3. Hukuk Dairesi 2014/2329 E. , 2014/8744 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/06/2013
NUMARASI : 2011/617-2013/331
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davacı vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davacı vekili Av. S.. Ü.. geldi. Davalılardan P.. M.. vekili Av. M.. Y.. geldi. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli gün ve saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dilekçesinde; İzmir-K.. -A.. Mah. .. Ada,.. nolu parselin tapu kaydında vakıf şerhi bulunduğunu, PTT İşletmesi Genel Müdürlüğünce vakıf şerhinin kaldırılmasının talep edildiğini, bunun üzerine davacı idare tarafından 30.07.1997 tarihli yazı ile 501.525.000.000 TL (eski) taviz bedelinin ödenmesini istendiğini, davalı tarafça taviz bedeli ödenmeyerek buna ilişkin işlemin iptaline yönelik İdare Mahkemesinde açılan davanın reddedildiğini, 16.10.2008 tarihinde kesinleştiğini, ardından açılan vakıf şerhinin hükümsüzlüğünün tespiti davasının da reddedildiği ve kesinleştiğini, tüm bu gelişmeler üzerine; "501.525 TL(yeni) taviz alacağının 6183 sayılı Yasaya göre hesaplanan işlemiş faizi ile birlikte toplam 3.724.079,89 TL(yeni) olarak tahsili için" takip başlattığını belirterek, davalının takibe itirazının iptali ve inkar tazminatının tahsilini talep etmiştir.
Davalı PTT İşletmesi Genel Müdürlüğü vekili cevabında; 01.07.1941 tarih ve 4848 sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 23.06.1941 tarih ve 4070 sayılı Kanun gereğince ödenmiş bulunan taviz bedeli için takip yapılamayacağını, İdarenin böyle bir borcu bulunmadığını, vakıf şerhi henüz silinmediğinden faiz talebinin yerinde olmadığını belirterek, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; taraflar arasındaki taviz bedeline ilişkin uyuşmazlığın İzmir 3. İdare Mahkemesi ve İzmir 10.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/168 E.sayılı dosyaları ile çözüme bağlandığı, kesinleşen yargı kararları ile taviz bedelinin 501.525 TL olduğu, davalıdan daha önce bu bedelin istendiği, temerrüde düştüğü halde bu ödemeyi yapmadığı, davalının itirazının faizin oranına ilişkin olmadığı gerekçe gösterilerek, davalının takibe itirazının iptaline, yasal koşullar oluşmadığından inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
Hükmü, taraf vekilleri temyiz etmektedirler.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki bent dışındaki sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Dava, taviz bedeli ve işlemiş faizlerinin tahsili için başlatılan takibe itirazın iptaline ilişkindir.
Dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre; İzmir 17. İcra Müdürlüğünün 2011/8634 E.sayılı takip dosyası ile davacı tarafından, 501.525 TL alacak ve 3.222.548,89 TL işlemiş faiz (6183 sayılı yasanın 51.md göre hesaplanan) olmak üzere toplam 3.724.073,89 TL"nin tahsili için takip başlatıldığı, davalı(borçlu) tarafından asıl alacağa ve 6183 sayılı yasanın 51.maddesine istinaden 30.08.1999 tarihinden itibaren işletilen faizine ve tüm ferilerine itiraz edilmiştir.
İzmir 3. İdare Mahkemesinin 2002/553 E.-2003/1089 K.sayılı dosyasında, P.. M..nün davacı, Vakıflar Genel Müdürlüğünün davalı olduğu, dava konusu taşınmazda bulunan vakıf şerhinin kaldırılması için 501.525 TL taviz bedeli istenilmesine ilişkin 30.07.1999 tarihli işlemin iptali için açılan davanın reddine karar verilerek, 13.06.2007 tarihinde Danıştay 10. Dairesince onanarak kesinleşmiştir.
