Esas No: 2014/689
Karar No: 2016/95
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/689 Esas 2016/95 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda beraatlerine ilişkin, Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.03.2013 gün ve 292-174 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı, müşteki ... vekili ve müşteki ... tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 30.10.2013 gün ve 14900-16120 sayı ile;
"Güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için; failin bir malın zilyedi olması, malın iade edilmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere faile rızayla tevdi ve teslim edilmesi, failin kendisine verilen malı, veriliş gayesinin dışında, zilyedi olduğu malda malikmiş gibi satması, rehnetmesi, tüketmesi, değiştirmesi veya bozması ve benzeri şekillerde tasarrufta bulunması ya da devir olgusunu inkar etmesi şeklinde, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
2003-2008 yıllları arasında Yol-İş Sendikası yönetim kurulu başkan ve üyeleri, genel sekreteri ve muhasebe müdürü olan sanıkların, bu yıllar arasında sendika muhasebesini genel muhasebe kuralları ve standartlarına uygun şekilde yapmadıkları, sendika adına değerinden fazla bedel ödeyerek taşınmaz satın aldıkları, yasal olmayan ödemelerede bulunarak sendikayı zarara uğrattıkları iddia edilen olayda;
1-Şikayetci ..."in temyiz talebine yönelik olarak yapılan incelemede;
Temyiz isteminin reddine dair 21.03.2013 tarih ve 2012/292 esas ve 2013/174 karar sayılı ek kararda bir isabetsizlik görülmediğinden, bu karara yönelik temyiz itirazlarının reddiyle, temyiz isteminin reddine dair ek kararın onanmasına,
2-Şikayetci ... vekilinin ve Cumhuriyet savcısının temyiz taleplerine yönelik olarak yapılan incelemede;
Zarara uğradığı iddia edilen sendikanın üyesi ve bir süre de denetleme kurulu başkanı olması nedeniyle katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar görmüş bulunan, şikayetci ..."ın 5271 sayılı CMK"nun 260. maddesinin 1. fıkrası uyarınca hükmü temyize hakkı bulunduğu anlaşıldığından, aynı Kanunun 237/2. maddesi uyarınca kamu davasına katılmasına karar verilerek yapılan temyiz incelemesinde;
1-Suçtan zarar gören Türkiye Yol-İş Sendikasının kamu davasından usulüne uygun çağrı kağıdıyla haberdar edilip, davaya katılma olanağı sağlanmadan hüküm kurulması suretiyle CMK"nun 233/1 ve 234. maddelerine aykırı davranılması,
2-Bilirkişi raporunda belirlenen sahte ve yanıltıcı faturalar nedeniyle, şüpheliler ... ile ... haklarında, ayrı soruşturma usulüne tabi olunmasından dolayı 213 sayılı VUK"nun 359. madde uygulanması açısından evrakın ayrılarak, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosunun 2012/792 soruşturma sırasına kaydının yapıldığı anlaşılmakla; bu dosyanın ilgili yer Cumhuriyet savcılığı ve dava açılmış ise mahkemeden akıbetinin sorulması ve belirlenen dosya getirtilerek incelenmesi, sonuçlanmış ise karar örneğinin eklenmesi, sonuçlanmamış ise safahatı hakkında bilgilerin tutanağa geçirilmesi ve delillerin birlikte değerlendirilmesi ayrıca; soruşturma aşamasında alınan 19.11.2009 tarihli heyet halindeki bilirkişi raporuna göre; sanıkların, sendikayı zarara uğratarak üzerlerine atılı güveni kötüye kullanma suçunu işlediklerinin belirtilmesi; kovuşturma aşamasında ise 04.01.2013 tarihli heyet halindeki bilirkişi raporunda; sanıkların, eylemleri nedeniyle sendikanın zarara uğramadığı gerekçesiyle üzerlerine atılı suçu işlemediklerinin açıklanması karşısında; her iki bilirkişi raporunun birbiriyle tümüyle çelişkili olduğu gözetilerek; konularında uzman hukukçu, sayıştay denetçisi ve muhasebecinin de bulunduğu yeni bilirkişi kuruluna tevdii edilerek sendikanın zarara uğrayıp uğramadığının tespiti, varsa zarar miktarının net bir şekilde belirtilmesi ve bu zarardan hangi sanığın sorumlu olduğunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 26.02.2014 gün ve 760-92 sayı ile;
