Abaküs Yazılım
11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/12283
Karar No: 2016/2237
Karar Tarihi: 01.03.2016

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2015/12283 Esas 2016/2237 Karar Sayılı İlamı

11. Hukuk Dairesi         2015/12283 E.  ,  2016/2237 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ


    Taraflar arasında görülen davada.... Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 06/11/2014 gün ve 2012/213-2014/474 sayılı kararı bozan Daire’nin 29/05/2015 gün ve 2015/1142-2015/7284 sayılı kararı aleyhinde davalılar vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
    Davacı vekili, davalı anonim şirkette davalı ... adına kayıtlı olan ancak.... Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2009/28 E. ve 2010/100 K. sayılı dosyası kapsamında yapılan yargılama neticesinde müvekkiline aidiyeti tespit edilerek müvekkili adına şirket pay defterine kaydına karar verilen hisseler kapsamında, müvekkiline ait rüçhan hakkı kullanılmak suretiyle artırılan sermaye dolayısıyla oluşan 18.000 adet A grubu nama yazılı hissenin davalı adına pay defterine yolsuz olarak kayıtlı bulunduğunu belirterek, pay defterindeki kaydın terkini ile hisselerin müvekkili adına pay defterine yazılmasına karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, davacı pay sahibi olmadığından rüçhan hakkı bulunmadığını, dava konusu hisselerin dış kaynaklı sermaye artırımı yoluyla oluşturulduğunu ve müvekkilince nakden ödenmiş olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyiz istemi üzerine Dairemizce bozulmuştur.
    Bu kez davalılar vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
    Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere ve somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK 394. maddesi gereğince sermaye artırımı sonucu kanunen yeni pay alma hakkına haiz olanların esas sermayedeki paylarıyla orantılı olmak üzere asıl pay sahipleri olmasına, yeni pay alma hakkının asıl payın semeresi olmayıp asıl payın bir genişlemesi (uzantısı) ve onun bir parçası olmasına (E.Moroğlu, Anonim Ortaklarda Esas Sermaye Artırımı, 2. Baskı, sayfa 154), bu hususun Dairemizin 03/06/1994 gün 94/2557 E. 94/4617 K. sayılı kararında da benimsenmiş bulunmasına, yeni pay alma hakkının asıl paya hem mali hem de şahsi nitelikte haklar sağlamasına, bu nedenle asıl payların iadesine rağmen rüçhan hakkı sonucunda bu paylara dayalı olarak alınan hisselerin iade edilmemesinin artan sermaye payları karşısında bu hisselerin özünü küçültmesi ve sağlayacağı mali ve şahsi haklardan yoksun bırakılması sonucunu doğuracak olmasına, taraflar arasında düzenlenen 07/10/2002 tarihli sözleşmenin iptali ile devre konu asıl payların davacı adına tesciline ilişkin açılan dava sonunda verilen kararın 07/12/2012 tarihinde kesinleşmesi ve o davada asıl payların davacı adına şirket pay defterine tesciline dair karara dayalı olarak 12/07/2012 ./..
    tarihinde açılan işbu davada MK 2. maddesi uyarınca sessiz kalma yoluyla hak kaybının tartışma yerinin de bulunmamasına göre, davalı vekilinin HUMK’nın 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirini ihtiva etmeyen karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin karar düzeltme talebinin HUMK 442. Maddesi uyarınca REDDİNE, aşağıda yazılı bakiye 3,20 TL karar düzeltme harcının ve 3506 sayılı Yasa ile değiştirilen HUMK"nın 442/3. maddesi hükmü uyarınca takdiren 265,00 TL para cezasının karar düzeltilmesini isteyenden alınarak Hazine"ye gelir kaydedilmesine, 01/03/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
    .

    KARŞI OY YAZISI

    Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgeler ile mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, yerel mahkeme kararı onanması gerekirken, Dairemizin sayın çoğunluğu tarafından bozulmuştur.
    Bu nedenle, davalılar vekilinin karar düzeltme talebinin kabulü ile usul ve kanuna uygun bulunan yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan, Dairemizin sayın çoğunluğunun karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararına katılmıyorum. 01.03.2016

    KARŞI OY

    1- Dava, limitet şirket hisselerinin devrinden sonra, devir işleminin iptal edilmiş olması sebebiyle, ara dönemde sermaye artışı sebebiyle elde edilen hisselerin önceki kök hisse malikine iadesi istemine ilişkindir.

    2- Somut olayda; davacı 07.10.2002 tarihli sözleşmeyle davalı... isimli şirketteki 2.000 adet hissesinin tamamını diğer davalı ...’a devir ve temlik etmiştir. Ancak, aradan yaklaşık yedi yıl geçtikten sonr...Asliye 1.Hukuk Mahkemesinde açtığı 2009/28 E. – 2010/100 K. Sayılı davada, yabancı sermaye prosedürüne aykırılık sebebiyle hisse devrenin geçersiz olduğunu ileri sürmüş ve yargılama sonucunda davanın kabulüne dair karar derecattan geçerek 07.12.2012 tarihi itibariyle kesinleşmiş ve 07.10.2002 tarihli hisse senedi devir sözleşmesinin iptaline, hisselerin yeniden davacı adına ticaret siciline tesciline karar verilmiştir. Bu davaya konu olayda ise, 07.10.2002 tarihli hisse devir sözleşmesinden sonra, davalı.... hisselerinin 29.11.2002 tarihli şirket genel kurul kararıyla şirket sermayesinin artırımına karar verildiği, davalı ...’ın da ...’dan satın aldığı hisselerin rüçhanını kullanarak ve iştirak taahhüdünde bulunarak bedeli mukabilinde 18.000 adet A grubu yeni hisse daha aldığı, bu defa aynı davacının vekili 12.07.2012 tarihli dava dilekçesi ile 18.000 adet bu hisselerinde müvekkiline iadesini talep etmektedir.
    3- Yerel mahkemece, önceki 2.000 adet A grubu hisseyi alan davalı ...’ın sermaye artışı sırasında satın almak zorunda olmadığı halde, iyi niyetli olarak ve yatırım riskine girerek 18.000 adet hisseyi satın almış olması nedeniyle davalıya intikalinin geçerli ve TMK’nın 933.maddesine uygun olduğu, iyi niyetli zilyedin zilyetliği sırasında elde ettiği menfaatleri iade zorunda olmadığı, sakat şirket doktrini uyarınca, davalının yönetimde bulunduğu süre içerisinde yapmış olduğu iş ve işlemlerin hukuka uygun olduğunun kabulünün hukuki güvenlik ilkesinin bir gereği olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş, söz konusu karar Dairemizin 2015/1142 – 7284 sayılı kararıyla ve oyçokluğuyla bozulmuştur.
    4- Yargıtay Ticaret Dairesi sessiz kalma sebebiyle hak kaybına ilişkin 30.04.1968 tarih ve 13837/2562 s. Karar sayılı kararına karşı yerel mahkemece direnilmesi üzerine HGK tarafından “… Hukuka aykırı davranışın önlenmesine veya hukuka aykırı duruma son verilmesine ilişkin talebin kullanılmasını çok geciktiren kimsenin MK’nun 2.maddesi anlamını bulan “dürüstlüğe aykırı davranıp davranmadığı” ayrı bir sorundur. Başkasının hakkına iyi niyetle el atan kimse büyük masraflara girişerek yeni mal varlığı değerleri meydana getirmiş olabilir. Aradan çok uzun süre geçtikten sonra, açmış olduğu dava, hakkın sınırları dışına çıkılarak yaratılan mal varlığı değerlerinin yok olması