Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/6588
Karar No: 2015/7868
Karar Tarihi: 28.05.2015

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2015/6588 Esas 2015/7868 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2015/6588 E.  ,  2015/7868 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : ARABAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 08/05/2013
    NUMARASI : 2012/51-2013/101


    Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil olmazsa bedel davası sonunda, yerel mahkemece iptal ve tescil isteğinin reddine, bedel isteğinin kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı ve davalı V.. K.. tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 27.01.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ile diğer temyiz eden davalı V.. K.. vekili Avukat geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı A.. Ö.. vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

    -KARAR-

    Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde bedel isteğine ilişkindir.
    Davacı, kayden maliki olduğu 326 parsel sayılı taşınmazı 24.01.2009 tarihli protokol hükümleri gereğince davalı Vakıf"a satış suretiyle temlik ettiğini, aralarındaki sözleşme gereğince borçlar yerine getirildiğinde taşınmazın Vakkas ya da onun göstereceği kişiye iade edilmesi gerektiğini, davalı Vakıf"ın anlaşmaya aykırı hareket ederek taşınmazı diğer davalı Ahmet"e düşük bedelle muvazaalı olarak devrettiğini, davalıların akraba olup, teminat amaçlı devri bilen kişiler olduklarını, daha önce aynı istemle Vakkas tarafından açılan Araban Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2009/176 Esas sayılı dosyasında dava açma hakkının kendisinde olduğuna işaret edildiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı taktirde davalı Vakıf"tan taşınmazın rayiç bedelinin yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.
    Davalı Vakıf, davada dayanılan protokolde davacıya iade yükümlülüğünün söz konusu olmadığını, protokolde taraf olmayan davacının dava açma hakkının bulunmadığını, sözleşme tarihinde taşınmaz maliki davacı olmadığından fiili imkansızlık nedeniyle protokolün de geçersiz olduğunu davalı Ahmet, dava konusu taşınmazı tapu kaydına güvenerek satın aldığını, iddiaların doğru olmadığını, tapuya şerh edilmeyen protokolün kendisine karşı ileri sürülemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
    Mahkemece, davacının çekişme konusu taşınmazı dava dışı Kadir ve Leyla Sarıkaya"ya, temlik ettiği onların da davalı Vakıf"a, Vakıf"ın da davalı Ahmet"e satış suretiyle temlik ettikleri, Vakkas tarafından açılan davanın retle sonuçlanıp kararın kesinleştiği, davalı Ahmet"in 24.01.2009 tarihli protokolden haberi olduğuna dair somut bir delil olmadığı, 24.01.2009 tarihli protokolün inanç sözleşmesi niteliğinde olup, aynı Mahkemenin 2009/176 Esas sayılı dosyasında tespit edilen bedelin davalı Vakıf’tan tahsili gerektiği gerekçesiyle iptal ve tescil isteğinin reddine, bedel isteğinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 326 parsel sayılı taşınmaz Mustafa Karakuş adına kayıtlı iken 20.09.1994 tarihinde Mehmet ’a satış suretiyle temlik edildiği, bu kişi adına vekaleten davalı V.. K.. tarafından da 20.03.2003 tarihinde davacı Ayşe Fatma ’e devredildiği, davacının da, 06.08.2008 tarihli akitle 1/2"şer paylı olarak dava dışı Kadir ile Leyla "ya, ondan 03.03.2009 tarihli akitle davalı Vakıf"a, ondan da 03.08.2009 tarihli akitle davalı Ahmet satış suretiyle temlik edildiği; davacı, davalı Vakıf ile dava dışı Vakkas Karakuş, Akif ve Fatma arasında çekişmeli taşınmazla ilgili olarak 24.01.2009 tarihli protokol başlıklı belgenin düzenlendiği, Araban İcra Müdürlüğü"nün 2008/130 Esas sayılı dosyasında anlaşmaya varılarak, 326 parselin alacaklı V.. K.."a devredilmesi, borçlu Vakkas Karakuş"un alacaklılar Fatma Demirtaş"a 30.000. TL, V.. K.."a 30.000. TL, Akif Karakuş"a ise 45.000. TL ödemesi halinde taşınmazın Vakkas ya da onun uygun gördüğü kişiye devrinin kararlaştırıldığı, davacının birlikte yaşadığı, Vakkas tarafından daha önce aynı taşınmaz hakkında, aynı nedenle davalı Vakıf aleyhine açılan davada, Araban Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne dair hükmün Dairece, “ davacı Vakkas çekişmeli taşınmazda hiçbir aşamada mülkiyet sahibi olmamıştır. Taşınmazı inançlı işlemle temlik eden önceki kayıt maliklerinden Ayşe Fatma Demir’(Karakuş)dir. O halde, 05.2.1947 tarih, 20/6 sayılı İ.B.K.’nda öngörülen nitelikteki, protokol başlığını taşıyan 24.01.2009 tarihli sözleşme inançlı işlemin belgesi olarak kabul edildiğinde, bu belgeye dayalı olarak iptal tescil isteme hakkının davacı Vakkas’a ait olmadığı, Ayşe Fatma’ya ait olacağı tartışmasızdır. Oysa Ayşe Fatma tarafından açılmış bir dava bulunmamaktadır. Bu durumda Vakkas Karakuş’un iptal tescil davası açmaya hakkı bulunmadığı gözetilerek bu istek yönünden davanın reddedilmiş olması bu gerekçeyle ve sonucu itibariyle doğrudur. Buna göre davacı Vakkas’ın tüm temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine; davalı Vakıf’ın temyiz itirazlarına gelince, davalı Vakıf’ın tazminattan sorumlu tutulmasının dayanağı 24.01.2009 tarihli belgedir. Oysa davacı Vakkas taşınmazın temliki kapsamında inançlı işlemin tarafı olmayıp düzenlenen belgede kendisine bir takım yükümlülükler ve haklar verilmesi öngörülen ve belgeyi imzalayan kişi konumundadır. Diğer taraftan