“Sanıkların yüklenen suçları işledikleri hususunda her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı, ısrarla belirtildiği üzere yapıldığı iddia edilen usulsüzlüklerin sendikanın genel bünyesi içerisinde Genel Kurul görüşmelerinde ele alınıp yönetim ve sendika üyeleri arasında halledilecek bir mesele olduğu kanaat ve sonucuna varıldığı" gerekçesi ile ilk hükümde direnilmesine karar vermiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.10.2014 gün ve 165833 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan sanıklar hakkında; yönetiminde bulundukları suçtan zarar gördüğü iddia edilen sendikanın davadan haberdar edilip, davaya katılıp katılmayacağı sorulmadan hüküm kurulmasının isabetli olup olmadığı ve eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı noktalarında toplanmakta ise de; sendika üyesi ve bir süre de denetleme kurulu başkanı olarak görev yapan katılanın, sanıklar hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasına katılma ve verilen kararı temyiz etmeye hakkı bulunup bulunmadığı ile aleyhe olan bozma kararına karşı bir kısım sanıkların beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceği hususlarının öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
07.10.2008 tarihli isimsiz ve imzasız bir ihbar dilekçesinin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına posta yoluyla gönderilmesi üzerine başlatılan soruşturma sonucunda; 14.03.2012 gün ve 71 sayılı iddianame ile; Türkiye Yol-İş Sendikası"nda çeşitli kademelerde görev yapan sanıkların, 2005-2008 yıllarını kapsayan dönemde, sendika muhasebesini genel muhasebe kuralları ve standartlarına uygun şekilde tutmadıkları, sendika adına değerinden fazla bedelle taşınmaz satın aldıkları ve yasal olmayan ödemelerle sendikayı zarara uğrattıkları iddiasıyla hizmet nedeni ile güveni kötüye kullanma suçundan kamu davası açıldığı,
Müşteki ..."ın Türkiye Yol-İş Sendikası üyesi olup, 1999-2009 yılları arasında şube başkanlığı, denetleme kurulu üyeliği, denetleme kurulu başkanlığı ve genel teşkilatlandırma sekreteri olarak görev yaptığı ve düzenli olarak sendikaya aidat ödediği, sendika varlıklarının üyelerinin sosyal, ekonomik ve kültürel durumlarının iyileştirilmesi yönünde harcanması yerine sanıklar ve üçüncü kişiler lehine kullandırıldığını ileri sürerek sanıklar hakkında açılan kamu davasına katılma talebinde bulunduğu,
Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince müştekinin katılma talebinin suçtan doğrudan zarar görmediği gerekçesi ile reddedildiği, yapılan yargılama sonunda sanıklar hakkında beraat kararı verildiği,
Katılma talebi reddedilen müşteki ... vekilinin ve Cumhuriyet savcısının temyizi üzerine Yargıtay Onbeşinci Ceza Dairesince; müştekinin sendikanın üyesi ve bir süre de denetleme kurulu başkanı olması nedeniyle katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar gördüğü ve hükmü temyize hakkı bulunduğu kabul edilerek CMK"nun 237/2. maddesi uyarınca kamu davasına katılmasına karar verildikten sonra, sanıkların zarara uğrattıkları iddia olunan sendikanın davadan haberdar edilip, davaya katılıp katılmayacağı sorulmadan ve dosya içerisinde bulunan bilirkişi raporlarındaki çelişki giderilmeden eksik inceleme ile beraat hükmü verilmesi isabetsizliklerinden hükmün bozulduğu,
Yerel mahkemece, sanıkların aleyhine olan bu bozma kararından sonra yapılan yargılamada, duruşma gün ve saatini bildirir tebligatın sanıklara ve müdafiilerine tebliğ edildiği ancak sanıklardan ..., ... ve ..."un duruşmaya katılmadıkları, bu nedenle aleyhe olan bozmaya karşı diyecekleri sorulup, tespit edilmeden, sendikanın sanık sıfatı taşımayan diğer üyelerinden oluşan yönetim kurulunun, herhangi bir zararı bulunmayan sendikanın davaya katılmayacağı yönündeki yönetim kurulu kararını dosyaya sunduğundan bahisle önceki hükümde direnilmesine karar verildiği;
Anlaşılmaktadır.
Ön sorunların sırayla ele alınmasında yarar bulunmaktadır.
1- Sendika üyesi ve bir süre de denetleme kurulu başkanı olarak görev yapan katılanın, sanıklar hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasına katılma ve verilen kararı temyiz etmeye hakkı bulunup bulunmadığı:
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 2-ğ. maddesinde sendika; "İşçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az yedi işçi veya işverenin bir araya gelerek bir işkolunda faaliyette bulunmak üzere oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar" olarak tanımlanmıştır;
Aynı Kanunun 80. maddesinde ise; "(1) Kuruluşlar hakkında, bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde 4721 sayılı Kanun ile 04.11.2004 tarihli ve 5253 sayılı Dernekler Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır" düzenlemesi getirilmiştir.
