11. Hukuk Dairesi 2015/6722 E. , 2016/2160 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ... 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 02/12/2014 tarih ve 2013/91-2014/235 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, dava dilekçesinde davalı adına tescilli “...” ibareli 2000/12804 nolu markanın 42.sınıftaki "tıbbi hizmetler: sağlık bakım hizmetleri, tıbbi yardım hizmetleri, hastane hizmetleri" için kullanılmadığını, markanın 556 sayılı KHK"nın 14.maddesi gereğince iptalini ve terkinini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, ..."nin şirkete el koyması ve Sulh Ceza Mahkemesince tedbir konulması nedeniyle markanın belirtilen nedenlerle fiilen kullanılamadığını, bunun da yasanın öngördüğü anlamda haklı kullanmama nedeni sayıldığını, aynı marka için açılan markanın iptali davasının ... FSHH Mahkemesi"nce reddedildiğini, markanın ... tarafından 22/04/2013 tarihinde ... adlı kişiye satıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, davanın 03/05/2013 tarihinde açıldığı, bu tarihten geriye doğru 5 yıllık süre içinde markanın tescil kapsamındaki ürün ve hizmetlerde kullanıldığının davalı tarafça kanıtlanamadığı, ayrıca yönetimin ..."de olduğu dönemde markanın fiilen kullanılmasını engelleyici yasal bir durumun bulunmadığı bu nedenle şirketin ... yönetimine geçmesinin 556 sayılı KHK"nın 14.maddesinde belirtilen ""haklı nedenle kullanmama"" kapsamında kalmadığı gerekçesiyle, belirtilen sınıflar için markanın hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, markanın 556 sayılı KHK"nın 14. maddesine dayalı olarak kullanmama sebebiyle iptali istemine ilişkin olup, somut olayda, davacı tarafından 42. sınıftaki bir kısım hizmetler yönünden hükümsüzlüğü istenen "..." markası, davalı Şirkete ... tarafından el konulması sonrasında ... II. Tahsilat Dairesi tarafından 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakında Kanun hükümleri kapsamında davadan önce 22.04.2013 tarihinde ..."a devredilmiş ve bu devir işleminin yargılama sırasında Türk Patent Enstitüsü tarafından tescil edildiği anlaşılmıştır. Dava, devir olunan ..."a ihbar olunmuş ve mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dava konusunun devri halinde davaya olduğu gibi devam edilmesi imkanı yoktur. Zira mahkeme hükmü devreden aleyhine verilmiş olsa bile, kesinleşecek hüküm devralan aleyhine kesin hüküm teşkil edecektir. Bu nedenle husumetin doğru davalıya yöneltilip yöneltilmediğinin belirlenmesi bakımından dava konusu üzerindeki mülkiyet değişikliğinin üçüncü kişiler yönünden devir tarihinde mi yoksa sicile tescil tarihinde mi hüküm ifade edeceği üzerinde durmak gerekir.
Marka devri, 40/94 sayılı Avrupa Birliği Marka Tüzüğü"nün 17.maddesine uygun olarak düzenlenen 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 16.maddesinde düzenlemektedir. Markanın devri başlıklı madde hükmü uyarınca, “Marka, tescil edildiğini mal veya hizmetlerin tümü veya bir kısmı için devredilebilir.... bir markanın devri, mahkeme kararının sonucu olan devir hariç, yazılı olarak yapılır ve devir sözleşmesi taraflarca imzalanır. Aksine sözleşmeler hükümsüzdür. ....devir, taraflardan birinin talebi üzerine, sicile kayıt edilir ve yayınlanır. Devir, sicile kayıt edilmediği sürece, taraflar markanın tescilinden doğan yetkileri iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri süremez."
Bu açık düzenleme de göstermektedir ki, markanın devri, bir tasarrufi işlem olup; mahiyeti itibariyle bir hakkın yani alacağın temlikinin sonuçlarını doğurur. Marka devrinin yazılı olması geçerlilik koşuludur. Devir sicile kayıt edilmediği sürece, taraflar markanın tescilinden doğan yetkileri iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri süremezler.
Marka devrinin tescil ve ilanı, kurucu değil, bildirici etkiye sahiptir. Türk Medeni Kanunu’nun 7. maddesi anlamında resmi mahiyette olan marka sicili, kamuya güven ilkesinin geçerli olduğu sicillerdendir. Kamuya güven ilkesinin bir sonucu olarak, mülkiyet değişikliği sicile yansımadıkça sadece sözleşmenin tarafları yönünden bağlayıcı olup, üçüncü kişileri etkilemeyecektir.
556 sayılı KHK’de markanın hükümsüzlüğü davasının kimlere karşı açılabileceği konusunda açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak yazılı devir sözleşmesinin bir tasarruf işlem olması nedeniyle marka hakkı devredenin malvarlığından çıkmakta ise de, KHK’nın yukarıda belirtilen 16/son maddesine yönelik açıklamalar çerçevesinde hükümsüzlük davasının sicilde marka hakkı sahibine yada onun hukuki haleflerine karşı açılacağı açıktır. Ayrıca Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkındaki 554 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 44/son fıkrasında ve Patent Haklarının Korunması Hakkındaki 551 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 130/son fıkrasında da, sınai mülkiyet belgelerinin hükümsüzlüğü davasının, davanın açıldığı anda sicilde hak sahibi olarak kayıtlı kişi aleyhine açılacağı açıkça düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, dava konusu, dava tarihinden önce 22.04.2013 tarihinde devredilmiş, devir işleminin tescilinin hangi tarihte gerçekleştiği ise mahkemeye bildirilmemiştir. ..."nin dava konusu marka üzerindeki tedbir ve haciz işlemlerinin kaldırılmasını ve markanın devralan adına tescilini 07.05.2013 tarihli yazı ile istediği bu haliyle tescil işleminin davadan sonraki bir tarihte yapıldığı, dava tarihinde sicilde malik olarak ...nin göründüğü davanın doğru hasma açıldığı anlaşılmaktadır. Ancak daha önce belirtildiği gibi, yargılama sırasında, taraflardan birinin dava konusu olan şeyi veya hakkı bir başkasına temlik etmesi halinde davanın taraflarında ve konusunda değişiklik olmaksızın aynı davaya olduğu gibi devam edilmeyeceğinden taraflardan birinin dava konusunu bir başkasına temlik ettiğini öğrenen mahkemenin bu hali kendiliğinden gözeterek, 6100 sayılı HMK"nın 125. maddesindeki seçimlik hakkını davacıya hatırlatması gerekir. HMK."nın 125/1. maddesi gereğince, dava açıldıktan sonra davalı dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse davacı dilerse devreden ile olan davasından vazgeçip, dava konusunu devralan kimseye karşı davaya devam edebileceği gibi, dilerse davasını dava konusunu devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürebilir.
Bu itibarla mahkemece davalının dava konusu markayı yargılama sırasında ..."a devrettiği gözetilerek, 6100 sayılı yasanın 125/1. maddesinde yer alan seçimlik hakların hatırlatılatılması gerekirken, sanki devir işlemi yokmuş gibi davacıya seçimlik hakları kullandırılmaksızın karar verilmesi doğru olmamış, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın re"sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 29/02/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.