Esas No: 2017/717
Karar No: 2019/67
Karar Tarihi: 05.02.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/717 Esas 2019/67 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “icra takibine itiraz” talebinden dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 2. İcra (Hukuk) Mahkemesince itirazın kabulüne dair verilen 15.05.2015 tarihli ve 2015/360 E., 2015/465 K. sayılı karar, borçlu şirketler vekili ve alacaklı vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmekle Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 24.11.2015 tarihli ve 2015/29209 E., 2015/29327 K. sayılı kararı ile;
“...1-Alacaklının temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Tarafların iddia ve savunmalarına, dosya içeriğindeki bilgi ve belgelere ve kararın gerekçesine göre alacaklının temyiz itirazlarının (REDDİNE);
2-Borçluların temyiz itirazlarına gelince;
Alacaklı tarafından, 1 adet bonoya dayanılarak muteriz şirketler aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip başlatıldığı, ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu şirketler vekilinin icra mahkemesine yaptığı başvuruda; takip konusu bono üzerindeki keşideci ve kefil imzasının ....."na ait olduğunu, bu şahsın, müvekkilleri borçlu şirketler adına kambiyo senedi düzenleme yetkisinin olmadığını ileri sürerek imza itirazının kabulü ile takibin iptaline ve alacaklı aleyhine tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ettiği, mahkemece; borçlu şirketler tarafından dava ve takip dışı ....."na verilen vekaletname içerikleri incelenerek ve kambiyo senedi düzenleme yetkisini ihtiva etmediği belirlenerek istemin kabulü ile takibin durdurulmasına, alacaklı tarafın kötüniyetli olduğu sabit olmadığından kötüniyet tazminatı isteminin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Borçlu şirketlerin yetkilisinin takip konusu çekte, keşideci ve kefil sıfatı ile imzasının olmadığına ilişkin itiraz, İİK"nun 169/a maddesinde düzenlenen borca itiraz niteliğinde olup, mahkemece, borca itirazın kabulü kararı ile birlikte aynı maddenin 6. fıkrası uyarınca borçlular lehine tazminata hükmedilmesi gerekirken, bu konudaki talebin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstem, kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan icra takibine itiraza ilişkindir.
Borçlu şirketler vekili; müvekkil şirketlerin yetkili temsilcisi Hüseyin B. Savaş’ın şirketi münferiden tek başına temsil ve ilzama yetkili olduğunu, şirketin başkaca bir temsilcisinin bulunmadığını, takibe konu bonodaki imzanın kesin olarak müvekkillere ait olmadığını, müvekkil şirketlerin alacaklıya herhangi bir borcunun olmadığını ileri sürerek, borca ve imzaya itirazının kabulü ile takibin durdurulmasına, ayrıca alacaklının %20"den az olmamak üzere tazminata mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Alacaklı vekili; borçlu şirket yetkilisi olarak Hüseyin B. Savaş’ın şirket adına Korkuteli 3. Noterliğinin 29.11.2013 tarihli düzenleme şeklinde vekâletnamesi ile .....’na vekâletname verdiğini, vekâletnamede şirket adına senet tanzim ve imza yetkisinin .....’na verildiğini, takip konusu senedi de .....’nun imzaladığını, takip konusu senedin şirket adına yetkilendirilmiş ..... tarafından imzalandığı herkesçe bilinirken borçluların borçtan kurtulmak amacıyla kötü niyetli hareket ettiğini belirterek itirazın reddi ile takibin devamına, borçlunun %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; takip konusu senedin kambiyo senedi olduğu, şirket yetkilileri tarafından imzalanmadığının dosya kapsamına göre sabit olduğu, senette imzası bulunan ....."nun borçlu şirket adına kambiyo senedi tanzim etmeye yönelik yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle itirazın kabulüne, takibin kesin olarak durdurulmasına, alacaklı tarafın kötü niyeti sabit olmadığından kötü niyet tazminatı taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Borçlu şirketler vekili ve alacaklı vekilinin ayrı ayrı temyiz itirazları üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Mahkemece alacaklının tazminata mahkûm edilebilmesi için İİK’nın 169/a maddesinde tazminat şartını kötü niyet ve ağır kusura bağladığı, burada alacaklının kötü niyeti veya ağır kusuru olduğunu ispat görevinin borçluya ait olduğu, somut dosyada alacaklı yargılama aşamasında yeterli olmadığı anlaşılan bir vekâlete dayalı olarak alacaklı olduğu düşüncesi ile yetkili hamili olduğu kambiyo senedini takibe koyduğu, alacaklının kötü niyetli olduğu veya ağır kusurlu olduğu iddiasının mesmu olmadığı, dolayısıyla tazminat şartları oluşmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı borçlu şirketler vekili tarafından temyize getirilmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından alacaklının, borçlu şirketler adına keşide edilen senedi takibe koymakta kötü niyetli veya ağır kusurlu olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre borçlu şirketler lehine İİK"nun 169/a-6. maddesi gereğince kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Eldeki dava kambiyo senetlerine mahsus yolla yapılan takibe itiraza ilişkin olmakla, uyuşmazlığın takibin bu niteliği esas alınarak çözümü gerekir.
