Ceza Genel Kurulu 2014/216 E. , 2016/109 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : ... Ağır Ceza
Sanık ..."in kasten öldürme suçundan TCK"nun 81/1, 53/1, 54/1, 63. maddeleri uyarınca müebbet hapis, ruhsatsız silah taşımak suçundan 6136 sayılı Kanunun 13/1, TCK"nun 53/1. maddeleri uyarınca bir yıl altı ay hapis ve 600 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba ilişkin, ... Ağır Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve 41-327 sayılı, kasten öldürme suçu bakımından resen temyize tâbi bulunan hükmün sanık müdafii ile Cumhuriyet savcısı tarafından da temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince 28.02.2011 gün ve 4670-1086 sayı ile;
"... Sanık savunması, maktuldeki mermi çekirdeğinin isabet yer, vücuttaki seyri, olay sırasında sanık ve maktulün bulundukları yer ve konumları ile mermi çekirdeğinin deforme olduğu dikkate alınarak mermi çekirdeğinin sekme sonucu mu yoksa vücutta kemik veya başka bir organa çarpması sonucu mu deforme olduğu, ölende meydana gelen yaranın sekme sonucu oluşup oluşmayacağı konusunda adli tıptan rapor alındıktan sonra sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
Ruhsatsız silah taşıma suçu yönünden, suç tarihi itibarıyla bu suçtan hapis cezasının yanında dörtyüzelli lira yerine altıyüz lira adli para cezasına hükmedilmek suretiyle fazla ceza tayini" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma ilamına uyulmasına karar verip, olay yerinde bilirkişi marifetiyle keşif yapan, Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulundan da rapor alan yerel mahkemece 29.03.2012 gün, 75-62 sayı ve oyçokluğuyla bu kez sanığın atılı suçları işlediğinin sabit olmadığı gerekçesiyle her iki suçtan da beraatına karar verilmiş, yerel mahkeme üyesi ise; sanığın kasten öldürme ve ruhsatsız silah taşıma eylemlerinin sabit bulunduğu ve bu suçlardan cezalandırılması gerektiği görüşüyle karşıoy kullanmıştır.
Hükmün Cumhuriyet savcısı ile katılan tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay ... Ceza Dairesince ... gün ve ...-... sayı ile;
"Sanığın belinde taşıdığı tabancayı çıkartırken silahın patlayabileceğini ve bu suretle maktulün ya da bir başkasının ölebileceğini öngördüğü, neticeyi istememesine rağmen tetiğe dokunması üzerine eylemini gerçekleştirerek yanında oturan ve aralarında hiçbir husumet de bulunmayan maktulün ölümüne sebebiyet verdiği, ayrıca olay öncesi ve sonrasında suç işleme kastıyla maktule ait tabancayı taşıdığı süre dikkate alınarak, en lehe yorumla bilinçli taksirle öldürme ve ruhsatsız silah taşıma suçlarından cezalandırılması gerektiğinin gözetilmemesi" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
... Ağır Ceza Mahkemesi ise ... gün ve ...-... sayı ile;
"Bozma üzerine gerekli usul işlemleri tamamlandıktan sonra yapılan değerlendirme sonucunda aşağıdaki gerekçelerle bozma gerekçelerine iştirak edilmediğinden önceki kararda direnilmesi cihetine gidilmiştir.
Bozma ilamının içeriği irdelendiğinde, olayda kullanılan ve maktule ait olduğu tespit edilen tabancanın sanıkta bulunduğu ve sanığın bu silahı belinden çıkarırken tetiğine basması sonucu ateş alarak maktule isabet edip ölümüne sebebiyet verdiği hususlarının dosyada sübut bulduğu mahkememizce kabul edilerek buna rağmen beraat kararı verildiği anlaşılmaktadır. Oysa bozmaya ilişkin önceki direnmeye konu kararın gerekçesinde açıkça irdelendiği üzere, söz konusu silahın sanığın üzerinde bulunduğu ve sanık tarafından kasten ya da tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu kullanılmak sureti ile ateş alıp maktulün yaralanmasına sebebiyet verdiği hususlarının sübut bulmadığı, bu yöndeki sanık savunmalarının aksinin dosyaya yansımadığı, tanık beyanlarının kendi içinde çelişkili olduğu gibi, olay yerinin keşifte tespit edilen özelliği gereği doğruyu yansıtmadığı kanaatine varılmıştır. Neticede mahkememiz direnme kararında silahın sanıkta olduğu ve sanığın elindeyken patlaması sonucu maktulün yaralandığı hususunu şüpheli görmüş, dosya kapsamı ve deliller çerçevesinde şüphe sanık lehine değerlendirilerek hüküm kurulmuştur.