Dernekler Kanununun "Ceza hükümleri" başlıklı 32. maddesinin f bendinde ise "Her ne suretle olursa olsun kendisine tevdi olunan derneğe ait para veya para hükmündeki evrak, senet veya sair malları kendisinin veya başkasının menfaatine olarak sarf veya istihlâk veya rehneden veya satan, gizleyen, imha, inkâr, tahrif veya tağyir eden yönetim kurulu başkanı ve üyeleri veya denetçiler ile derneğin diğer personeli Türk Ceza Kanununun güveni kötüye kullanma suçuna ilişkin hükümlerine göre cezalandırılır. Ayrıca, mahkeme yargılama sırasında sanıkların, organlardaki görevlerinden geçici olarak uzaklaştırılmasına da karar verebilir. " düzenlemesi yapılmıştır.
Uyuşmazlığa konu güveni kötüye kullanma suçu da 5237 sayılı TCK"nun 155. maddesinde; "1- Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkar eden kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.
2- Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi halinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur." şeklinde düzenlenmiştir.
Bu aşamada ön sorunun sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için "mağdur, suçtan zarar gören ve malen sorumlu" kavramları ile "kamu davasına katılma" kurumu ve "sendika" kavramları üzerinde de durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK"nun 237/1. maddesinde; “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme 1412 sayılı CMUK"nun 365. maddesindeki; “Suçtan zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilir” hükmü ile paralellik göstermekte ise de yeni düzenlemeye, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde; öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada Cumhuriyet savcısının yanında yer almasına öğreti ve uygulamada “davaya katılma” veya “müdahale” denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde bulunan kişi “katılan” ya da “müdahil” sıfatını almaktadır.
Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, maddede katılma yetkisi kabul edilen, “mağdur”, “suçtan zarar gören” ve “malen sorumlu olan” kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.
Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. (Mehmet Emin Artuk- Ahmet Gökcen - A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2007, s.444; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, Ankara, 2013, s.211-215; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası, Ankara, 2013, s.107-109; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s.7702-7703)
“Suçtan zarar görme” kavramı gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 gün ve 155–80, 04.07.2006 gün ve 127–180, 22.10.2002 gün ve 234–366 ile 11.04.2000 gün ve 65–69 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.
Tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için ise, CMK’nun davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları halinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel kanun hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 gün ve 155-80, 22.10.2002 gün ve 234-366 ile 21.02.2012 gün ve 279–55 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu Sözleşmeler Kanunun "Kuruluşların denetimi ve şeffaflık" başlıklı 29. maddesinde ise; "(1) Kuruluşların denetimi, kanun ve kuruluşun tüzük hükümlerine göre denetleme kurulları tarafından yapılır. Denetimde, yönetim ve işleyişin, gelir, gider ve bilançoların ve bunlarla ilgili işlemlerin kanun, tüzük ve genel kurul kararlarına uygunluğu incelenir.
(2) Kuruluşların gelir ve giderlerine ilişkin mali denetimleri, en geç iki yılda bir 1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununa göre denetim yetkisine sahip yeminli mali müşavirlerce yapılır. Bu denetimin yapılmış olması, denetleme kurulunun yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.
(3) Kuruluşlar; faaliyet, dış denetim ve denetleme kurulu raporları ile genel kurul kararlarını uygun vasıtalarla derhâl yayınlar.
(4) Kuruluşların ve şubelerin kurucu ve yöneticileri, kendileri, eşleri ve velayetleri altında bulunan çocuklarına ait mal bildirimlerini 19.4.1990 tarihli ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu ve ilgili yönetmeliklere göre vermek zorundadır.