veya sökülüp bozulması sonucuna yol açtığı için hakkaniyete aykırı görülebilirse bu takdirde el atanın gayretiyle elde ettiği bu durumdan istifadeye kalkışmak isteyen hak sahibinin bu hakkı MK’nun 2. maddesine göre himaye görmeyebilir” şeklindeki kararıyla, bir hakkın varlığına karşın uzun süre sessiz kalındıktan sonra hakkın ileri sürülmesinin MK’nın 2.maddesine aykırılık teşkil edeceğine karar verilmiştir (19.02.1969 tarih ve 1966/130 sayılı karar). Daire, daha sonra bu yaklaşımını bir çok kararında istisnasız şekilde sürdürmüştür (Yargıtay 11 HD’nin 29.01.1999 tarih ve 1998/5372 – 1999/256 K. , Yargıtay 11 HD’nin 19.01.2009 tarih ve 2007/11138 – 2009/319 K. vb).
    5- Somut olayda da, davacı şahsın hisse devrinin üzerinden ve keza sermaye artış tarihi olan 29.11.2002 tarihi üzerinden de 10 yıla yakın bir zaman geçtikten sonra, aslında sermaye artış rüçhanından yararlanma hakkının kendisine ait olduğunu ileri sürmesi MK 2 maddesi anlamında hakkın açıkça kötüye kullanılması mahiyetindedir. Zira, kök hissenin devrine ilişkin tasarruf sözleşmesi o tarihte geçerli yabancı sermaye mevzuatına aykırılık sebebiyle geçersiz ise de, söz konusu geçersizliğin hisse devir tarihinden kısa bir süre sonra kalkmış olmasına, dava açılmayacağına olan inanç oluştuktan sonra aradan geçen 10 yıldan sonra, 12.07.2012 tarihli bu davada, bedelli olarak sermaye artırımından elde edilen 18.000 adet hissenin iadesini istemek iyi niyet kurallarıyla bağdaşmadığı gibi çelişkili davranış yasağını ihlal anlamına gelecek ve MK 2.maddesine aykırılık teşkil edecektir (Banu Akyol, Venire Contra Factum Proprium-Çelişkili Davranış Yasağı, Fikret Eren"e Armağan, s.77 vd).
    6- İadesi istenilen 18.000 adet A grubu hissenin bedelli olarak elde edilmesinden sonra davalı ...’ın hissedar olarak şirket genel kurul toplantılarına ve karar alma süreçlerine aktif olarak katıldığı, bir ortağa sağlanan bütün sorumluluklara katlandığı ve doğan hakları da kullandığı, şirketi içte ve dışta temsil ettiği, üçüncü kişilerle şirket adına iş ve işlemler yaptığı anlaşılmaktadır. Böylesi bir durumda, davalı ...’in 10 yıl boyunca yapmış olduğu hukuki işlemlerin geçersiz olduğunun ileri sürülmesi hukuki güvenlik ilkesine (güven nazariyesine) ters düşecektir. Söz konusu dönemde, davalının şirket adına başkalarıyla yaptığı hukuki ilişkilerin geçerliliği ileri sürülmezken, sermaye yatırmak suretiyle 18.000 hissenin kendi ham ve hesabına alımı yönünden yapılan tasarruf işleminin geçersizliğini ileri sürmek de çelişkili davranış teşkil edecek ve MK 2"ye aykırı olacaktır. O nedenle, 07.10.2002 tarihli 2.000 adet A grubu hisse devir sözleşmesi her ne kadar mahkeme kararıyla geçersiz kılınmış ise de, söz konusu geçersizliğin karar tarihinden ileriye doğru etkili sonuç doğuracak bir hükümsüzlük (butlan) niteliğinde olduğunun kabulü zorunludur. Bu durumda da sözleşme geçersiz kılınıncaya kadar geçen sürede yapılan tüm işlemlerin, bu arada davalının sermaye artışından 18.000 adet A grubu hisseyi edinmesinin de hukuka uygun olduğunu kabul etmek gerekir.