Hiç şüphesiz dosyada çözümlenmeyen hususlar, cevabını bulmayan birtakım sorular mevcuttur. Ancak mahkememizin görevi, mevcut deliller çerçevesinde sübutu irdelemek, varsa başka delilleri toplamaktadır. Bu doğrultuda dosya muhtevası incelendiğinde bütün deliller toplanmış, önceki bozma ilamı çerçevesinde eksik hususlar giderilip gerekli raporlar alınmış, bozmaya konu mahkememiz kararında deliller karşılıklı olarak tartışılıp sonuca ulaşılmıştır.
Öncelikle bozma ilamının doğru olduğunu kabul edebilmek için, iki olgunun şüpheye yer vermeden kesin delillerle ispat edilmesi gerekir. Bunlardan ilki, maktule ait olduğu kabul edilen silahın suç kastı oluşturacak şekilde belli süre sanıkta olması ve taşınması, dolayısıyla ruhsatsız silah taşıma suçunun bu şekilde sübut bulması, ikinci hususun ise sanığın taşıdığı bu silahı meyhanede maktul ve diğer arkadaşları ile oturduğu sırada belinden çıkartırken tetiğine dokunmak sureti ile basması sonucu maktulün isabet alıp ölmesi olgularının sabit bulunması gerekir. Oysa mahkememiz önceki kararında da ayrıntısı ile açıklandığı üzere mahkememiz bu husustaki delilleri tartışmalı görmüş, sanığın aksi yöndeki savunmalarını ispatlayacak delil dosyada bulunmadığından şüphenin de sanık lehine değerlendirilmesi gerektiğinden hareketle kararını vermiştir. Şüphesiz ceza yargılaması, varsayımlar ya da ihtimaller değerlendirilerek yürütülemez ve mahkûmiyet kararı ancak mutlak hakikate ulaşılması, mahkemenin bu konuda şüphe duymadan kanaat edinmesi gerçeğine dayanır. Mevcut deliller ışığında mahkememiz, bozma ilamına konu olduğu şekilde dahi sanığın suçu işlediğine kanaat getirmemiştir. Mevcut delillerin bu haliyle kesin ve tartışmadan uzak bulunmadığı, tartışılacak ve toplanacak başka delil olmadığı anlaşılmış ve şüphe sanık lehine değerlendirilerek beraatine karar verilmiştir" şeklindeki gerekçeyle önceki hükmünde direnmiştir.
Direnme hükmünün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.04.2014 gün, 382517 sayı ve "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme ve ruhsatsız silah taşıma eyleminin sabit olup olmadığı noktasında toplanmakta ise de, öncelikle hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Özel Dairenin bozma kararından sonra yerel mahkemece sanığın da hazır bulunduğu oturumda bozma ilamına karşı önce sanık ve müdafilerinin diyeceklerinin sorulduğu, ardından iddia makamının görüşü alınarak, hazır bulunan sanığa son söz hakkı tanınmadan duruşmanın sonlandırıldığı ve direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nun 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK"nun "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; "hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir" düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Anılan düzenlemeden açıkça anlaşılacağı üzere, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup, hazır bulunduğu celsede son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.03.2015 gün ve 170-20; 03.06.2014 gün ve 1207- 309; 29.01.2013 gün ve 1406-30; 28.04.2009 gün ve 77-111; 29.01.2008 gün ve 193-7; 04.12.2007 gün ve 246-261; 25.04.2006 gün ve 3-124; 06.07.2004 gün ve 138-159 sayılı kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup, bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Temyiz merciince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hali, gerek "savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine, gerekse CMK"nun 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama aşamasında sanık ve müdafileri dinlendikten ve iddia makamının bozma ilamına ilişkin görüşü alındıktan sonra, hazır bulunan sanığa son sözleri sorulmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK"nun 216/3. maddesine açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle yerel mahkeme direnme hükmünün sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- ... Ağır Ceza Mahkemesinin ... gün ve ...-... sayılı direnme kararının, duruşmada hazır bulunan sanıktan son sözü sorulmadan direnme hükmü kurulması isabetsizliğinden, sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.03.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.