anılan belge adi yazılı olup resmi bir belge niteliği de taşımamaktadır. Bilindiği üzere bazı istisnai durumlar hariç (inançlı işlem belgesi gibi) taşınmazların mülkiyetinin devrine ilişkin akitler TMK 706., BK 213., 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26. ve Noterlik Kanunu’nun 60. maddeleri hükmü uyarınca resmi şekilde yapılmadıkça geçersizdir. O halde, böylesi bir belge taşınmazın mülkiyetinin devri bakımından, davacı Vakkas’a öncesinde taşınmazda mülkiyet hakkı sahibi olmadığı için taşınmazını inançlı işlemle devreden malikler gibi inançlı işleme dayalı olarak iptal ve tescil davası açma yönünde bir hak bahşetmeyeceği gibi inançlı işlemden kaynaklanan sebeple iptal tescil istendiğine göre taşınmazın naklinden kaynaklanan nedene dayalı olarak bir tazminat istemesine de yasal olanak bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, davacının davasının tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir” gerekçesiyle bozulması üzerine bozma ilamına uyularak mahkemece, 18.07.2012 tarihli, 2012/69 Esas, 2012/99 Karar sayılı karar ile davanın reddine karar verildiği, kararın derecattan geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
    Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan , onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
    Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.
    Uygulamada mesele, 5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.
    Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır.
    Anılan kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, “kötüniyetli ve haksız gizlemeler” dışında,belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumun da, temsil ve vekalet ilişkisinde, mülkiyette halefiyet esası olarak kabul edilmiş bir husus olup, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunamayacağı, zira TBK"nin 509. maddesindeki “Vekilin, kendi adına ve vekâlet veren hesabına gördüğü işlerden doğan üçüncü kişilerdeki alacağı, vekâlet verenin vekile karşı bütün borçlarını ifa ettiği anda, kendiliğinden vekâlet verene geçer.” hükmünün bu düşünceyi doğruladığı, öte yandan gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin olsun nam-ı müstear hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmi senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin akitte ve isimde muvazaayı kapsamına alan TBK"nin 19.maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine, değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.
    İçtihadı Bileştirme kararlarının konularıyla sınırlı, sonuçlarıyla bağlayıcı bulunduğu tartışmasızdır. Nam-ı müstear için düzenleme getiren 1947 tarihli kararın, teminat amacıyla temlike dair inanç sözleşmelerini kapsadığı da kuşkusuzdur. Uygulamada anılan sözleşmeler gerek özü,gerek işleyişi açısından,genelde muvazaa, özelde ise nam-ı müstear başlıkları altında nitelendirilegelmektedir.
    Belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararında da değinildiği üzere;inanç sözleşmeleri bir yandan mülkiyeti nakil borcu doğurması bakımından tarafları bağlayıcı, diğer yandan, mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmesi açısından tasarruf işlemlerini bünyesinde barındıran sözleşmelerdir. Bu durumda koşulların oluşması halinde taşınmaz mülkiyetini nakil özelliğini taşıdığı kabul edilmelidir.
    İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
    Yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda somut olaya bakıldığında; Araban Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2009/76 Esas sayılı dosyası içeriği ile 24.01.2009 tarihli protokolün 05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı anlamında inaçlı işlemin belgesi olduğu, davacının 24.01.2009 tarihli protokol uyarınca maliki olduğu dava konusu 326 parsel sayılı taşınmazı davalı Vakıf"a intikal ettirdiği, noksanın tamamlanması yoluyla temin edilen Araban İcra Müdürlüğünün 2008/130 sayılı dosya kapsamından, ara malikler Kadir ve Leyla "nın 16.09.2008 tarihli dilekçeleri ile, 326 parselin gerçekte Ayşe Fatma "e ait bulunduğunu, taşınmazı almaktan vazgeçtiklerini, tapuyu devretmeye hazır olduklarını beyan ettikleri kayden sabittir.
    Diğer taraftan; son kayıt maliki davalı Ahmet"in de tüm dosya kapsamı, tanık beyanları ile, tarafların akrabası ve komşusu olduğu, inançlı işlem sonucu taşınmazın devredildiğini bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğu, dolayısıyla TMK"nun 1023. maddesi anlamında iyi niyetli müktesip kabul edilemeyeceği kuşkusuzdur.
    Hemen belirtmek gerekir ki, TBK"nin 97. maddesinde; “karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir” hükmü öngörülmüştür.
    O hâlde, mahkemece, 24.01.2009 tarihli protokole konu edilen borcun miktarının anılan protokol ve icra dosyası da dikkate alınarak tespit edilmesi, belirlenen mablağı Türk Borçlar Kanununun 97. maddesi hükmü gereğince mahkeme veznesine depo etmesi için davacıya önel verilmesi, böylece, anılan bedelin mahkeme veznesine depo edilmesi sağlandıktan sonra tapu kaydının iptali ve davacı adına tesciline karar verilmesi, açıklandığı şekilde belirlenen bedelin depo edilmemesi halinde ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
    Davacının ve davalı Vakıf"ın bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraflar vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, 28.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi