Ceza Genel Kurulu 2015/793 E. , 2016/104 K.
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Adam kaldırma suçundan sanık ..."un beraatine, sanıklar ... ve ..."un ise dönüşen suç niteliğine göre geceleyin silahla tehdit suretiyle yağma suçundan 765 sayılı TCK"nun 64. maddesi delaleti ile 497/1. maddesi uyarınca 15 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, aynı kanunun 31. ve 33. maddelerinin uygulanmasına ilişkin, Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 09.10.2000 gün ve 130-317 sayılı, re’sen temyize tâbi olan hükmün sanık ... müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 23.01.2001 gün ve 194-199 sayı ile;
"Hükümden sonra 22.12.2000 gün ve 24268 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4616 sayılı Kanunun 1. maddesinin 4, 5 ve 6. bentleri hükmü karşısında; yeniden takdir ve değerlendirme yapılarak hüküm kurulması zorunluluğu” bulunduğu gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 21.06.2001 gün ve 76-199 sayı ile;
“4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin 4. bendi, üst sınırı on yılı aşmayan hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçlara ilişkin kamu davalarının kesin hükme bağlanmasının erteleneceğini öngörmüştür. Sanığın eylemine uyan TCY’nın 497/1. maddesinde yazılı suçun cezasının üst sınırı 20 yıl ağır hapis cezası olduğundan erteleme kararı verilemez.” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Re"sen temyize tabi olan direnme hükmünün sanık ... müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Ceza Genel Kurulunca 01.10.2002 gün ve 219-328 sayı ile;
"4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin konuyla ilgili 4. bendi şu şekilde düzenlenmiştir: "23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili kanun maddesinde öngörülen şahsi hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırı on yılı geçmeyen suçlardan dolayı haklarında henüz takibata geçilmemiş veya hazırlık soruşturmasına girişilmiş olmakla beraber dava açılmamış veya son soruşturma aşamasına geçilmiş olmakla beraber henüz hüküm verilmemiş veya verilen hüküm kesinleşmemiş ise, davanın açılması veya kesin hükme bağlanması ertelenir; varsa tutukluluk halinin kaldırılmasına karar verilir...."
Anılan bentteki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere; kamu davasının kesin hükme bağlanmasının ertelenebilmesi için şu üç koşulun gerçekleşmesi gerekir. Buna göre;
a) Suç, 23 Nisan 1999 tarihinden önce işlenmeli,
b) 4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin 5. bendinde (11) alt bent halinde sayılan suçlardan olmamalı,
c) Suç için yasada öngörülen hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırı on yılı aşmamalıdır.
Sanığın hükümlendirildiği silahlı yağma suçu için TCY’nın 497/1. maddesinde öngörülen hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırı 20 yıl ağır hapis cezası olduğundan, bu suça ilişkin kamu davasının kesin hükmü bağlanmasının ertelenmesine yasal olanak bulunmamaktadır" gerekçesiyle direnmenin isabetli olduğuna, sanıklar ... ve ... haklarındaki hükümlerin esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmiştir.
Dosyanın gönderildiği Yargıtay 6. Ceza Dairesince 24.01.2011 gün ve 22032-329 sayı ile;
". ..Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
Sanıkların eylemine uyan 765 sayılı TCK’nın 497/1, 31, 33 maddelerine göre hükümden sonra 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın aynı suça uyan 149/1-a-c-h, 53/1, 109/2-3-a-b, 53/1. maddelerinde öngörülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın türü, alt ve üst sınırları bakımından, anılan Yasanın 7/2, 5252 sayılı Yasanın 9/3.maddeleri ışığında 5237 sayılı Yasa uyarınca yeniden değerlendirme ve uygulama yapılmasında zorunluluk bulunması" nedeniyle hüküm bozulmuştur.
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda yerel mahkemece 21.07.2011 gün ve 88-474 sayı ile; sanıklar hakkındaki kamu davasının vaki dava zamanaşımı nedeniyle 765 sayılı TCK"nun 102/3, 104/2. maddeleri uyarınca ortadan kaldırılmasına karar verilmiş, hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 23.03.2015 gün ve 9766-38773 sayı ile;
“24.09.1998 günü saat 23.00 sıralarında katılan ...’in otomobilini park ettiği otoparkta aracına binerken, bir anda sanıkların binerek kendisine silah çekerek para istedikleri, müdahili araçla Ümraniye"ye getirip burada zorla cebindeki sekiz milyon Lirasını aldıkları ayrıca üzerinde bulunan İş Bankası kredi kartının şifresini öğrenmek istedikleri, müdahilin yanlış şifre numarası vermesi üzerine kartın bankamatik tarafından alıkonması nedeniyle para çekemedikleri, müdahilden tekrar para isteyip, katılanı bırakmaları şeklinde gelişen eylemde; sanıkların eyleminin 765 sayılı Kanunun 497/1. maddesi kapsamında kaldığı, anılan suç için azami ceza miktarının 20 yıl olduğu, cezanın üst sınırı dikkate alındığında aynı kanunun 102/2 ve 104/2. maddelerinde öngörülen dava zamanaşımı süresinin dolmadığı düşünülmeden yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesi ise 30.06.2015 gün ve 174-272 sayı ile;
"...Dava zamanaşımı süresi yönünden sanıklar lehine olduğu açık olan 765 sayılı TCK"nun 497/1. maddesinde suç için "15 seneden 20 seneye kadar ağır hapis cezası" verileceği belirtilmiş olup, 765 sayılı TCK"nun 497/2. maddesinde ise bu fiillerin yol kesmek sureti ile veya işlenilen birisi görünür şekilde silahlı bulunan ikiden ziyade kimseler tarafından işlenmesi halinde ağır hapis cezası "20 seneden" aşağı olamaz düzenlemesini içermektedir.
Kanunda 15 seneden 20 seneye kadar hapis cezası verileceği belirtilmiş olduğuna göre 20 sene hapis cezası verilmesi mümkün değildir. Nitekim aynı kanunun 497/2. maddesi düzenlemesi ile birlikte her iki madde değerlendirildiğinde TCK"nun 497/2. maddesinin uygulanmasının söz konusu olması halinde cezanın alt sınırı 20 sene hapis cezası olacağına göre TCK"nun 497/1. maddesinden hüküm kurulması halinde en fazla 19 sene 11 ay 30 gün hapis cezası verilebilecek fakat 20 yıl hapis cezası verilemeyecektir. Bu nedenle asli dava zamanaşımı süresi aynı kanunun 102/2. maddesinde belirtilen 15 yıl olmayıp 102/3. maddesinde belirtilen 10 yıldır.
Somut olayda sanıklar hakkında mahkememizce 21.06.2001 tarihinde 2001/76-199 esas ve karar ile 765 sayılı TCK"nun 497/1. maddesi uyarınca mahkûmiyet kararı verilmiş olup bunun dışında 765 sayılı TCK"nun 104/2. maddesinde öngörülen dava zamanaşımını kesen bir nedenin bulunmayışı ile yine aynı kanunun 107. maddesinde belirtilen dava zamanaşımının durmasına yol açan bir nedenin olmayışı karşısında 10 yıllık asli dava zamanaşımı süresinin 20.06.2011 tarihinde dolduğu" gerekçesiyle ve oyçokluğu ile direnerek önceki hükümdeki gibi sanıklar hakkındaki kamu davalarının vaki dava zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar vermiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.09.2015 gün ve 312399 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara yüklenen 765 sayılı TCK"nun 497/1. maddesinde öngörülen suçun üst sınırın ne olduğu ve buna bağlı olarak da dava zamanaşımının gerçekleşip gerçeklemediğinin belirlenmesine ilişkindir.
765 sayılı Türk Ceza Kanununda yağma suçunun basit hali 495. maddesinde, "senet gaspı" denilen özel şekli 496. maddesinde, bu iki maddenin ortak ağırlaştırıcı nedenleri ise 497. maddesinde düzenlenmiş olup madde metni;
"Yukarıdaki maddelerde beyan olunan cürümler, geceleyin veya silah ile tehdit ederek işlenirse onbeş seneden yirmi seneye kadar ağır hapis cezası verilir.
Bu fiiler, yol kesmek suretiyle veya içlerinde velev biri görünür şekilde silahlı bulunan ikiden ziyade kimseler yahut kıyafetini tebdil etmiş olan şahıslar tarafından işlenirse ağır hapis cezası 20 seneden aşağı olamaz." şeklindedir.
497. maddenin uyuşmazlığa konu birinci fıkrasında yağma fiilinin geceleyin veya silah ile tehdit etmek suretiyle işlenmesi, ikinci fıkrasında da yol kesmek suretiyle veya içlerinden birisi görünür şekilde silahlı bulunan ikiden fazla kişi veya kıyafetini değiştirmiş kişiler tarafından işlenmesi cezayı ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmiş, birinci fıkrada yaptırım alt ve üst sınırlı biçimde onbeş seneden yirmi seneye kadar ağır hapis, ikinci fıkrada ise maktu şekilde yirmi sene ağır hapis olarak belirlenmiştir. 497/1. maddenin yaptırımı daha önce on seneden on beş seneye kadar ağır hapis iken 28.09.1971 gün ve 13975 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 1490 sayılı Kanunun 16. maddesi ile arttırılarak "onbeş seneden yirmi seneye kadar ağır hapis" olarak son şeklini almıştır.
765 sayılı TCK"nun 497/1. maddesindeki "onbeş seneden yirmi seneye kadar ağır hapis cezası verilir." düzenlemesinde yer alan "kadar" sözcüğü "dek", "değin" anlamını taşımakta olup, cezanın üst sınırının yirmi yıl (dahil) ağır hapis olduğunu göstermektedir. Diğer bir anlatımla anılan madde uyarınca hükmolunabilecek en yüksek ceza yirmi yıl (dahil) ağır hapistir. Aynı maddenin ikinci fıkrasının yaptırımının da yirmi yıl ağır hapis olması ulaşılan bu sonucu değiştirmemektedir.
Buna göre, sanıklara yüklenen suç üst sınır itibariyle yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını gerektirdiğinden, 765 sayılı TCK"nun 102/2. maddesi uyarınca asli zamanaşımı 15 yıl, 104/2. maddesine göre de kesintili zamanaşımı 22 yıl 6 ay olup, gerek 24.09.1998 olan suç tarihi ve gerekse de kesici son işlem olan 21.06.2001 tarihli mahkûmiyet kararından itibaren bu süre henüz dolmamıştır.
Öte yandan 5252 sayılı Türk Ceza Kanunun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 6. maddesi ile başlangıçta tek bir fıkra halinde; “Özel ceza kanunları ile ceza içeren kanunlarda öngörülen "ağır hapis" cezaları, "hapis" cezasına dönüştürülmüştür.” şeklinde iken, 11.05.2005 gün ve 5349 sayılı Kanunun 2. maddesi ile; “(1) Kanunlarda öngörülen ‘ağır hapis’ cezaları, ‘hapis’ cezasına dönüştürülmüştür.
(2) 1 Haziran 2005 tarihinden önce işlenmiş olan suçlarla ilgili olarak 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 13 ve 15 inci maddelerinin uygulanması zarureti bulunan hallerde;
a) Ağır hapis iken, birinci fıkra uyarınca hapse dönüştürülen cezalar, kanunlarında aksine bir hüküm yoksa alt sınır bir yıl, üst sınır yirmi dört yıl olarak,
b) Hapis cezalarında kanunlarında aksine bir hüküm yoksa alt sınır yedi gün, üst sınır beş yıl olarak,
Uygulanır.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Görüldüğü gibi başlangıçtaki hüküm, sadece özel ceza kanunları ile ceza içeren kanunlardaki ağır hapis cezasının dönüştürülmesi ile sınırlı iken, sonradan yapılan düzenlemeyle tüm kanunları kapsar hale gelmiştir. 5252 sayılı Kanunun 12. maddesi ile 765 sayılı Türk Ceza Kanununu tüm ek ve değişiklikleri ile yürürlükten kaldıran kanun koyucu, yürürlükten kaldırdığı bir kanundaki yaptırım sisteminin değiştirilmesini başlangıçta gereksiz görmüş, ancak, bu hükmün 765 sayılı Kanundaki ağır hapis cezalarını kapsayıp kapsamadığı, kapsadığı kabul edildiği takdirde, 5237 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca kanunlarda aksi belirtilmeyen hallerde, ağır hapis cezalarının üst sınırını 20 yıla indirip indirmediği, yine yeni sistemde cezaların içtimaına yer verilmemiş olmakla birlikte, 765 sayılı Kanunun lehe kanun olması nedeniyle uygulandığı hallerde, 77. maddede ağır hapis için öngörülen üst sınırı, hapis cezasının sınırına indirip indirmediği yönünde bir kısım duraksamaların doğması üzerine, kanun koyucu 5349 sayılı Kanun ile yaptığı değişiklikle, amacının 765 sayılı Kanundaki yaptırım sistemini dışlamak olmadığını, ağır hapisten dönüştürülen hapis cezasının anılan kanunun 15. maddesinde belirtilen hapis cezası türünden farklılık arzettiğini, bunun aynı kanunun 13. maddesindeki sınırlama ve sonuçlara tabi olduğunu açıkça ortaya koymuş bulunduğundan, ağır hapis cezası gerektirmekte iken anılan hüküm uyarınca yaptırımı hapis cezasına dönüştürülen eylemler yönünden geçerli bulunan 765 sayılı Kanunun 102/2. maddesinin uygulanma olanağı kalmadığını ileri sürmek kanun koyucunun iradesiyle bağdaşmamaktadır. Bu nedenle somut olayda dava zamanaşımı süresinin yaptırımı baştan beri beş seneden ziyade yirmi seneye kadar hapis cezaları içen suçlar bakımından geçerli olan 102/3. maddesi uyarınca belirlenmesi gerektiği söylenemeyecektir.
Diğer taraftan, somut olaya uygun bulunan 765 sayılı TCK"nun 497/1. maddesinin 5237 sayılı TCK"ndaki karşılığını suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiği de gözetildiğinde 149/1-a-c-h maddesini oluşturmakta olup 765 sayılı TCK"ndan farklı olarak ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu da oluşacaktır. 5237 sayılı TCK bakımından anılan maddede öngörülen hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırına göre aslî dava zamanaşımı süresi, aynı kanunun 66. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendine göre 15 yıl, kesintili zamanaşımı da 67/2. maddesine göre 22 yıl 6 ay olup, 5237 sayılı TCK hükümlerine göre de henüz dava zamaşımı süresi dolmamıştır.
Bu itibarla, dava zamanaşımının gerçekleşmediğine ilişkin Özel Daire bozma kararı isabetli olup, yerel mahkeme direnme hükmünün, sanıklara yüklenen 765 sayılı TCK"nun 497/1. maddesinde öngörülen suçun yaptırımının üst sınırın hatalı olarak belirlenip dava zamanaşımı süresinin gerçekleştiğinden bahisle kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yerel mahkeme direnme hükmünün, sanıklara yüklenen 765 sayılı TCK"nun 497/1. maddesinde öngörülen suçun yaptırımının üst sınırın hatalı olarak belirlenip dava zamanaşımı süresinin gerçekleştiğinden bahisle kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilebilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.03.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.