12. Ceza Dairesi 2017/4163 E. , 2018/2270 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle yaralama
Hüküm : TCK"nın 89/4,52/2-4, 53/6 maddeleri gereğince mahkumiyet
Taksirle yaralama suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın, eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulduğuna, lehe hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine,ancak;
TCK"nın 89/4 maddesinde, sanığın birden fazla kişiye karşı işlediği taksirle yaralama eylemi neticesinde 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı belirtildiği halde mahkemece sanık hakkında temel cezanın adli para cezası olarak tayin edilmesi,
Kanuna aykırı olup, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321.maddesi gereğince isteme aykırı olarak, CMUK 326/son maddesi gereğince ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla BOZULMASINA, 28.02.2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Olayımızda; Sanığın taksirle yaralama suçundan TCK’nın 89/4, 52/2, 4 ve 53/6 maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmiş ancak Yasada suç için 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülmesine karşın mahkemece sanık hakkında doğrudan adli para cezasına hükmedilmiştir.
Karar sadece sanık tarafından temyiz edilmiştir.
Bu durumda tartışma, “mahkemece verilen karar, kazanılmış haklar saklı kalarak bozulmalı mı? Yoksa cezanın nevi ve miktarı dikkate alınarak konu eleştirilerek karar onanmalı mı?” noktasında toplanmaktadır.
Öğretide “Lehe kanun yolu davası üzerine aleyhe değiştirmeme mecburiyeti” olarak da tanımlanan kazanılmış hak kuralı, sadece sonuç ceza bakımındandır. Sonradan verilen hükümde suçun niteliği değiştirilebilir. Zira yasa koyucu lehe kanun yolu davası üzerine sanığa suç niteliği yönünden yararlanma olanağı getirmemiştir. Bir suçtan dolayı ceza verilmişse ve temel cezada artırma ve eksiltme yapılmışsa, bu kural gereği olarak her iki kararda en son verilen cezalar karşılaştırılacak, yenisi eskisinden daha ağır olmayacak, ağırsa, eski sonuç ceza aynen verilecektir. Bununla birlikte, sadece sonuç cezaya bakılması gerekeceğinden, sonuca etkili olsa bile önceki hususlar bakımından karşılaştırma yapılamayacaktır. Aynı nedenden ötürü, yargıcın aşağı ve yukarı hadler arasında takdir yetkisini kullanmasındaki oran bakımından da bir karşılaştırma zorunluluğu söz konusu değildir” görüşü ağırlık taşımaktadır.
Yargıtayın gerek Ceza Genel Kurulunda gerekse ceza dairelerinde konu ayrıntılı olarak değerlendirilmiştir. Mesela; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.10.2010 tarih, 2010/8-241 esas, 2010/253 sayılı kararında da “Kural olarak; karara karşı sanık aleyhine kanun yoluna başvurulmadığı sürece, “kazanılmış hak” ilkesi gözetilecek ve yerel mahkeme kararı sanık aleyhine bozulamayacaktır. Bu ilke; sadece cezanın miktarı ile sınırlı olup, suçun adı veya vasfını kapsamamaktadır.” diyerek kazanılmış hak kavramına bakış açısını ortaya koymuş, daha sonra verdiği kararlarda da bu ilkeye sadık kalmıştır.
Aynı kararın devamında; “aleyhe bozma veya aleyhe değiştirme yasağı adı ile bilinen ilke uyarınca, sanığın lehine temyiz üzerine hüküm cezanın türü ve miktarı açısından sanık aleyhine bozulamaz ve bozma üzerine yeniden verilen hüküm evvelki hükümle belirlenen cezadan daha ağır olamaz ilkesinden bahsettikten sonra somut olayla ilgili olarak; 5237 Sayılı Kanunun 52. maddesinin 4. fıkra hükmü maddi ceza hukukuna ilişkin bir kuraldır. Fıkra uyarınca adli para cezasının ödenmesi için mehil verme veya taksitler halinde ödenmesi yöntemlerinden birine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde her iki seçeneğe birlikte hükmedilmesi yasaya aykırıdır. Ancak, mahkumiyet hükmü yalnızca sanık tarafından temyiz edilmiştir. Bu itibarla, Yerel Mahkeme hükmünün sanık aleyhine temyiz başvurusu olmadığından aleyhe bozma yapılamayacağı eleştirisinde bulunmak suretiyle onanmasına karar verilmesi yerine yazılı sebeple bozulmasına karar verilmesinin yasaya aykırı olduğu kanaatine varılmıştır…” denilerek cezanın nevi ve miktarıyla ilgili olarak yapılan yanlışlıkların kazanılmış hak olacağına vurgu yapıp bu halin bozma nedeni yapılmayıp ancak eleştiri konusu olabileceğini açıkça zikretmiştir.
