Abaküs Yazılım
11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/7518
Karar No: 2016/2097
Karar Tarihi: 26.02.2016

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2015/7518 Esas 2016/2097 Karar Sayılı İlamı

11. Hukuk Dairesi         2015/7518 E.  ,  2016/2097 K.

    "İçtihat Metni"


    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

    .


    Taraflar arasında görülen davada ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 27/11/2014 tarih ve 2012/490-2014/371 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
    Davacı vekili, davacı şirketin şehirler atası otobüs taşımacılığı ile uğraştığını, bünyesinde kendi araçları ve personelleri yanısıra katılımcı olarak adlandırılan işleten kişilerin de bulunduğunu, davalının da katılımcı olarak 20 LS 100 plakalı aracı ile faaliyette bulunduğunu ve 36.261,85 TL borçlandığını, bu alacağa binaen ... 2.İcra Müdürlüğü’nün 2012/2998 esas sayılı dosyasından icra takibi yaptıklarını ve davalının borca itiraz ettiğini beyanla belirsiz alacak davasının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı vekili; açılan davada ... mahkemelerinin yetkili olup, ... mahkemelerinin yetkisiz olduğunu, davalının davacıdan 49.231,12 TL alacaklı olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
    Mahkemece, yapılan yargılama sonunda tüm dosya kapsamı nazara alınarak, tarafların ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan bilirkişi raporundan taraf defterlerinin kanuna uygun tutulduğu,davacı şirket defterlerine göre davacının davalıdan 24.465,31 TL alacaklı gözüktüğü,davalı şirket defterlerinde ise borç ve alacak kaydının olmadığının tespit edildiği, bu durumda her ne kadar davacı ticari defterlerine göre davacının davalıdan alacağı olduğu belirtilmiş ise de davalının kanuna ve usulüne uygun olarak tutulmuş defterlerinde bu durumun teyit edilmediği, bu nedenle davacı tarafın defterlerinin iddiasını ispatlamaya yeterli olmadığı, davacı tarafın dava dilekçesinde her türlü delile dayandığı görülmekle karşı tarafa yemin teklif etme hakkı hatırlatıldığı ve verilen kesin süreye rağmen beyanda bulunulmadığı,açıklanan tüm bu nedenlerle davacının davasını ispatlayamadığ gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
    1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararında usul ve yasaya aykırı başkaca bir husus bulunmamasına göre, aşağıdaki bent dışında kalan hususlarda davacı vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
    2- Dava, para alacağının tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin şehirlerarası otobüs işletmeciliği yaptığını, davalının da kendi otobüsüyle bu ticari faaliyete katıldığını, davalının işlettiği otobüs nedeniyle müvekkili firmaya 36.261 TL borcunun bulunduğunu, bu miktar alacağın tahsili için icra takibi yaptıklarını, ancak davalının itirazı üzerine takibin durdurulduğunu ileri sürmüş ve belirsiz alacak davası olarak şimdilik 5.000 TL’nin tahsilini talep etmiş, Mahkemece, davacının, ticari defter ve kayıtlarıyla davalıdan alacaklı olduğunu ispat edemediği, davalıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılmasına rağmen davacının bu hakkını da kullanmadığı gerekçesiyle ispat olunamayan davanın reddine karar verilmiştir.
    01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun (HMK) 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nda (HUMK) yer almayan yeni bir dava türü olan belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir. Belirsiz alacak davaları, alacağın tamamı için ilk davaya birlikte zamanaşımının kesilmesi ve faizin de başlangıçtan itibaren tüm alacak için işletilmesine imkan sağlaması nedeniyle hak sahiplerine önemli bir avantaj sağlamaktadır.
    6100 sayılı HMK’nın 107. maddesi; "(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." hükmünü içermektedir.
    Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilememesi durumunda ya da belirlenmesinin objektif olarak imkansız olması halinde söz konusu olacaktır. Kanun’un Madde gerekçesinde "Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
    Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir somut davaya konu alacak bakımından o olayın maddi özellikleri nazara alınarak sonuca gidilmelidir. 6100 sayılı HMK’nın 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de "karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)" belirlenebilme hali açıklanmıştır.
    Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün bulunmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
    Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
    Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davasının, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir. Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51,56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir.
    Şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açılması durumda davacıya herhangi bir süre yeni veya ek süre verilmeden, davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Hukuki yarar bir dava şartı olup, bu tür durumlar, süre verilerek giderilebilecek şartları arasında da değildir. Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava niteliğinde mi olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanun"un 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucunun belirtilmiş olup olmadığına bakılmalıdır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı kanunun 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda davanın hukuki yarar yokluğundan reddin karar verilmelidir.
    Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; tacir olan davacının, elinde bulundurduğu ticari defter ve kayıtlar ve sözleşme çerçevesinde alacağını belirlemesi mümkün olup, dava açmazdan önce şirket alacağının 36.261,85 TL olduğu kuruşlu şekilde hesaplanmış ve icra takibine konu edilmiş ve hatta dava dilekçesinde de davalıdan bu miktar alacaklı olduklarının net bir şekilde ifade etmiş olmalarına göre, itiraz nedeniyle takibin durmasından sonra, bu davada, şimdilik kaydıyla 5.000 TL alacağın tahsili istemiyle belirsiz alacak davası açması HMK’nın 107.maddesindeki düzenlemelerle bağdaşmayacaktır. Hukuki yarar dava şartı olup, bu şartın gerçekleşip gerçekmeşmediğinin mahkemelerce her aşamada re’sen gözetilmesi gerekmektedir. Bir an için davanın kısmi dava olarak açıldığı düşünülebilir ise de yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, davacı tarafça dosyaya sunulan dava dilekçesinde açıkça davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı bildirildiğinden artık davanın kısmi dava olarak kabulü de mümkün görülmemektedir. Bu itibarla, mahkemece davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararının bulunmadığının kabulü ile davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde yanılgılı değerlendirme ile davanın esastan reddine karar verilmesi doğru olmamakla birlikte, mahkemece davanın reddine karar verilmiş olmakla, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün bu gerekçeyle onanmasına karar verilmiştir.
    SONUÇ: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile (2) numaralı bentte açıklanan gerekçelerle sonucu itibariyle doğru olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 01,50 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 26/02/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
    Dava, bir miktar para alacağının tahsili istemine ilişkindir. Dava dilekçesinde şimdilik kaydı ile 5.000.-TL"nin tahsili istenmiş, fazlaya dair haklar saklı tutulmuştur. Dava konusu alacağın varlık ve miktarı konusunda tarafların uyuşamadığı dosya kapsamı ile belirgindir. Bu durumda, HMK"nın 109/2. maddesinin yürürlükte olduğu dönemde açılan işbu davanın, kısmi dava olarak vasıflandırılması gerekmektedir. Davanın vasıflandırılması HMK"nın 33. maddesi çerçevesinde hakime ait bir görev niteliğinde olup, Daire çoğunluğunun davacı yanca dava niteliğinin belirsiz alacak davası olarak belirlendiği ve artık bunun dışında yorumlanamayacağı şeklinde özetlenebilecek görüşüne katılamıyoruz.



    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi