1. Hukuk Dairesi 2020/748 E. , 2021/1619 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin verilen kararın davacı vekili tarafından istinafı üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, aldatma (hile) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, 5 parsel sayılı taşınmazının ½ payının yaşlı, hasta, aşırı derecede işitme engelli olmasından ve yine bilgisizliği ve tecrübesizliğinden faydalanılarak davalı oğlu Yüksel tarafından 14.7.2016 tarihinde temellük edildiğini yeni öğrendiğini, temlikin davalının hilesi ile yapılmış olup, kendisine satış bedilinin de ödenmediğini ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, temlikin davacının iradesine uygun biçimde yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine ilişkin verilen kararın davacı tarafından istinafı üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının maliki olduğu 108 ada 5 parsel sayılı, 1.687,95 m2 iki katlı ev ve bahçe vasıflı taşınmazının ½ payını kendi üzerinde bırakarak geri kalan ½ payını bizzat 14.07.2016 tarihinde davalı oğlu ...’a satış suretiyle temlik ettiği , 25.07.2018 tarihinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, "hile"(aldatma); genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun(TBK) 36/1. (818 sayılı Borçlar Kanunu"nun(BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı gibi; taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse, yanılma(hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Diğer taraftan, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nda(TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu(BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddelerde sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca, iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın(yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden(sübjektif unsur) hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK"nin 35. (BK"nin 25.) ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun(TMK) 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK"nin 35. (BK"nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def"i veya dava yoluyla da kullanılabilir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 39. (818 sayılı Borçlar Kanununun 31. )maddesi uyarınca 1 yıllık hak düşürücü sürenin hilenin anlaşıldığı tarihten başlayacağı kuşkusuzdur.
Somut olayda, davacı dilekçesinde hileye düştüğünü 2018 yılı Haziran ayında öğrendiğini bildirmiş, davalı ise bunun aksi yönünde herhangi bir delil ortaya koymamıştır. Mahkemenin hükme gerekçe yaptığı tanık, taraflar arasındaki kavganın 2017 yılının yaz aylarında olduğunu beyan etse de dosya kapsamı ile bu kavganın 2018 yılında olduğu anlaşılmakta olup, tanığın beyanı ile maddi vakıaların çeliştiği gözetilerek davanın süresinde açıldığının kabulü gerekir.
Hâl böyle olunca, işin esasına girilerek, yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde hile olgusu üzerinde inceleme ve araştırma yapılması, tarafların tüm delillerinin toplanması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren ... ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne, kararın bir örneğinin ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.