Hukuk Genel Kurulu 2015/510 E. , 2019/69 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)
Taraflar arasındaki “hizmet tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Çaycuma 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi sıfatıyla) davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.07.2013 tarihli ve 2006/401 E., 2013/633 K. sayılı karar davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili ve davalı ... vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmekle, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 10.02.2014 tarihli ve 2013/19766 E., 2014/2923 K. sayılı kararı ile;
(…Dava, 5510 sayılı Kanun’un geçici 7/1’inci maddesi uyarınca uygulama alanı bulan, mülga 506 sayılı Kanun’un 79/10 hükmü uyarınca açılmış hizmet tespiti davasıdır. Bu tür sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu çerçevede hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyerek, gerekli araştırmaların re"sen yapılması ve kanıtların toplanması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.
Somut olayda; davacı, 01.06.1998- 01.02.2002 tarihleri arasında davalı işyerinde kesintisiz çalıştığının tespitini istemiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davacının, 27.12.1998- 01.02.2002 tarihleri arasında davalı işyerinden bildirilen 07.05.1999- 10.05.1999 tarihleri arasındaki 3 günlük sürenin dışlanması sureti ile davalı işyerinde kesintisiz çalıştığının tespitine karar verilmiş ise de; yapılan araştırma hüküm kurmaya elverişli ve yeterli değildir. Davacının, davalı işyerinden bildirilen 3 gün dışında, 01.01.2001 tarihinden itibarin dava dışı 201225 sicil nolu işyerinden bildirilen 240 gün çalışması bulunmaktadır.
Mahkemece, re"sen araştırma ilkesi doğrultusunda, uyuşmazlığa konu dönemin tamamını kapsar şekilde çalışması bulunan bordro tanıkları re’sen belirlenerek beyanlarına başvurulmalı; talep edilen döneme ilişkin bordro tanıklarına ulaşılamadığı takdirde sigortalı ile birlikte çalışan kişiler ile aynı çevrede işyeri olan işveren, ya da, bu işverenlerin çalıştırdığı kişiler re’sen saptanarak bilgi ve görgülerine başvurulmalı, işçilik alacaklarına ilişkin dava dosyasının varlığı araştırılarak celbedilmeli ve işçilik hakları davasında dinlenen tanık anlatımları ile bu dosyada bilgi ve görgüsüne başvurulan tanık anlatımları karşılaştırılmalı, varsa, çelişki giderilmeli, sigortalının kayıtlarda görünmeyen çalışmalarının hangi nedenlerle kayıtlara geçmediği, ya da, bildirim dışı kaldığı hususu yeterince araştırılmalı; işyerinde Kurum tarafından yapılmış tespit ve müfettiş raporu bulunup bulunmadığı araştırılmalı, çalışmanın tam zamanlı olup olmadığı, aynı anda iki işyerinde birden çalışmasının mümkün olup olmadığı, işin ve işyerinin kapsamı gözetilerek belirlenmeli, toplanan tüm kanıtlar birlikte değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre bir karar verilmelidir.
Kabule göre de; 506 sayılı Kanunun 60/G maddesinde “bu maddenin uygulanmasında; 18 yaşından önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olanların sigortalılık süresi, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edilir. Ancak bu tarihten önceki süreler için ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri, prim ödeme gün sayılarının hesabına dâhil edilir” hükmü öngörülmüştür. Maddedeki “malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olanlar” sözcüklerinin, sigortalılar yararına bir yorumla, tâbi olması gerekenleri de kapsadığının kabulü gerekir. Öte yandan davacının, aynı Kanunun geçici 54. maddesi kapsamında 01.04.1981 tarihinden önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tescili bulunmadığı da belirgindir. Bu nedenle, 10.04.1982 doğumlu olan davacı yönünden tespite konu sürenin bir kısmının davacının 18 yaşını ikmal ettiği 10.04.2000 tarihinden öncesine ilişkin olduğundan, çalışmalarının, sadece prim ödeme gün sayısına dâhil edileceği hususunun hükümde gözetilmemesi, davalılar lehine 2013 yılı AAÜT"ne göre hesaplanan 1320 TL vekalet ücreti yerine, 1200 TL. vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsizdir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
2-Davalı ... vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin davalıya ait çay ocağında 01.06.1998 tarihinde çalışmaya başladığını, 01.02.2002 tarihinde ise işten çıkartıldığını, davalı işverenin müvekkiline sigorta bedelini yatırdığını söylemesine rağmen 1999 yılında sadece 3 gün sigortalı gösterildiğini, diğer günlerin ise Kuruma bildirilmediğini ileri sürerek müvekkilinin 01.06.1998 tarihi ile 01.02.2002 tarihleri arasında davalı işyerinde çalıştığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili; davanın olay tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılmadığından hak düşürücüsü süreye uğradığını, öte yandan davacının müvekkiline ait işyerinde 07.05.1999-10.05.1999 tarihleri arasında çalıştığını ve çalışmasının sigortaya bildirildiğini, bu süre haricinde davacının müvekkili nezdinde herhangi bir çalışmasının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili; davanın süresinde açılmadığını, 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, ayrıca Kurum kayıtlarının incelenmesinde davacının davalıya ait “... Merkez Çay Salonu” unvanlı işyerine 07.05.1999 tarihinde girdiğini ve 3 gün sigortalı gösterildiğini, bunun haricinde çalışmasının bulunmadığını iddia ederek davanın reddinin gerektiğini belirtmiştir.
