10. Hukuk Dairesi 2015/9207 E. , 2017/258 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi:İş Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davacı Kurum vekilinin tüm, davalılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacı Kurum, 09.03.2005 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu yaralanan sigortalıya bağlanan gelir ve yapılan masraflar nedeniyle uğranılan Kurum zararının rücuen tazminini talep etmiş olup; Mahkemece, davalıların kusurları oranında kurumun uğradığı zararı karşılamak zorunda oldukları gerekçesiyle, sigortalıya bağlanan ilk peşin sermaye değerli gelirin kusur oranına karşılık gelen %50’sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir. 5510 sayılı Yasanın 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesindeki, “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir.” düzenlemesi getirilmiş ise de, söz konusu düzenlemenin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı gereğince, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 26. maddesidir.
Bilindiği üzere, anılan madde, kusura dayalı bir sorumluluk esasını getirmekte olup, davalı işverenin sorumlu tutulabilmesi için, hangi iş güvenliği mevzuatı kuralının ihlal edildiğinin ve buna göre kusurunun ağırlığının saptanması gerekmekte olup; Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalı ...’a kusur izafesi olmadığı anlaşılmaktadır.Kamu düzeni düşüncesi ile oluşturulan işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuat hükümleri; işyerleri ve eklerinde bulunması gereken sağlık şartlarını, kullanılacak alet, makineler ve hammaddeler yüzünden çıkabilecek hastalıklara engel olarak alınacak tedbirleri, aynı şekilde işyerinde iş kazalarını önlemek üzere bulundurulması gerekli araçların ve alınacak güvenlik tedbirlerinin neler olduğunu belirtmektedir. Burada amaçlanan, yapılmakta olan iş nedeniyle işçinin vücut tamlığı ve yaşama hakkının önündeki tüm engellerin giderilmesidir.
Uygulamada önemli olan, işverenin iş kazasına neden olmuş hareketinin, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı bulunup bulunmadığının tespiti işidir.
Bu konuda yapılacak ilk yargı işlemi, mevcut hükümlere göre, alınacak tedbirlerin neler olduğunun tespiti işidir. Mevzuat hükümlerince öngörülmemiş, fakat alınması gerekli başkaca bir tedbir varsa, bunların dahi tespiti zorunluluğu açıktır. Bunların işverence tam olarak alınıp alınmadığı, (=işverenin koruma tedbiri alma ödevi), alınmamışsa, zararın bundan doğup doğmadığı, duruma işçinin tedbirlere uymamasının etkili bulunup bulunmadığı (=işçinin tedbirlere uyma yükümlülüğü) ve bu doğrultuda tarafların kusur oranı saptanacaktır. Sorumluluğun saptanmasında kural, sorumluluğu gerektiren ve yasada belirlenmiş bulunan durumun kendi özelliğini göz önünde bulundurmak ve araştırmayı bu özelliğe göre yürütmektir.Bu açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde; mahkemece hükme esas alınan kusur raporunda, davalı şirket ortağı ...’ın olay günü sigortalıya kazaya konu iş için talimat vermemesi, hakkında kesinleşen ceza mahkumiyetinin bulunmaması nedeniyle kusurunun bulunmadığı tespit edilmiş olup, davaya konu olayda şahsi kusuru bulunmayan davalı yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O hâlde, davalılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadase, 19/01/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.