Öncelikle uyuşmazlığa konu kötü niyet tazminatına ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takipte borca itirazın düzenlendiği 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu"nun (İİK) “İtirazın İncelenmesi” başlıklı 169/a maddesinin birinci fıkrası;
“İcra mahkemesi hakimi, itiraz sebeplerinin tahkiki için iki tarafı en geç otuz gün içinde duruşmaya çağırır. Hakim, duruşma sonucunda borcun olmadığının veya itfa veya imhal edildiğinin resmi veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispatı halinde itirazı kabul eder. İcra mahkemesi hakimi yetki itirazının incelenmesinde taraflar gelmese de gereken kararı verir.”
hükmünü içermekte;
Kötü niyet tazminatına ilişkin altıncı fıkrasında ise:
“Borçlunun itirazının icra mahkemesince esasa ilişkin nedenlerle kabulü halinde kötü niyeti veya ağır kusuru bulunan alacaklı, takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere; takip muvakkaten durdurulmuş ise bu itirazın reddi halinde borçlu, diğer tarafın isteği üzerine takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilir. Borçlu, menfi tespit ve istirdat davası açarsa yahut alacaklı genel mahkemede dava açarsa, hükmolunan tazminatın tahsili dava sonuna kadar tehir olunur ve dava lehine sonuçlanan taraf için, daha önce hükmedilmiş olan tazminat kalkar.”
düzenlemesi yer almaktadır.
Bu yasal düzenlemeler göstermektedir ki İİK"nun 169/a-6. maddesi gereğince borçlu lehine kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için öncelikle itirazın, aynı maddenin birinci fıkrasında yazılı “borcun olmadığı”, “itfa veya imhal edildiği” iddialarına dayalı olarak, esasa ilişkin nedenlerle kabul edilmesi; ardından da alacaklının takibinde kötü niyetli veya ağır kusurlu olması gerekir.
Borçlunun itirazının esasa ilişkin nedenlerle kabulüne (ve takibin iptaline) karar veren icra mahkemesi, borçlunun talebi üzerine, aynı karar ile kötü niyeti veya kast veya ağır ihmali bulunan alacaklıyı, takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata mahkum eder (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, Ankara 2013, s.794).
Hemen belirtilmelidir ki, takibe itiraz esasa ilişkin nedenlerle kabul edilmekle birlikte, alacaklının kötü niyetle veya ağır kusurla takibe giriştiği tespit edilmemişse bu hâlde de kötü niyet tazminatına hükmetme koşulları oluşmadığından, buna ilişkin talebin reddi gerekir. Burada kötü niyet ve ağır kusurun bir arada bulunması şart olmayıp, ikisinden birisinin bulunması yeterlidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Takibe konu senedin ..... tarafından tanzim edildiği, dosyada mevcut 20.04.2012 ve 29.11.2013 tarihli vekâletnameler incelendiğinde şirket müdürü Hüseyin B. Savaş tarafından ....."na geniş yetkiler içeren (senetleri tanzim ve imza yetkisi dâhil) genel vekâletnameler verildiği ancak vekâletnamelerde açıkça kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisinin olmadığı görülmektedir. Bu şekilde geniş yetkiler içeren vekâletnamelere dayalı olarak yetki verilen .....’nun borçlu şirketler adına kambiyo senedi düzenleme konusunda yetkisinin olup olmadığını alacaklının bilmesi kendisinden beklenemez.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında takibe dayanak bonoyu tanzim eden .....’na verilen vekâletnamelerde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 504. maddesinin 3. fıkrası gereğince açıkça kambiyo senedi düzenleme yetkisinin bulunmadığı, alacaklının senedi takibe koymakta ağır kusurlu olduğu, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca somut olayın açıklanan özelliği karşısında alacaklının takibe girişmekte ağır kusurlu olduğunu kabul etmek hakkaniyete aykırı olacağı gibi; kötü niyetli olduğunu kabule de imkân bulunmamaktadır.
O hâlde mahkemenin, alacaklıyı İİK.nun 169/a-6. maddesi gereğince kötü niyet tazminatı ile sorumlu tutmamış olması usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerekir.
SONUÇ: Borçlu şirketler vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429’uncu maddesi gereğince ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 366/III. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 05.02.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
İcra ve İflas Kanunun 169/a maddesi kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte borçlunun ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 gün içinde icra mahkemesinde borca itiraz edilmesi hâlinde icra mahkemesince yapılacak itirazın inceleme usulü düzenlenmektedir. Anılan maddenin yedinci fıkrasına göre borçlunun itirazının icra mahkemesince esasa ilişkin nedenlerle kabulü hâlinde kötü niyeti veya ağır kusuru bulunan alacaklının takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edileceğini düzenlemiştir. Bu hükme göre alacaklı aleyhine kötü niyet tazminatı verilebilmesi için borçlunun itirazının esasa ilişkin nedenlerle kabulü ayrıca alacaklının takip yapmakta kötü niyetli veya ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir.
Takibe konu bonoda borçlu şirketler keşideci, ..... Mermer Ltd. ise lehtar konumunda olup, borçlu şirketlerin İcra Mahkemesine yaptığı başvuruda, senedi imzalayan kişinin şirket yetkilisi olmadığını ileri sürerek borca itiraz ettiği, borca itirazın kabul ile takibin durdurulması ve alacaklının %20 den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesini talep ettiği alacaklının ise borçlu şirketler yetkilisinin noterde düzenleme şeklinde verdiği vekaletname uyarınca yetkilendirilmiş ..... tarafından senedin borçlu şirketler adına imzalandığından borca itirazın reddi ile borçlu aleyhine %20 tazminata karar verilmesini talep ettiği görülmektedir.
Söz konusu vekaletnamede şirketlere vekil olarak tayin edilen .....’na borçlu şirketler adına kambiyo senedi tanzim etme yetkisi verilmediğinden, mahkemece esasa ilişkin nedenlerle itirazın kabulüne, takibin durdurulmasına karar verildiği borçlu lehine tazminat isteminin ise reddedildiği anılan hükmün borçlular vekilince temyizi üzerine Özel Daire İİK 169/a-6 fıkrası uyarınca borçlu lehine tazminata mahkum edilmesi gerektiği görüşü ile mahkeme kararını bozduğu, mahkemenin kararında direndiği görülmektedir.
Alacaklı takibe konu bonoda lehtar konumunda olup, mahkemede verdiği cevap dilekçesinde belirttiği üzere bononun, borçlu şirketler yetkilisinin verdiği vekaletname gereğince borçlu şirketler adına ..... tarafından imzalandığını beyan etmiş olup, bu vekaleti bizzat alacaklı mahkemeye ibraz etmiştir. Türk Borçlar Kanununun 504/5 fıkrasında vekil özel olarak yetkili kılınmadıkça kambiyo taahhüdünde bulunamaz. Yine ticari vekiller için düzenlenen TBK’nın 551/2 fıkrasında ticari vekil açıkça yetkili kılınmadıkça kambiyo taahhüdünde bulunamaz şeklinde hükümler düzenlenmiştir.
TTK’nın 778/2-e maddelerinin göndermesi ile uygulanması gereken TTK’nın 678. maddesi uyarınca temsile yetkili olmadığı halde bir kişinin temsilcisi sıfatı ile bir poliçeye imzasını koyan kişi o poliçeden dolayı bizzat sorumludur.
Somut olayda borçlu şirketler adına bono imzalamaya yetkisi olmayan kişinin imzaladığı bonodan dolayı borçlu şirketin sorumlu ve borçlu olmayacağı imzalayan kişinin şahsen sorumlu olduğu anılan hükmün bir sonucudur. Alacaklının lehtar konumunda olması, vekaletnamenin bizzat alacaklı tarafından mahkemeye ibraz edilmesi dikkate alındığında, vekaletnamede vekilin, açıkça borçlu şirketler adına bono imzalama yetkisi olmadığını bilerek, kötü niyetle borçlu şirket aleyhine takip başlattığının kabulü gerekir. Mahkemenin direnme kararında “ilk etapta vekaletnamenin kambiyo senedi düzenleme yetkisini ihtiva ettiğini bilmesi mahkememizce beklenemez kabul edilmiştir” şeklindeki gerekçe ile alacaklının ağır kusurlu veya kötü niyetli olmadığı sonucuna varılmıştır. Kötü niyet tazminatı kötü niyetli alacaklıların borçlu aleyhinde kambiyo senedine dayalı takip başlatmasının önüne geçmek için konulan tazminattır. İİK’nın 169/a-6 maddesi kötü niyet dışında alacaklının ağır kusurlu olmasını da alacaklı aleyhine tazminata hükmedilmesi için yeterli saymıştır. Takibe koyduğu bono altındaki imzanın borçlu şirkete ait olup olmadığını, bu imzanın borçlu şirket adına vekili tarafından atılmış ise vekilin keşideci şirket adına bono imzalamaya yetkisi olup olmadığını bilmek ve incelemek durumundadır. Alacaklı bu hususta gerekli dikkati ve özeni göstermeden takip yaparsa en azından ağır kusurlu sayılır. Ayrıca borçlunun alacaklının kötü niyetli ve ağır kusurlu olduğunu ispat etmesine gerek yoktur. Öte yandan takibe konu bonoya borçlu şirket adına imzalayan .....’nun, senet lehtarı olan şirketin temsilcisi olan İbrahim Sarıoğlu’nun, ağabeyi olması da alacaklının kardeşi olan vekilin borçlu şirket adına bono imzalamaya yetkisi olmadığını bilerek kötü niyetle senedi takibe koyduğunu göstermektedir. Senet alacaklısı olan ..... Mermer Med. İnş. Ltd. nin ortağı ve müdürünün, bonolara borçlu şirketlere vekaleten imza atan .....’nun kardeşi olması hususu göz önüne alındığında vekaletnamede bono tanzimi için açıkca yetki verilmediğini bildirdiğinin kabulü gerekir. Vekaletnamede senet tanzimine yetki verildiğinden bahisle alacaklı olduğu düşüncesi ile senedi takibe koyduğundan söz edilemez. Kaldı ki alacaklı ticari şirket olup ticari hayatta sıkça kullanılan kambiyo senetlerini adi senetten ayırtedecek bilgi ve tecrübeye sahiptir. Her ne kadar vekaletnamede geniş yetkiler verildiğinden söz edilse de vekaletnamede büyük harflerle, taşınmazı kiraya verme, elektrik bağlatma, ADLS abonelik, gümrük, vergi muhasebe işlemleri araç satışı ve “Bilumum muamelelerin takip ve neticelenmesi başlığı altında da “ … ve sair senet tanzim ve imzaya” yetki verildiği kambiyo senetleri ile söz konusu senedin bir ilgisinin olmadığı” anlaşılmaktadır.
İİK’nın 169/9 maddesinin 5. fıkrasında “itirazın kabulü kararı ile takip durur. Alacaklının genel hükümlere göre dava açma hakkı mahfuzdur. Alacaklı genel mahkemede dava açarsa inkar tazminatı ve para cezasının tahsilini dava sonuna kadar tehir olunur ve bu davayı kazanırsa hakkında verilmiş olan inkar tazminatı ve para cezası kalkar” hükmü düzenlenmiş olup, alacaklının alacağını genel hükümlere göre açacağı alacak davasında davayı kazanması hâlinde icra mahkemesince aleyhine hükmedilen kötü niyet tazminatını da kaldırma hakkı bulunmaktadır.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.