11. Hukuk Dairesi 2020/3148 E. , 2021/6212 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 9. HUKUK DAİRESİ
ASIL VE BİRLEŞEN DAVADA
ASIL VE BİRLEŞEN DAVADA
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 30.01.2018 tarih ve 2014-220/51 sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan kabulüne dair Adana Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi"nce verilen 28.06.2018 tarih ve 2018-358/445 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
Asıl dava icra takibine konu edilen 25.000.- TL’lik çek nedeniyle menfi tespit istemine ilişkin ve birleşen dava, icra takibine konu edilmeyen 25.000 TL’lik çek nedeniyle menfi tespit istemine ilişkindir. Bölge Adliye Mahkemesince esastan hüküm kurularak, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın “Temyiz Edilemeyen Kararlar” başlığını taşıyan 362/1-a maddesiyle, Bölge Adliye Mahkemelerince verilen ve miktar veya değeri 40.000,00 TL’yi geçmeyen davalara ilişkin olarak verilen kararlara karşı temyiz kanun yoluna başvurulamayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu miktar, karar tarihi olan 28/06/2018 tarihi itibariyle 47.530,00 TL’dir. Taraf vekillerince asıl ve birleşen davada temyize konu edilen miktarların yukarıda yazılı madde hükmüne göre temyiz sınırının altında kaldığı anlaşılmaktadır. Zira, birleştirme kararı taraflar arasındaki uyuşmazlığı esastan çözümleyen bir karar olmayıp, bu karar sadece birleştirilen davaların yargılama safhalarının müşterek cereyan etmesi sonucunu doğurup, her dava, ayrı ayrı hükme bağlanmalıdır. Davaların birbirlerinin içerisinde erimesi, tek bir davaya dönüşmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Başka bir anlatımla, birleştirmeye konu davalar bağımsız kimliklerini korurlar. Bu durumda, 6100 sayılı HMK"nın 366. maddesi delaletiyle kıyasen uygulanması gereken aynı Kanunun 346/2. maddesi hükmü uyarınca, kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında Bölge Adliye Mahkemesince bir karar verilmesi gerekmekle birlikte, Yargıtay tarafından da bu yolda karar verilebileceğinden, taraf vekillerinin davaya ilişkin karara yönelik temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin asıl ve birleşen davalara temyiz istemlerinin miktar yönünden REDDİNE, işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz eden taraflara iadesine,15/11/2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(M)
KARŞI OY
Dava, icra takibine konu edilen çek nedeniyle menfi tespit istemine ilişkindir.
Yargılama sonucunda 23.880 ve 25.000 TL bedelli iki adet çek için toplam 48.880 TL yönünden borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir. Kararın verildiği 2018 yılı itibariyle HMK 362/1-a maddesi uyarınca temyiz sınırının 47.530 TL olduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Davaya konu çeklerin aynı hukuki ilişki çerçevesinde verilmiş çekler olduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Daire çoğunluğunca, her bir çekin ayrı takip konusu yapılmış ve ayrı ayrı menfi tespit davası açılmış ve sonrasında her iki davanın da birleştirilmiş olduğu gerekçesiyle Daire çoğunluğunca her bir çek yönünden ayrı değerlendirme yaparak verilen kararın temyiz sınırının altında olduğu gerekçesiyle temyiz isteminin reddine karar verilmiştir. Bu görüşe katılmıyorum şöyle ki;
Önemle vurgulanmalıdır ki; kesinlik sınırının belirlenmesi kamu düzenindendir ve kesinlik sınırı belirlenirken davanın değeri esas alınır. Davanın değeri ise genel anlamıyla, bir davadaki taleplerin toplamıdır. 492 sayılı Harçlar Kanunu’na göre harç tüm taleplerin toplamı üzerinden alınır (16/2. mad).
Yargıtay HGK’nın 18.04.2019 tarih ve 2018/375 E. – 2019/473 K. sayılı kararında da zikredildiği üzere; "HMK’nın 110. Maddesinde bahsi geçen ve öğretide de objektif dava birleşmesi ya da kümülatif dava yığılması olarak adlandırılan kurum, yeni Kanunumuzda “davaların yığılması” terimi benimsenerek düzenlenmiştir. Davaların yığılmasının usul ekonomisine ve çelişkili kararlar verilmesini engellemeye hizmet ettiği kabul edilmektedir. Davacının aynı davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla talebini, aralarında bir derecelendirme ilişkisi yani aslilik-ferilik ilişkisi kurmadan aynı dava dilekçesinde ileri sürmesine davaların yığılması denir. Bu dava çeşidinde taleplerin tümü birbirinden bağımsız, eş değer ve aynı derecede öneme sahiptir. Her bir talep farklı edimlerin gerçekleştirilmesine yönelmiştir. Davaların yığılması söz konusu olduğunda, görünüşte tek dava, gerçekte ise talep sayısınca dava mevcuttur. Her bir talep için dava dilekçesinde vakıaların ayrı ayrı belirtilmesi ve ispat edilmesi gerekir. Mahkeme de her bir talep hakkında ayrı ayrı inceleme yapacaktır, taleplerden birinin kabulüne diğerinin ise reddine karar verebilir. Yani, görünüşte tek hüküm, gerçekte ise talep sayısınca hüküm mevcuttur. Mahkeme, taleplerin tümü hakkında ayrı ayrı karar vermek ve bunları hüküm fıkrasında göstermek zorundadır. Mahkemenin, taleplerin tümü hakkında tek ve aynı şekilde karar verme zorunluluğu yoktur. Dava şartları, her bir talep bakımından ayrı ayrı belirlenir (Pekcanıtez, H./Özekes, M./Akkan, M./ Taşkorkmaz, H.; Medeni Usul Hukuku, C. II, s. 1092,1093 vd). Somut olayda davacılar aynı olaydan kaynaklanan zarar nedeniyle davalıya karşı olan birden fazla talebini (maddi ve manevi tazminat) aynı davada birleştirmiştir. Objektif dava birleşmesi olarak adlandırılan bu durumda taleplerin her biri ayrı dava olmakla birlikte, görünüşte tek bir hüküm bulunduğundan temyiz kesinlik sınırının tespiti için maddi ve manevi tazminat istemlerinin toplanmaları gerekmektedir. Bu durumda davacılar vekilinin temyiz talebi kesinlik sınırının üzerinde kaldığından ön sorunun bulunmadığı sonucuna varılmıştır."
Kanaatimce biri hakkında verilecek kararın diğerini etkileyeceği anlaşılan ve bu sebeple aralarında bağlantı bulanan davalar ayrı ayrı açılsa da birleştirilmiş olması halinde her bir davanın değerinin ayrı ayrı değil, aynen davaların yığılmasında olduğu gibi toplam miktar üzerinden temyiz sınırı belirlenmelidir. Aksi takdirde, aynı hukuki sebepten ve maddi vakıadan doğan taleplerin ayrı ayrı dava konusu edilerek kanun yolu denetiminden kaçırılması mümkün olabilir.
Bu nedenle somut olayda, her ne kadar iki ayrı davanın birleştirilmesi söz konusu ise de, her iki davanın da aynı maddi vakıadan kaynaklanan ve aynı hukuki sebebe dayanan davalar olması nedeniyle, sırf ayrı ayrı açıldıkları gerekçesiyle temyiz denetimi dışında bırakılmasını adil yargılanma hakkına (mahkemeye erişim hakkı) aykırı bulduğumdan, temyiz talebinin miktar yönünden reddine dair çoğunluk görüşüne katılmıyorum.