    7- Her ne kadar dava konusu 18.000 adet hisse, daha önce dava olunan 2.000 adet kök hissenin rüçhanı olarak devir alınmış ise de, söz konusu hisselerin bedelsiz artırım sonucu değil, taahhüt edilen ilave sermaye karşılığında alındığı, 6762 sayılı TTK’nın 394.maddesi uyarınca, yasal süresi içerisinde davalı ... tarafından iştirak taahhüdünde bulunulmaması durumunda diğer pay sahiplerinin de bu payları almasına hiçbir engel bulunmadığı dikkate alındığında 18.000 adet hissenin davalı tarafından kendi nam ve hesabına alınmış olmasının da hukuka uygun olduğunun kabulü gerekir. Öte yandan, sermaye artışına davalı ... tarafından, davacıya vekaleten veya vekaletsiz iş görme kebilinden iştirak taahhüdünde bulunulmadığından, davalı adına sermeya taahüdünün geçersiz olması halinde o tarihteki diğer ortaklara öneride bulunulması gerekir.
    8- Davalı ... 2.000 adet hisseyi, davacının da iradesine uygun olarak ve iyi niyetle elinde tutmuş olduğundan, sözleşmenin geçersizliğine karar verildikten sonra iadenin kapsamı, sebepsiz zenginleşme halindeki iade kapsamından veya iyi niyetli zilyedin iade kapsamından daha fazla tutulmamalıdır.
    9- Olay tarihinde geçerli 818 sayılı BK’nun 61.maddesinde yer alan “Haklı bir sebep olmaksızın aharın zararına mal iktisap eden kimse, onu iadeye mecburdur. Hususiyle muteber olmayan veya tahakkuk etmemiş bulunan bir sebebe yahut vücudu nihayet bulmuş olan bir sebebe müsteniden ahz olunan şeyin iadesi lazımdır” hükmünde de ifade olunduğu gibi, iyi niyetli zenginleşen sadece aldığı şeyi iadeyle yükümlüdür. Keza BK 63.maddesinde de, iadenin üst sınırı, “ahz olunan şeyin kendisi” olarak belirlenmiş olup, duruma göre iyi niyetli zilyedin yapacağı iadenin kapsamı, ahz olunan şeyin değerinden daha aşağı da düşebileceği gibi, hatta tamamen yok olabileceği de kabul edilmiş, bu müessese öğretide zenginleşmenin düşmesi (F.Eren, Borçlar Hukuku, 889) olarak ifade edilmiştir. İyi niyetli zilyede daha ağır yükümlülük getirmek BK 61 ve MK 2 maddeleriyle bağdaşmayacaktır.
    10- TMK’nın 993/1.maddesinde yer alan iyi niyetli zilyedin iade borcuna ilişkin “İyiniyetle zilyedi bulunduğu şeyi, karineyle mevcut hakkına uygun şekilde kullanan veya ondan yararlanan zilyet, o şeyi geri vermekle yükümlü olduğu kimseye karşı bu yüzden herhangi bir tazminat ödemek zorunda değildir” hükümden de anlaşılacağı üzere, iade borcunun üst sınırı “o şey” dir. Keza 993.maddenin ikinci fıkrasında yer alan “İyiniyetli zilyet, şeyin kaybedilmesinden, yok olmasından veya hasara uğramasından sorumlu olmaz” hükmünde de açıkça görüleceği üzere iyi niyetli zilyet, teslim aldığı şeyde meydana gelecek hasarlardan da sorumlu tutulmamıştır. Söz konusu hüküm şirket hisse senetlerine uyarlandığında, iyi niyetli zilyedin elinde iken hisselerin cari değerinin düşmüş olmasından zilyet sorumlu tutulmamıştır.
    11- 18.000 adet hisse, önceki 2.000 hissenin mütemmim cüzü veya fer’isi, yani paranın faizi veya doğuran ineğin buzağısı değildir. Davalı söz konusu hisseleri bedeli karşılığında almış olup, hiç almayabileceği gibi, aldıktan sonra da başkalarına aynı bedelle veya daha düşük bedelle satabilir ya da bağış da yapabilirdi. Diğer bir anlatımla, önceki hisselerden bağımsız olarak taahhüt ve tasarruflara konu olabilir. O nedenle akibetinin kök hisse senetlerine bağımlı olduğunu kabul doğru değildir.
    Anılan nedenlerle, davanın reddine karar veren yerel mahkeme kararını doğru ve yerinde bulduğumdan, karar düzeltme isteminin reddine dair Dairemiz çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi