1. Hukuk Dairesi 2020/742 E. , 2021/1620 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin verilen kararın davalı vekili tarafından istinafı üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan annesi ...’nın maliki olduğu 5 parsel sayılı taşınmazdaki F -Blok 4 nolu bağımsız bölümü mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak davalı yeğeni ...’a satış suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile mirasbırakan adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, yargılama sırasında mirasbırakanın kanser hastası olduğunu öğrendiğini,tedavi giderleri için taşınmazı satmak istediğini, 85.000 TL bedelle taşınmazı satın aldığını, uzun zamandır mirasbırakanın tüm bakım ve ihtiyacının kendisi tarafından karşılandığını, mirasbırakanın başka taşınmazlarının da bulunduğunu, amacın mal kaçırmak olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddiaların ispatlandığı gerekçesi ile davanın kabulüne ilişkin verilen kararın davalı tarafından istinafı üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1948 doğumlu mirasbırakan ...’nın 22.03.2016 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı kardeşi ... ile dava dışı kardeşleri ... ve ...’ın kaldığı,mirasbırakanın maliki olduğu 5 parsel sayılı taşınmazdaki F-Blok 4 nolu bağımsız bölümü 03.03.2016 tarihinde satış suretiyle kardeşi ...’ın kızı olan davalı ...’a temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda HMK’nun 190. maddesi ve TMK’nun 6. maddesi gereğince herkes iddiasını ispatla mükelleftir.
Somut olayda, davalı 26.07.2017 tarihli dilekçesinde, dava dilekçesinin kendisine usulsüz olarak tebliğ edildiği savunmasında bulunmuştur. Dava dilekçesi ve duruşma günü davalı ...’un “... Mahallesi,34331 Sok.No:6/15, .../...”adresine (dava dilekçesinde bildirilen) tebliğe çıkarıldığı, tebliğ işleminin, adreste kimse bulunmaması ve alıcının işe gitmesi sebebiyle mahalle muhtarı imzasına teslim edilip 2 nolu formun kapısına yapıştırıldığı ve komşusu ...’e haber verildiği belirtilmek suretiyle yapıldığı görülmüştür. Davalının bu beyanı karşısında dava dilekçesinin tebliği tarihinde davalının adresinin usulünce araştırılarak, tebliğ tarihinde davalının anılan adreste ikamet ettiğinin tespit edilmesi halinde, davalıya yapılan tebligatın yasal koşulları taşıyarak usulüne uygun sayılacağı aksi takdirde davalıya yapılan tebligatın usulsüz olacağı açıktır.
Hâl böyle olunca, dava dilekçesinin tebliği tarihinde davalının anılan adreste ikamet ettiğinin tespit edilmesi halinde, mirasbırakanın ölüm tarihi itibari ile adına kayıtlı başka taşınmazları olup olmadığının araştırılması,mirasbırakan İfakat’ın temlikteki gerçek irade ve amacının duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulması; dava dilekçesinin tebliği tarihinde davalının anılan adreste ikamet etmediği tespit edilmesi halinde davalıya yapılan tebligat usulsüz olacağından, davalı 26.07.2017 tarihli dilekçesinde tanık deliline dayanarak, tanık listesi ibraz ettiğinden, davalı tarafın bildirdiği tanıkların HMK 243.maddesinde gösterilen şekilde dinlenilmesi, mirasbırakanın bakıma ihtiyacı olup olmadığı, taşınmazın bakım karşılığı verilip verilmediği, mirasbırakanın iradesinin mal kaçırma olup olmadığı tereddüte yer vermeyecek şekilde belirlenip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilip yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Kabule göre de, 4721 sayılı TMK’nun 28/1. maddesinde; “Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer.” düzenlemesi karşısında, davanın kabul edilmesi halinde tüm mirasçıların payları oranında adlarına tescil kararı verilmesi gerekirken ölüm ile kişiliği son bulan mirasbırakan ... adına tescile karar verilmesi de doğru değildir.
Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne, kararın bir örneğinin ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.