Esas No: 2018/175
Karar No: 2019/64
Karar Tarihi: 05.02.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/175 Esas 2019/64 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şırnak Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 11.03.2014 tarihli ve 2012/56 E., 2014/109 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 26.11.2014 tarihli ve 2014/11378 E., 2014/13949 K. sayılı kararı ile ;
"…Kadastro sonucunda Gazipaşa Mahallesi çalışma alanında bulunan 546 ada 24 parsel sayılı 78.005,49 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz ham toprak niteliği ile davalı Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacılar ... ve arkadaşları adlarına tespit ve tescil edilen 546 ada 4 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün davalı taşınmaz içinde bırakıldığını öne sürerek kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine nedeniyle bu bölümün adlarına tescili istemiyle açmışlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne; çekişmeli taşınmazın fen bilirkişileri Birgül Yağan ve M. Seçgin Büyüknane tarafından düzenlenen rapor ve haritada (A) harfi ile gösterilen 8.475,54 metrekare yüzölçümündeki bölümünün davacılar adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taşınmaz başında yapılan keşif sonucunda zirai ve orman bilirkişileri tarafından verilen raporlarda çekişmeli (A) bölümü üzerinde tarımsal faaliyet olmadığı, ham toprak niteliğinde bulunduğu, yer yer kayalık ve taşların olduğu, ancak imar-ihya çalışmaları sonucunda tarım yapılabileceği bildirildiği, hal böyle olunca davacılar lehine 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 14. maddesinde öngörülen zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının oluşmadığının anlaşılmasına göre davanın reddine karar vermek gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir..."
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kadastro öncesi zilyetlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacılar vekili; Şırnak İli, Gaziosmanpaşa Mahallesinde müvekkilleri adına tespit ve tescil edilen 546 ada 4 parsel sayılı taşınmazın bitişiğinde yer alan taşınmaz bölümünün müvekkillerinin zilyetliğinde iken kadastro çalışmaları sırasında sehven davalı Hazine adına tespit ve tescil edilen 546 ada 23 parsel sayılı taşınmaz içerisinde bırakıldığını, dava konusu edilen taşınmaz bölümünün 20 yılı aşkın süredir nizasız ve fasılasız malik sıfatıyla müvekkillerinin zilyet ve tasarrufunda olduğunu ileri sürerek 546 ada 23 parsel sayılı taşınmazın yapılacak keşifte tespit edilecek kısmının davalı Hazine adına olan tapu kaydının iptali ile müvekkiller adına tesciline karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında verdiği 27.02.2014 havale tarihli dilekçesinde, fen bilirkişi krokisinde belirtilen 8475.54 m2"lik kısmın çekişmeli taşınmazdan ifraz edilerek davacılar adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili; çekişme konusu taşınmazın bir kısmının Çevre ve Orman Bakanlığı"na, bir kısmının da kapalı ceza infaz kurumu yapımı için Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü"ne tahsisli olduğunu, ayrıca dava konusu taşınmazda davacıların yasada öngörülen süreye ulaşan zilyetliklerinden söz etme olanağının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; mahalli bilirkişi ve davacı tanık beyanları, orman bilirkişi raporu, ziraat bilirkişi raporu, tapu sicil, kadastro ve hukuk yazı işleri müdürlüğünün yazıları gereğince taşınmazın tarım arazisi niteliğinde ve özel mülkiyete elverişli olduğunun anlaşıldığı, taşınmazın davacıların murislerinden davacılara intikal ettiği ve tespit tarihinden geriye doğru 20 yıldan fazla süredir davacılar tarafından kullanıldığı, 3402 sayılı Yasa"nın 14. maddesinde öngörülen zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının davacılar yararına oluştuğu gerekçeleriyle davanın kabulüne, teknik bilirkişilerin sunmuş oldukları 23.07.2013 tarihli rapor ve eki krokide A harfi ve kırmızı renkle belirtilen 8475.54 m2"lik kısmın çekişmeli parselden ifraz edilerek davalı Hazine adına olan tapunun iptaline ve davacılar adına tesciline karar verilmiştir.
Hükmün davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; ilgili bilirkişi raporlarında bir takım veriler ortaya konulduğu, özellikle ziraat bilirkişisi raporunda yöreye adapte olmuş ürünler yetiştirildiğinde ortalama verim üzerinde verim alınabileceği kanaatine varıldığının belirtildiği, bu hâliyle daha önce davacıların ilgili arazi üzerinde tarımsal faaliyet yaptıkları, mevcut dava konusu arazinin şu an işlenememesinin nedeninin uzun bir süredir inşaatı devam eden Şırnak Kapalı Cezaevi inşaatı olduğu, el atma nedeniyle toprakta herhangi bir ekim ve dikim yapılmasının veya iyileştirmeye konu olmasının mümkün olamayacağı, zilyetlik koşullarının da ilgili keşif tutanağındaki beyanlar da değerlendirilerek incelenmesi gerektiği gerekçeleriyle önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; çekişme konusu taşınmazın krokide A harfi ile gösterilen bölümü yönünden davacılar yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 14. ve 17. maddeleri uyarınca kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile kazanma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü açısından; öncelikle, imar ve ihya ile taşınmaz kazanma koşullarının irdelenmesinde yarar vardır.
Kural olarak, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin olağanüstü zamanaşımı veya başka bir yoldan kazanılması ve tapu siciline tescil edilmeleri mümkün değildir. Ancak, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle ilgili düzenlemeye yer veren Türk Medeni Kanunu (TMK)"nun 715. maddesinin son fıkrasında, sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tabi olduğu açıklanmıştır.
Nitekim; 10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadasro Kanunu (KK)"nun 17. maddesinde imar ve ihya kurumuna yer verilmiş ve bu yoldan taşınmaz kazanılması imkânı getirilmiştir.
3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun "İhya edilen taşınmaz mallar" başlıklı 17. maddesi:
"Orman sayılmayan, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.
İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz." hükmünü içermektedir.
Anılan madde gereğince, orman sayılmayan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin, aynı Kanunun 14. maddesinde yazılı koşulların gerçekleşmesi hâlinde imar ve ihya yoluyla kazanılması mümkün bulunmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; Kadastro Kanunu"nun 17. maddesi aynı Kanunun 33/3. maddesi gereğince genel hüküm niteliğinde olup bu Kanunun uygulandığı yerler dışındaki taşınmazlar hakkında da uygulanır.
Bir yerin imar ve ihya ile kazanılabilmesi için öncelikle taşınmazın orman sayılmayan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan arazilerden olması gerekir. Kamu hizmetine tahsis, hukuken olabileceği gibi fiilen de olabilir. Kamu hizmetine tahsis edilmeyen, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşlık, orman sayılmayan çalılık, makilik ve fundalık gibi topraklar imar ve ihyaya müsait olan yerlerdir. Makilik ve fundalık yerler orman toprağı ise imar ve ihya ile kazanılması mümkün değildir. Zira kanun koyucu 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 169. ve 170. maddelerini gözeterek ormanların imar ve ihya ile kazanılmasını yasaklamıştır.
İmar-ihya kavramları kanunda tanımlanmamış olmakla birlikte, sözlük anlamlarına bakıldığında: ihya, büyük ölçüde geliştirme, güç verme, yeniden canlandırma, diriltme; imar ise, bayındır kılma, geliştirme, mamur hale getirme olarak tanımlanmıştır (Meydan Larouse-TDK, Türkçe Sözlüğü).
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 30.04.2010 tarihli ve 2004/1 E., 2010/1 K. sayılı kararında "İhya, bugünkü hukukumuzda, genel olarak üzerinde ekim, dikim yapılmayan yerlerin tarım arazisi haline getirilmesi olarak anlaşılmaktadır" denilmiştir.
Bir yerin imar ve ihya ile kazanılması için taşınmazın emek ve para sarfedilerek tarım arazisi hâline getirilmesi gerekir. Tarıma müsait olmayan araziden maksat, yararlanılacak bitki ve ürünlerin yetiştirilmediği topraklardır. Ekime, dikime ve ürün yetiştirmeye müsait olmayan yerler ihya edilecek taşınmazlardır. Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki tarıma elverişli olmayan bir taşınmazın tarım arazisi hâline getirilmesi ile imar ve ihyadan söz edilebilir. İhya yolu ile kazanma bakımından taşınmazın tarıma elverişli hâle getirilmesi önemli bir olgudur.
Emek ve masraf gerektirmeyen, zilyetliğin sürdürülmesi seviyesindeki, taşınmazın daha verimli hâle getirilmesi gibi çalışmalar imar ve ihya sayılmaz. Bu tür yerlerin imar ve ihyaya gerek olmaksızın, Türk Medeni Kanunu"nun 713/1 ve Kadastro Kanunu"nun 14. maddeleri gereğince kazanılmaları mümkündür.
Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bir yerin emek ve para sarf edilerek tarım toprağı hâline getirildikten sonra, güçlendirmek amacıyla yapılan işlemler ihya olgusu içinde kabul edilmelidir.