Yerel Mahkemece; davalıya ait kahvehane işletmesinin 506 sayılı Kanun kapsamına 27.12.1998 tarihinde alınmış olduğu, bu durumda her ne kadar davacı tarafından 01.06.1998 tarihinde işe başlandığı iddia edilmiş ise de işe başlama tarihinin 27.12.1998 tarihi olduğunun kabulünün gerektiği, davacının SSK"ya bildirilen 07.05.1999-10.05.1999 tarihleri arasındaki 3 günlük çalışma süresi dışında kalan 27.12.1998-07.05.1999 ve 10.05.1999-01.02.2002 tarihleri arasındaki sürede davalıya ait iş yerinde kesintisiz olarak çalıştığının sabit olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin ve davalı ... vekilinin ayrı ayrı temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece; davacının hizmet dökümünde yer alan dava dışı “201225” sicil nolu işyerinden bildirilen 240 günlük çalışmanın davacıya ait olmayıp Murat Balaban isimli şahsa ait olduğu, Sosyal Güvenlik Kurumundan gelen cevabi yazıda Murat Balaban isimli şahsın sehven davacıya ait sicil numarası ile bildirildiğinin belirtildiği, sonuç itibariyle davacının dava dışı “201225” sicil nolu iş yerinde herhangi bir çalışmasının olmadığı, tanık olarak dinlenen Ali Kaçar, Mehmet Kaçar, Mustafa Gider ve Serkan Demiralay"ın bordro tanıklarının tamamı olup, başkaca davalı iş yerinde çalışan bir şahsın tespit edilemediği, yine ..., Yaşar Akkışla, ... ve ..."ın ise yapılan kolluk araştırması sonucunda komşu iş yeri çalışanları olduğunun tespit edildiği, tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde resen araştırmayı gerektirir başkaca bir hususun bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili ve davalı ... vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olay bakımından hizmet tespiti talebinde bulunan davacının 27.12.1998-01.02.2002 tarihleri arasında davalı işveren adına kayıtlı işyerinde çalıştığına dair yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki yapılan görüşmeler sırasında, işin esasına geçilmeden önce, Yargıtay Özel Dairesince Mahkemece verilen kararın “Davacının, 01.01.2001 tarihinden itibarin dava dışı 201225 sicil nolu işyerinden bildirilen 240 gün çalışması” bulunduğu gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği, bozma kararı sonrası Mahkemece Kurum kayıtlarında 201225 sicil numarasıyla işlem gören işyeri bilgileri ve işyeri bordroları ile bordrolarda tek sigortalı olarak bildirildiği anlaşılan dava dışı Murat Balaban isimli şahsın hizmet döküm cetvelinin dosya arasına konulduğu, ayrıca 201225 sicil numaralı işyerinde çalışan kişinin davacı mı yoksa Murat Balaban isimli şahıs mı olduğuna yönelik Kuruma müzekkere yazılarak gelen cevabi yazı doğrultusunda direnme kararı verildiği dikkate alındığında mahkemece verilen direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere, direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli, gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanun"un 30"uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429"uncu maddesi).
Mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenerek gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozma kararında işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması hâlinde direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda, mahkemece bozma kararından sonra Kurum kayıtlarında 201225 sicil numarasıyla işlem gören işyeri bilgileri ve işyeri bordroları ile bordrolarda tek sigortalı olarak bildirildiği anlaşılan dava dışı Murat Balaban isimli şahsın hizmet döküm cetveli dosya arasına konulmuş, ayrıca 201225 sicil numaralı işyerinde çalışan kişinin davacı mı yoksa Murat Balaban isimli şahıs mı olduğuna yönelik Kuruma müzekkere yazılarak gelen cevabi yazı doğrultusunda direnme kararı verilmiştir.
Görüldüğü üzere mahkemece ilk kararın Özel Dairece bozulmasından sonra dosyaya giren deliller çerçevesinde yapılan değerlendirme sonucu yeni bir hüküm verilmiştir. Mahkeme bozma kararından sonra dosya arasına alınan bu yeni delil ve olgulara dayanarak direnme kararı vermiş ise de, mahkemenin direnme olarak adlandırdığı bu kararın gerçekte direnme olmayıp, yeni olgu ve delilere dayalı yeni hüküm niteliğinde olduğu açıktır.
Hâl böyle olunca kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda gösterilen nedenlerle davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili ve davalı ... vekilinin ayrı ayrı yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 05.02.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.