11. Hukuk Dairesi 2015/1658 E. , 2016/2244 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ..... ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/09/2014
NUMARASI : 2014/610-2014/265
Taraflar arasında görülen davada ..... Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 24.09.2014 tarih ve 2014/610-2014/265 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 12.01.2016 günü hazır bulunan davacı vekili Av. ... ... ile davalı vekili Av. ... ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalının, müvekkili şirkette yurt dışı satış takım lideri olarak çalıştığını, ancak işinden 20.12.2012 tarihinde ayrıldığını, taraflar arasında yapılmış olan 01.07.2010 tarihli iş sözleşmesinin 12. maddesinde rekabet yasağı hükmünün bulunduğunu, yine aynı maddede bu yasağa aykırı hareketin müeyyidesinin ön görüldüğünü, iş sözleşmesinin bu maddesine rağmen davalının işten ayrıldığı 20.12.2012 tarihinden hemen sonra müvekkili şirket fabrikasının yakınında faaliyet gösteren müvekkili şirketin rakibi .... İzmir A.Ş. firmasında işe girdiğini, davalının, müvekkili işyerindeki çalışması sırasında elde ettiği firmaya ait ticari, sınai ve teknolojik sırları kullanarak rakip bir müessesede çalışmamayı, kabul ve taahhüt etmesine rağmen buna aykırı hareket ettiğini ileri sürerek 23.730 TL cezai şartın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin iş akdinin işverenle karşılıklı olarak feshedildiğini ve ihbar süresinde müvekkilinin çalışmasının davacı şirketçe istenmediğini, müvekkilinin yeni iş akdini Almanya"da çalışmak üzere 10.01.2013 tarihinde imzalamış olduğundan rekabet yasağına aykırı davranmadığını, müvekkilinin eski işyerine ait bir bilgi veya tecrübeyi yeni işyerinde kullanmasının söz konusu olmadığını, ayrıca rekabet yasağı hükmünün denklik ve karşılıklılık vasfı içermediğinden ve yer itibari ile getirdiği sınırlar nedeni ile cezai şartın geçersiz olduğunu, iş sözleşmesinde kararlaştırılan cezai şart miktarının fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalının davacı şirkette dış satış ve pazarlama takım lideri olarak çelik silindir satma işçisi pozisyonunda çalıştığı, davacı şirketin ürettiği malların hangi firma ya da kişi adına üretildiğini bilebilecek ve müşterilerle doğrudan bağlantıya geçebilecek durumda olduğu, sözleşme ile öngörülen rekabet süresinin 1 yıl olduğu, rekabet yasağı konusunun sınırlandırıldığı, dolayısıyla işçinin müşteri çevresine veya iş sırlarına nüfuz etme imkanı bulunması ve iş yerinin önemli bir zarara uğraması ihtimali, süre ve konu yönlerinden rekabet yasağı sözleşmesi şartlarının geçerli olduğunu düşünmenin mümkün bulunduğu, ne var ki, dava konusu olayda rekabet yasağı yer (İzmir, İstanbul, Konya, Manisa, Kocaeli-İzmit, Gaziantep, Ankara ve Bursa illeri) bakımından bir sınırlama bulunmadığı, yer bakımından getirilen bu rekabet yasağının Türkiye"nin belli başlı sanayi şehirlerini kapsaması nedeni ile davalı işçinin iktisadi geleceğini hakkaniyete aykırı şekilde güçleştirdiğinin aşikâr olduğu, buna göre, taraflar arasında akdedilen sözleşmedeki rekabet yasağı şartının geçerli olmadığı, kaldı ki, hizmet sözleşmesinin ve bu sözleşmenin bir parçası olan rekabet yasağı şartının kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin olmasına göre, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 7. maddesi gereğince, görülmekte olan bu davaya uygulanması gereken TBK"nın 420/1. madde hükmü uyarınca, hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan cezai şartın geçersiz olduğu, bu açıklamalar ışığında, taraflar arasında akdedilen 01.07.2010 tarihli sözleşmenin 12. maddesi ile öngörülen rekabet yasağının geçersiz olduğu, geçersiz sözleşmeye bağlı olarak bir hak ve alacak talep edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Türk Borçlar Kanunu"nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un 4. maddesi uyarınca, Türk Borçlar Kanunu"nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da, Türk Borçlar Kanunu"nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere, Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır. Somut olayda taraflar arasında imzalanan iş akdinin 01/07/2010 tarihinde yapıldığı, ancak davalının davacı işyerinden 20/12/2012 tarihinde ayrıldığı ve davanın 11/02/2013 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla dava konusu olaya, davalının ayrılma tarihinde yürürlükte bulunan Türk Borçlar Kanunu"nun uygulanması gerekmektedir.
Türk Borçlar Kanunu"nun rekabet yasağına ilişkin 445. maddesinde, rekabet yasağının, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremeyeceği ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamayacağı belirlenmiştir. Aynı maddenin 2. fıkrasında ise, hâkimin, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabileceği belirlenmiştir. Burada hakime aşırı nitelikteki rekabet yasağının kapsamını veya süresini sınırlama yetkisi verilmiştir.
Bu itibarla, yürürlük kanunu uyarınca somut olaya uygulanması gereken TBK"nın 445/2. maddesi uyarınca bir değerlendirme yapılmaksızın, rekabet yasağının yer bakımından çok geniş bir alanı kapsadığından hakkaniyete aykırı olduğu ve bu nedenle sözleşmenin geçersiz olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmamış, hükmün bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenle, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün yukarıda yazılı nedenle davacı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.350,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 01.03.2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, işçinin rekabet etme yasağına aykırılığa dayalı cezai şart istemine ilişkindir.
Ceza koşulunun kendisi başlı başına bir borcun konusu değildir. Ceza koşulu, daima ifası gereken bir asıl borcun varlığını arar. Zira ceza koşulu, borçlunun borca uygun davranmasını temin eden bir tür güvencedir. Yine ceza koşulu asıl borca bağlı (fer"i) nitelikte bir borç doğurur.
Ceza koşulunun türleri TBK. m. 179"da (Eski BK. m. 158) düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, ceza koşulunun türleri, seçimlik ceza koşulu, ifaya eklenen ceza koşulu ve ifa yerine ceza koşulundan (Dönme cezası) ibarettir. Bu genel düzenlemenin yanında BK. m 351/2"de (YTBK. m. 444/2) dönme cezası özel olarak düzenlenmiştir. Bu TBK. m. 351/2, aynı Yasa"nın 158 maddesine bir aykırılık oluşturur. Sözleşme cezası burada da madde 158"de olduğu gibi, kural olarak, ödenmesi ile akitten cayma hakkını verir. Ne var ki madde 158"in aksine, madde 351/2 gereğince ifayı yada sözleşme cezasını talep etmek isteyip istemediğini alacaklı seçemez. Aksine işçi sözleşme cezasını ödeme ile rekabet yasağından kendisini kurtarabilir. (Becker, Herman, İsviçre Borçlar Kanunu Şerhi, Yargıtay Yayınları, sayfa 577)
İşveren ancak, işçinin kusurunu ve uğradığı zararı kanıtlayarak TBK m. 351/1 uyarınca zararının tazminini isteyebilir.
Bu nedenlerle, kararın onanması görüşünde olduğum için sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.