Maddi olgu olan imar ve ihya, her türlü delil ile kanıtlanabilir. Her somut olayın özelliğine göre yerel bilirkişi, tanık beyanları, teknik bilirkişi raporları gibi deliller imar ve ihyanın kanıtlanmasında kullanılabilir.
Önemle belirtmek gerekir ki, imar ve ihya tek başına taşınmazın mülkiyetinin kazanılması için yeterli bir olgu değildir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesindeki yollama gereğince aynı Kanunun 14. maddesinde belirtilen zilyetliğin nizasız, fasılasız ve malik sıfatıyla 20 yıldan fazla sürmesi gerekmektedir. 20 yıllık süre imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten itibaren hesaplanır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; dava konusu 546 ada 23 parsel sayılı 81.508,09 metrekare yüzölçümündeki taşınmazın, 29.4.2002 tarihinde yapılan kadastro tespiti sırasında; tapu ve vergi kaydına rastlanmadığı, özel mülkiyete konu olmadığı ve bir kamu hizmetine tahsis edilmediği, tamamının Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve tarım alanına dönüştürülmesi veya ekonomik yarar sağlanması mümkün yerlerden olduğu belirtilerek ham toprak vasfıyla 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 18/1 maddesi gereğince davalı Hazine adına tespit edildiği, kadastro tutanağının 30.01.2003 tarihinde itirazsız olarak kesinleştiği ve tapuda Hazine adına tescil edildiği, akabinde 29.03.2011 tarihinde hükmen ifraz edilerek 546 ada 24 ve 25 parsellere ayrıldığı ve dava konusu edilen kısmın Hazine adına kayıtlı 546 ada 24 parsel içerisinde kaldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu taşınmazın tespit tutanağında belirlenen niteliğine göre imar ve ihyaya muhtaç yerlerden olduğu, mahkemece yerinde yapılan keşif sonucu ziraat mühendisi bilirkişi tarafından hazırlanan 08.10.2013 havale tarihli raporda; taşınmazın bir kısmında Şırnak Kapalı Cezaevi yapımı sürdüğü, diğer kalan kısmında ise tarımsal faaliyet yapılmadığı, içerisinde yabani ot türlerinin mevcut olduğu, yer yer kayalık ve taşlıkların bulunduğu, taşınmazın tamamı üzerinde taş toplama ve temizleme, çiftlik gübresiyle gübreliyerek toprağın geçirgenliğinin ve organik maddesinin arttırılması suretiyle yapılacak imar ve iyileştirme çalışmaları sonucunda kuru tarım şartlarında dikili tarım yapılabileceğinin belirtildiği, orman mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen 18.11.2013 havale tarihli raporda ise, 1973 yılı hava fotoğrafında dava konusu alanın içinde herhangi bir bitki formasyonunun görülmediği ve yer yer tarım yapılacak düz alanların olduğu arazide toprak işlemesinin olmadığı, 1984 yılı hava fotoğrafında da dava konusu alanın çevresinde bitki formasyonu olarak meşe baltalığı olduğu ve civar arazilerin düz ve tarıma elverişli olduğu, dava konusu alanda açık bir alanın bulunduğunun bildirildiği görülmektedir.
Bu durum, çekişme konusu bölümün imar ve ihyasının tamamlanmamış olduğunu gösterdiği gibi dosya içerisinde yer alan bu bölüme ait fotoğrafçı bilirkişi tarafından sunulan fotoğraflar da imar ve ihyanın gerçekleşmediğini ortaya koymaktadır.
Her ne kadar mahallinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar, çekişme konusu taşınmazın davacıların dedelerinden babalarına, babalarından da davacılara kaldığını, taşınmazın buğday ve arpa ekilerek kullanıldığını beyan etmiş iseler de, bilgisine başvurulan bilirkişi ve tanıkların beyanlarının soyut nitelikteki sözlerden ibaret olduğu, zilyetliğin şekli ve süresi ile imar ihyanın ne şekilde gerçekleştiğinin maddi olaylara dayalı olarak somutlaştırılmadığı gibi az yukarıda bahsedilen teknik ve bilimsel veri içeren bilirkişi raporlarında belirtilen hususlardan uzak olduğu anlaşıldığından yerel bilirkişi ve tanık anlatımlarına değer verilmesi mümkün değildir.
O hâlde, somut olayda Türk Medeni Kanunu"nun 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 14 ve 17. maddeleri uyarınca zilyetlikle mülk edinme koşullarının davacılar yararına oluştuğunu kabul etme olanağı bulunmamaktadır.
Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 05.02.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.