İzmir 10 AHM"nin 2008/168 E-2009/458 K.sayılı dosyasında; P.. M.. tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğüne izafeten İzmir Bölge Müdürlüğü ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü aleyhine parselde yer alan taşınmazdaki vakıf şerhinin hükümsüzlüğünün tespiti için açılan davanın, dava konusu taşınmazın 4070 sayılı Yasa kapsamı dışında kaldığı, 30402 sayılı Yasanın 12/3.maddesi uyarınca hak düşürücü süre dolduğundan reddine karar verilmiş(Vakıflar yönünden) diğer davalı yönünden ise, husumetten reddedilmiş ve hüküm 04.10.2010 tarihinde kesinleşmiştir.
Ayrıca, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu 02.07.2008 tarihinde yayınlanmış ve aynı tarihte yürürlüğe girmiştir. Yasanın geçici 5.maddesine göre vakıf şerhleri ile devam etmekte olan davalarda diğer kanunlarda yer alan zamanaşımı ve hak düşürücü sürelere ilişkin hükümlerin bu kanun hükümleri açısından uygulanmayacağı hükmü getirilmiştir.(HGK ... 2011/14-187 E-287 K.sayılı karar)
Bu durumda mülga 2762 sayılı Vakıflar Yasası ve 5737 sayılı Yasanın 18.maddesi ve ek 5.maddesi uyarınca ve yukarıda ve yukarıda açıklanan mahkeme kararları karşısında 501.525 TL taviz bedeli yönünden tesis edilen hükümde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, açıklanan bu olgular ve hukuksal durum çerçevesinde davalı idarenin ödenmesinde gecikilen taviz bedeline 6183 sayılı Yasada öngörülen oranlarda faiz istemesinin mümkün bulunup bulunmadığı noktasındadır. Uyuşmazlığın, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu hükümleri çerçevesinde çözülmesi gerekeceği açıktır. Anılan Yasanın 4103 sayılı Yasa ile değişik 27.maddesinde; vakıf taşınmazlarının mülkiyetlerinin kıymet takdir komisyonlarınca takdir edilecek rayiç bedelin yüzde ellisi oranındaki taviz bedeli karşılığında mutasarrıfına geçirileceği, 28.maddesinde ise, bu bedelin taksitlendirilmesi durumunda taksitler için yasal faiz yürütüleceği öngörülmüştür. Yasanın 29. maddesinde ise; on yıl içinde bu yasa hükümlerine göre taviz bedeli ödenmek suretiyle vakıf kaydı terkin edilmeyen taşınmazlarda mülkiyetin kendiliğinden mutasarrıfa geçeceği vakfın hakkının ivaza dönüşeceği ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün hesaplanacak tavizlerle vaktinde ödenmeyen taksitleri Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanuna göre tahsil edebileceği açıklanmıştır. Değinilen bu yasa hükümleri çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde, davalı idarenin kıymet takdirini ve bunun üzerinden taviz bedeli tahakkukunu, Yasanın 29. maddesinde öngörülen şekil ve esaslara göre değil, davalının başvurusu üzerine ve 27. maddede belirtilen şekilde yapmış bulunduğu eş söyleyişle, yasada öngörülen 10 yıllık sürenin sonunda gerçekleşeceği açıklanan vakıf hakkının ivaza dönüşmesi olgusuna dayalı bir işlemin mevcut olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, davalının sadece Yasanın 29. maddesinde belirtilen hal ve şartların gerçekleşmesi durumunda sahip olacağı 6183 sayılı Yasaya dayalı faiz isteme hakkının somut olayda mevcut bulunmadığının ve dava konusu faiz alacağının yasal faiz oranı üzerinden hesaplanması gerektiğinin kabulü zorunludur.
Ayrıca, faize ilişkin hesaplama yapılırken idarece davalıya gönderilen 08.01.2008 tarihli ihtarnamenin tebliğ edildiği 14.01.2008 tarihinden itibaren ihtarnamede belirtilen 30 günlük sürenin dolduğu 15.01.2008 tarihi esas alınmalıdır.
Mahkemece; bu doğrultuda inceleme yapılarak alınacak bilirkişi raporu doğrultusunda ortaya çıkacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde istemin reddedilmesi usule ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davalılardan P.. M.. vekili için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.100 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılardan P.. M..ne verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 03.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.