14. Hukuk Dairesi 2015/168 E. , 2016/7535 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 26.07.2012 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 15.11.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, davalıya ait 413 ada 14 parsel sayılı taşınmaz üzerinde müvekkili belediyeye ait bir adet su deposu ile yine davalıya ait 411 ada 3 parsel sayılı taşınmazda su kaynağı ve komşu 2 parsel sayılı taşınmazda da su deposuna su taşıyan boruların bulunduğunu, su kaynağının müvekkili tarafından kadimden beri belde halkının ihtiyacı için kullanıldığını, davalının ise su kaynağının kullanımını engelleyerek su deposu ile su borularını kaldırmak istediğini ileri sürerek su deposu ile su borularına vaki elatmanın önlenmesini ve 411 ada 3 parsel sayılı taşınmaz üzerinde kaynak hakkı kurulmasını talep etmiştir.
Davalı, dava konusu su kaynağının bulunduğu arazinin kendi mülkiyetinde olduğunu, su deposu ve su borularına herhangi bir müdahalesinin olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 756. maddesine göre; kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup, bunların mülkiyetinin ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabileceği belirtilmiştir.
Gerçek kaynağın suyu bir akiferden gelir. Su çıkışı bir noktadan veya bir alandan olabilir. Bu alana kaynak alanı denir. Kaynak, yeraltı suyunun doğal olarak yeryüzüne çıkması halidir.
Kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular yararlanabilir.
...
Uygulamada kaynak; "yeraltı suyunun üst düzeyinin yer yüzeyini kestiği yer" olarak tanımlanmaktadır. Yeraltı suyu doğal yoldan yeryüzüne çıkmamış, drenaj vs. yollarla çıkarılmış ise, kaynak olarak değil, drenaj veya kuyu vs. isimlerle anılır. Bu şekilde insan eliyle çıkarılan sular, yeraltı suyu olarak kabul edilir.
Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak, onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz (TMK.md.756/2). Arazisinde faydalı ihtiyaçları için yeter miktarda su bulunmayan veya bu suyu elde etmesi fahiş masrafı icabettiren bir kimsenin, komşu arazideki yeraltı suyundan istifade şartları 20"nci maddede sözü geçen tüzükte belirtilir (167 Sayılı Yeraltı Suları Kanunu 1-6. madde).
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında dava konusu olaya gelince; dava konusu su, davalıya ait tapulu taşınmaz içinden çıkmakla birlikte mevcut debisi ve öteden beri kullanım şekli itibariyle genel yeraltı kaynak suyu niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Genel sulardan kadim ve öncelik hakkı nazara alınmak koşulu ile herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir. Ancak davada tarafların suya olan ihtiyaçları ayrıntılı olarak tespit edilmemiş, yapılan keşiflerde suyun kullanım biçimi hususunda mahalli bilirkişi dinlenmemiştir.
Bu durumda suların en az olduğu dönemde mahallinde ziraatçi bilirkişi ve jeoloji mühendisinin bulunduğu bilirkişi heyetiyle keşif icra edilerek suyun kullanım biçimine ilişkin mahalli bilirkişiler dinlenmeli, davacının ve davalının suya ihtiyaç durumu ziraat bilirkişisine bilimsel verilere uygun olarak tespit ettirilmeli, davalının başka kaynaktan ihtiyacını karşılayıp karşılamadığı araştırılmalı, kadim ve öncelik hakları gözetilerek içme suyu ihtiyacından fazlasının bulunduğunun saptanması halinde bu sudan yararlanma şekil ve şartları belirlenmek suretiyle su rejimi oluşturulmalıdır. Değinilen bu yönler gözetilmeden eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.09.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.