16. Ceza Dairesi 2020/4535 E. , 2021/2004 K.
"İçtihat Metni" : Yargıtay 16. Ceza Dairesi
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yazısında özetle: "Sanık ... hakkında Kastamonu C. Başsavcılığınca düzenlenen 14/02/2017 tarihli iddianamede, eylemi "silahlı terör örgütüne üye olma" şeklinde nitelendirilerek 5237 sayılı TCK"nun 314/2, 53, 58/9 ve TMK"nun 5. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle Kastamonu Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmış, mahkeme sanığın TCK"nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1. TCK"nın 62. 53 ve 58/9. Maddeleri uyarınca neticeten 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Kastamonu Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonunda hazır bulunan tutuksuz sanığa, CMK"nın 147 ve 191. Maddelerindeki hakları hatırlatılmış, müdafii talebinin olmadığını beyan etmesi üzerine müdafii olmaksızın savunması alınmış, mütaalaya karşı diyecekleri sorulmuş, ve son sözü alınarak karar verilmiştir. Dosya kapsamından sanığın hüküm kesinleşinceye kadar vekalet ilişkisine dayalı bir müdafiiden faydalandığına ilişkin bir bilgi ve belgeye rastlanmamış, ilgili makamlardan mahkemece bu hususta herhangi bir talepte de bulunulmamış ve karar sanığın kendisi tarafından temyiz edilmiştir.
Sonuç itibariyle:
Silahlı terör örgütü üyeliği suçundan yargılaması yapılan sanığın, yargılama aşamasında kendisinin seçtiği bir müdafii bulunmadığı gibi CMK"nın 156. maddesi gereğince de re"sen bir müdafii görevlendirilmediği, sanığa isnat edilen “silahlı terör örgütü üyeliği” suçunun niteliği dikkate alındığında, CMK"nın 150. maddesinin 2 ve 3. fıkraları uyarınca hakkında müdafii görevlendirilmesinin zorunlu olduğu gerekçesi ile Dairenin 01.11.2018 tarih ve 2018/194 Esas, 2018/3748 Karar sayılı onama kararının kaldırılmasına, itiraz kabul edilmez ise itiraz hakkında bir karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna tevdiine karar verilmesi istenmektedir.
Dairemiz ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlığın/itirazın konusu: kovuşturma aşamasında tutuksuz olarak yargılanan sanığın, re’sen atanacak bir müdafii yardımından yararlandırılmasının gerekip gerekmeyeceğine dairdir.
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuksuz yargılanan sanık ..."nın müdafiinin bulunmadığı anlaşılmakla:
Talep konusu ilamın dayandığı yargılama ve hüküm tarihi itibariyle gerek Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu gerekse Daireleri tarafından CMK"nın 150/3. maddesinde zorunlu müdafii atanması için öngörülen hapis cezasının alt sınırının, suçun temel şekline göre belirlenmesi gerektiğini kabul ettiği bir vakıadır. Ancak Dairemiz bilahare Anayasanın 36/1 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1 maddeleri ile teminat altına alınan "Adil yargılanma hakkı" bağlamında CMK"nın 150/3. maddesinin, sözleşmenin 6/3-c maddesi ve müstekar AİHM içtihatları (v/Federal Almanya Davası. B.No: 8398/78, 25.04.1983, .... Poitrimol-Fransa, 23 Kasım 1993 ve ... - ..., başvuru no: 68020/01, 28 Şubat 2008, Dayanan/Türkiye davası, başvuru no:7377/03.../Türkiye Davası, B. No: 32432/96, 27.03.2007) doğrultusunda yeniden yorumlanması gerektiğini değerlendirerek yasada öngörülen hapis cezasının alt sınırının, suçun temel şekline göre değil ve fakat uygulanması zorunlu nitelikli haline göre belirlenmesi gerektiğine karar vermiştir.
Bu nedenlerle, silahlı terör örgütü üyesi olmak suçlarının 3713 sayılı TMK"nın 3. maddesinde düzenlenen mutlak terör suçlarından olması, aynı Kanunun 5. maddesi kapsamında mutlak terör suçlarında her halükarda 3713 sayılı TMK’nın 5. maddesinin herhangi bir takdir hakkı olmaksızın uygulanmasının zorunlu olduğu, bu kapsamda "silahlı terör örgütü üyesi olmak suçlarında cezanın alt sınırın beş yıldan fazla olduğu" nazara alındığında, sanık hakkında, "silahlı terör örgülü üyesi olmak" suçundan yapılan yargılama sırasında, CMK"nın 150/3 maddesi gereğince isteğine bağlı olmaksızın hatta açıkça müdafii istemediğini beyan etse bile müdafii görevlendirme zorunluluğu bulunmaktadır.
İçtihat, yargılama makamlarının yargılanmak üzere kendilerine sunulan müşahhas olayla ilgili uyuşmazlığı çözen kararlarında mücerret olan hukuki sorun açısından benimsedikleri görüştür. 15.6.1949 tarihli içtihat birleştirme kararında da
(15.6.1949 No. 4/11 -Düstur III 30 s. 1567) "Tevhidi içtihat kararlarına dayanılarak daha önce müstakar bir suretle tatbik olunan içtihatlar dairesinde muhkem kaziye teşkil etmiş olan kararlar aleyhine karşı tashihi karar yoluna gidilemez". "Zamanın ihtiyaçlarına ve şartlarına göre değişmeye mahkum olan hukuk telakkilerine müvazi olarak kazai içtihatlarda tebeddüller vaki olur. Fakat bu içtihat tebeddülleri kaide olarak makable şamil olmazlar. Mahkeme içtihadının değişmiş olması kanun yaranına bozmaya mahal vermez.." (Prof. Dr. ...İçtihat Değişmesi Nedeniyle Ceza Muhakemesinin Yenilenebilmesi Sorunu- 42-64 sayfa. Ocak 1975 Yargıtay Dergisi, İsmail Malkoç-İçtihat değişikliği nedeniyle karar düzeltme ve yargılamanın yenilenmesi, http: tbbdergisi.barobirlik.org.tr/ml988-l9883-1068 )
Mahkeme içtihatlarındaki değişim yargı organlarının takdir yetkisi kapsamında kalmakta olup böyle bir değişiklik özü itibarıyla önceki çözümün tatminkar bulunmaması anlamına gelir (S.S. Balıklıçeşme Beldesi Tarım Kalkınma Kooperatifi ve diğerleri Türkiye. B. No: 3573/05... 17293/05, 30/11/2010. $ 28). Ancak aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması hâlinde mahkemelerce bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama getirilmesi gerekmektedir (...Cumhuriyeti. B. No: 29784/07, 18/7/2013. § 49).
Anayasa Mahkemesi de "Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı veya birden fazla yorumunun mümkün olduğu durumlarda bu yorumlardan hangisinin benimseneceği derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevi, hukuk kurallarının birden fazla yorumunun hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini tespit etmektir." (Mehmet Arif Madenci. B. No: 2014/13916, 12.1.2017, § 81: ... Motor Company, B. No: 2014/13518, 26.10.2017, $$57. 66; ..., B. No: 2015/19816, 8.11.2017, $ 53; ... GK, B. No: 2016/13021, 17.5.2018)
Kaldı ki ceza hukukunda kabul edilen "suçta ve cezada kanunilik" prensibinin bir yansıması olan "failin lehine yeni ceza kanunun geçmişe etkili olması" kuralı, Ceza Yargılaması Hukukunda tatbik edilemez. Yeni Ceza Yargılaması Kanunu bireyin lehine olup olmadığına bakılmaksızın derhal uygulanır, geçmişte yapılan ve o dönemin kanununa göre geçerli olan yargı işlemleri ile tasarruflarının sıhhatini etkilemez. Aynı durumun usul yasalarının yorumuna ilişkin içtihat değişiklikleri için de geçerli olduğunda kuşku duyulmamalıdır.
Bu itibarla, 15.6.1949 gün ve 1948/4 esas 1949/II karar sayılı tevhidi içtihat kararı da gözetildiğinde, kazai içtihat değişiklikleri kaide olarak makable şamil olmayacağından Daire içtihadının değişmiş olmasının usul ve maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılık taşımayan ilama itiraza konu olamayacağının kabulü gerekir. 15.6.1949 gün ve 1948/4 esas 1949/11 karar sayılı tevhidi içtihat kararı da gözetildiğinde, içtihadı birleştirme kararı mahiyetinde de olsa içtihat veya yorum değişiklikleri nedeni ile olağanüstü kanun yollarına başvurulmayacağına dair müstakar uygulama ve yukarıda yer verilen öğreti görüşleri nazara alındığında Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR:
Yukarıda açıklanan nedenler ile:
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığının itiraz gerekçeleri yerinde görülmediğinden REDDİNE, 02.07.2012 gün ve 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 308. maddesine eklenen (2) ve (3) fıkra hükümleri uyarınca itirazın değerlendirilmek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.