(5) İç ve dış denetim esasları, işçi ve işveren konfederasyonlarının görüşleri alınarak Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir." düzenlemesi getirilmiştir;
Diğer yandan Türkiye Yol-İş Sendikası Tüzüğünün 20. maddesinde "Yönetim Kurulu, Sendikanın Genel kurulundan sonra gelen en yetkili karar ve icra organıdır...Sendikayı temsil görev ve yetkisi Yönetim Kurulu adına, Genel Başkan tarafından kullanılır." hükmü getirilmiş yönetim kurulu başkanının, sendika üyelerini temsilen çalışma hayatından, mevzuattan, toplu iş sözleşmesinden, hizmet akitlerinden, örf ve adetten doğan hakları ile sigorta haklarında işverenle, diğer şahıs ve kuruluşlarla görüşmelerde bulunmak, anlaşmalar yapmak, akitler yapmak, mahkemelerde dava açmak, bu sebeple açtığı davalarda husumete ehil olmak, sulh olmak, ibra etmek" yetkilerini haiz olduğu belirtilmiş,
Tüzüğün 22. maddesinde "a) Sendika tüzel kişiliğini yurt içinde ve yurt dışında Genel Başkan temsil eder" düzenlemesi yapılmış;
Tüzüğün "Sendika Denetleme Kurulu" başlıklı 23. maddesinde ise; "b) Denetleme Kurulu; Sendika Tüzüğü"ne uygun olarak idari ve mali denetimini yapar, ara raporunu Sendika Genel Başkanına verir. Sendika Genel Kurullarına Denetleme Kurulu raporu hazırlar ve genel kurullara sunar.
Yönetim Kurulunun faaliyetlerinin genel kurul kararlarına uygun olarak yapılıp yapılmadığını denetler.
Sendika Yönetim Kurulunun çağrısı üzerine Sendika şubelerinde gerekli denetimi yapar.
Yönetim Kurulu"ndan Genel Kurul"un olağanüstü toplantıya çağrılmasını, gerekçesini de belirterek isteyebilir.
Sendika Tüzüğü"nde gösterilen diğer denetleme görevlerini yapar.
c) Denetleme Kurulu yaptığı denetleme ve incelemeler sırasında Sendikanın ve Şubenin mali işlerinde usulsüzlük veya yolsuzluk gördüğü takdirde durumu, Genel Yönetim Kurulu Başkanlığı"na bir raporla birlikte bildirir. Soruşturmayı derinleştirmek üzere lüzum gördüğü takdirde yukarıda belirtilen fiili veya fiilleri işleyenlerin geçici olarak görevden el çektirilmelerini ister.
Yönetim Kurulunun, Denetleme Kurulunun isteğini kabul etmemesi, yolsuzluk veya usulsüzlük yaptığı iddia edilenlere görevden el çektirmeme kararında ısrar etmesi halinde Denetleme Kurulu, Genel Yönetim Kurulundan, Merkez Genel Kurulunun olağanüstü toplantıya çağrılmasını isteyebilir.
Görevden bu yolla el çektirilenlerin Genel Kurulca görevlerine iade veya sendikadan ihraçlarına karar verilir. Görevlerine iade edilenlerin görevden el çektirildikleri süreye ait Sendika"dan almaları gereken ücret ve sosyal hakları Sendikaca ödenir.
Sendikadan ihracına karar verilenler hakkında gerekiyorsa yargı mercilerine de başvurulur." hükümleri getirilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Suç tarihini de kapsayan dönemde sendika denetim kurulu başkanı olan ..."ın, 5271 sayılı CMK"nun 260/1. maddesi uyarınca, sendika yönetim kurulu başkan ve üyeleri olan sanıklar hakkında sendika mallarına karşı işlendiği iddia olunan hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasına katılma ve bu suçtan kurulan hükmü temyize hakkının bulunduğu kabul edilmelidir.
2- Aleyhe olan bozma kararına karşı bir kısım sanıkların beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceği:
Yerel mahkemece, sanıkların aleyhine olan bozma kararından sonra yapılan yargılamada, duruşma gün ve saatini bildirir tebligatın sanıklara ve müdafilerine tebliğ edildiği ancak sanıklardan ..., ... ve ..."un duruşmaya katılmadıkları, bu nedenle beyanlarının alınmadan yokluklarında hüküm kurularak direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup aynı kurala 5271 sayılı CMK"nun 307/2. maddesinde de yer verilmiştir. Anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/3. maddesi uyarınca ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın vazgeçilmez ve en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK"nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönünde bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorunlara ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından sanıklar aleyhine bozulması nedeniyle bozmaya karşı sanıklardan ..., ... ve ..."un beyanının alınması gerektiği gözetilmeden yokluklarında hüküm kurularak direnme kararı verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, saptanan bu usuli nedenden dolayı direnmeye konu tüm sanıklar yönünden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.02.2014 gün ve 760-92 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanıklar ..., ... ve ..."un beyanları alınmadan direnme hükmü kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin direnmeye konu tüm sanıklar yönünden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.02.2016 tarihinde yapılan birinci müzakerede birinci ön sorun ile ilgili yasal çoğunluk sağlanamadığından, 01.03.2016 tarihinde yapılan ikinci müzakerede her iki ön sorun yönünden oybirliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.