Hatta Yargıtay; hesap hatası neticesinde eksik tayin edilen hapis cezasının da, ceza miktarı yönünden kazanılmış hak oluşturacağını kabul etmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 29.11.2016 tarihli, 2016/1013 E. ve 2016/460 K. sayılı kararında; isim, yaş gibi bilgilerin yanlış yazılmasından kaynaklanan maddi yazım hatalarının aleyhe değiştirme yasağı kapsamında olmadığı, bu hataların Yargıtay tarafından düzeltilebileceği, ancak hakimin takdirine bağlı ve bilinçli uygulamalarda meydana gelen hata ve aykırılıkların aleyhe değiştirme yasağı kapsamında kalacağı, cezanın belirlenmesi aşamasında artırım veya indirim yapılırken hesap veya yazım hatası yapılmış ve bu hata netice cezaya etki ederek sanığın neticeten daha az bir ceza ile cezalandırılmasına sebep olmuşsa, sanık aleyhine temyiz bulunmadığı durumlarda bu hesap hatasının yazım hatası olarak düzeltilmesinin veya “kazanılmış hak” ilkesine aykırı şekilde bozmaya konu edilmesinin hukuka aykırı olacağı açıklanmıştır.
Ceza Genel Kurulunun 08.09.1992 gün ve 190–237, 29.09.1998 gün ve 196–277, 17.11.1998 gün ve 282–348, 09.07.2002 gün ve 158–289, 21.09.2004 gün ve 144–170 ile 07.10.2008 gün ve 198–211, 06.11.2007 gün ve 202–230 esas ve sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, temyiz davasının yalnızca sanık veya varsa müdafii ya da sanığın yararına olarak Cumhuriyet savcısı ya da Yasada belirtilen kişiler tarafından açılması veya hükmün kendiliğinden temyize tâbi olması halinde, Yargıtay’ca suç niteliğinde yanılgıya düşüldüğü saptandığında aleyhe temyiz bulunmasa bile, cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak saklı kalmak koşuluyla hükmün bozulmasına karar verilecektir. Aksinin kabulü hukuk kuralları ile yasal düzenlemelerin ülke genelinde farklı uygulanmasına yol açar ki, bu durum eşitlik, adalet ve hakkaniyet ilkelerine aykırılık oluşturacaktır. O halde, lehe temyiz davası üzerine suç vasfının saptanmasında yanılgıya düşüldüğünün belirlenmesi halinde cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak saklı tutularak hükmün bozulmasına karar verilmelidir. Suçun niteliğinde yanılgıya düşülmesinin dışında, daha ağır cezayı gerektiren nedenlerden bir veya birkaçının uygulanmaması gibi durumların varlığı halinde ise, Yargıtay’ca yol göstermek ve uygulamada birliği sağlamak amacıyla tespit edilen yasaya aykırılıklar konusunda eleştiri ile yetinilmesi gerekmektedir.
Yargıtay’ın değişik dairelerinde yerleşmiş uygulama olarak, suçun türünü değiştirmeyip daha ağır ceza verilmesini gerektiren hâllerde eğer aleyhe temyiz yoksa eleştirerek onama yolunun seçildiği izlenmiştir. (2. CD 25.05.2010 14226–16609, 3. CD 06.12.2010 1860–19170, 9.CD 04.04.2011 9924–2055, 11. CD 28.12.2004 173–28) Bu yol takip olunarak hem hataya işaret edilmekte hem de topluma ve adalete zarar verecek olan zaman ve kaynak (işgücü, para) israfının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
Yukarıda arz ve izah edilen sebeplerle; mahkeme kararının yapılan yanlışlık, eleştirilerek onanması yerine kazanılmış haklar saklı kalmak koşuluyla bozulmasına dair Sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmiyoruz.