfası da getirtilmek suretiyle, mirasbırakanın taşınmazdaki payının tamamını yükleniciye devrederek kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre adına tescil edilmesi gereken bağımsız bölümlerin davalı adına tescil edilmesini sağladığı iddiası yönünden, muris muvazaası hukuksal nedenine göre değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davacının 06.12.2004 tarihli devir işlemine bizzat katıldığı gerekçesi ile ve eksik soruşturmayla yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacı vekili için 3.050.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.