Esas No: 2014/1643
Karar No: 2014/1643
Karar Tarihi: 4.11.2014
Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret ve tehdit suçu - Bilirkişi incelemesi yaptırılmaması - Tanıklarının dinlenmemesi - Lehe olan delillerin toplanmaması - Kararın gerekçesiz olması - Adil yargılanma hakkı - AYM İkinci Bölüm 2014/1643 Esas 2014/1643 Karar Sayılı İlamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
FAİK DENİZ ŞAR BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/1643) |
|
Karar Tarihi: 4/11/2014 |
R.G. Tarih-Sayı: 13/1/2015-29235 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Yunus HEPER |
Başvurucu |
: |
Faik Deniz ŞAR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret ve tehdit suçundan yargılandığı ceza davasında bilirkişi incelemesi yaptırılmadığını ve tanıklarının dinlenmediğini, lehine olan delillerin toplanmadığını, delil olmadan cezalandırıldığını, derece mahkemelerinin kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 10/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 14/4/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesinde görülmekte olan bir ceza davasına şikâyetçi sıfatıyla katılmıştır. Başvurucunun bu muhakeme sırasında reddi hâkim talebinde bulunması nedeniyle dava 3. Sulh Ceza Mahkemesine alınmıştır.
6. 3. Sulh Ceza Mahkemesinde görülen davanın duruşmasındaki tavırları nedeniyle akli melekelerinin yerinde olup olmadığının denetlenmesi için başvurucunun bir sağlık kuruluşuna sevk edilmesine karar verilmiştir.
7. İddiaya göre bir sağlık kuruluşuna sevk edilmesine sinirlenen başvurucu, önce 3. daha sonra 2. Sulh Ceza Mahkemesi hâkimlerine odalarının telefonlarından arayarak hakaret etmiş, daha sonra da Mahkeme kalemini arayarak görevli personele hakaret etmiştir.
8. Şikâyet üzerine başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 17/5/2007 tarihli iddianamesi ile kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret ve tehdit suçundan cezalandırılması için kamu davası açılmıştır.
9. Yapılan yargılama sonunda Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesinin 29/12/2009 tarihli kararı ile başvurucunun mahkeme hâkimlerine görevinden dolayı hakaret ve tehdit suçlarından cezalandırılmasına karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesi başvurucuyu ilk hâkime karşı hakaret suçundan dolayı günlüğü 50,00 TL’den olmak üzere 400 gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına, ikinci Hâkime karşı hakaret suçundan dolayı günlüğü 50,00 TL’den olmak üzere 500 gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına, ikinci hakime karşı tehdit suçundan dolayı günlüğü 50,00 TL’den olmak üzere 300 gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve toplamda 60.000,00-TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
10. Temyiz üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 24/9/2013 tarihli ilamı ile İlk Derece Mahkemesinin kararı onanmıştır.
11. Başvurucu, temyiz sonucunu 31/12/2013 tarihinde kararın tebliği ile öğrenmiş ve 10/2/2014 tarihinde, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesi.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 4/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 10/2/2014 tarih ve 2014/1643 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
14. Başvurucu, yargılandığı ceza davasında deliller tam olarak toplanmadan karar verildiğini, Yargıtaya sunduğu delillerinin ise dikkate alınmadığını iddia etmektedir. Başvurucu, savunma tanıkları dinlenmeden karar verilmesi nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvurucu, bilirkişi incelemesi taleplerinin gerekçesiz olarak reddedildiğini, cezalandırmak için yeterli ve kesin deliller olmadan cezalandırıldığını, sunduğu delillerin tartışılmadığını, Yargıtaya sunduğu delillerin ise hiçbir şekilde dikkate alınmadığını bu sebeplerle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Başvurucu İlk Derece Mahkemesinin kararının dayanağı olan belgenin sahte olduğunun kendilerince ispatlandığı halde bunun ne İlk Derece Mahkemesince ne de Yargıtayca dikkate alınmadığını ve tartışılmadığını bu sebeple adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvurucu yeniden yargılanma ve 100.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Başvuru Süresi ve Mazeret Yönünden
15. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya reddeder.”
16. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” kenar başlıklı 64. maddesi şöyledir:
(1) Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
(2) Başvurucu mücbir sebep veya ağır hastalık gibi haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvurusunu yapamadığı takdirde, mazeretinin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilir. Komisyonlar raportörlüğünce mazeretin kabulünün gerekip gerekmediği yönünde karar taslağı hazırlanır. Komisyon, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek mazereti kabul veya reddeder.
(3) Başvurunun niteliğine uygun düştüğü takdirde mazeret ve kabul edilebilirliğe ilişkin tek bir taslak hazırlanıp bu iki husus birlikte karara bağlanabilir.
17. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 64. maddesine göre, bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği ve başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Başvurucu mücbir sebep veya ağır hastalık gibi haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvurusunu yapamadığı takdirde, mazeretinin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretini belgeleyen delillerle birlikte bireysel başvuruda bulunabilir.
18. Başvurucu, temyiz sonucunu 31/12/2013 tarihinde kararın tebliği ile öğrenmiş ve 30 günlük kanuni süre geçtikten sonra 10/2/2014 tarihinde, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu, düşme sonucu omurga sonrası travmasına bağlı akut lumbago hastalığı geçirmesi nedeniyle süresinde başvuruyu yapamadığını belirterek Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınmış 27/1/2014 ve 3/2/2014 tarihli iki adet sağlık raporu ibraz etmiştir. Başvurucunun mazereti 9/2/2014 tarihinde bitmiş ve 10/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Başvurucu, süresi içerisinde bireysel başvuru yapamamış ise de sunduğu sağlık raporlarına göre mazeretinin geçerli olduğu değerlendirildiğinden mazeretin kabulüne karar vermek gerekir.
2. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası Yönünden
20. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
21. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
22. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
23. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
24. Başvuru konusu olayda başvurucu, yargılandığı ceza davasında deliller tam olarak toplanmadan karar verildiğini, cezalandırmak için yeterli ve kesin deliller olmadan cezalandırıldığını, sunduğu delillerin tartışılmadığını, Yargıtaya sunduğu delillerin ise hiçbir şekilde dikkate alınmadığını, Derece Mahkemesinin kararının dayanağı olan belgenin sahte olduğunun kendilerince ispatlandığı halde bunun ne İlk Derece Mahkemesince ne de Yargıtayca dikkate alınmadığını ve tartışılmadığını bu sebeple adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Derece Mahkemesi ise müşteki ve tanık beyanları, müşteki tarafından tutulan tutanak ve getirtilen TİB kayıtları ile adliye santral kayıtları ve diğer bulgulara dayanarak başvurucunun mahkûmiyetine karar vermiş, Yargıtay, başvurucu tarafından temyiz aşamasında sunulan savunma delillerine itibar etmemiştir. Başvurucunun iddialarının mevzuatın yorumlanmasına, delillerin değerlendirilmesine ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
25. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararının değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir.
26. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararının açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Gerekçeli Karar Hakkı Yönünden
27. Başvurucu, gerek İlk Derece Mahkemesinin ve gerekse Yargıtayın kararlarının gerekçesiz olarak verildiğini ileri sürmüştür.
28. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
29. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
30. İtiraz veya temyiz merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli karar hakkına ve dolayısıyla adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil etmez (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. García Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 26).
31. Başvuru konusu olayda, İlk Derece Mahkemesi kararında deliller değerlendirilmiş ve başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesi kararında, hükme ulaşmayı sağlayan olay, bunların sebepleri ve sonuca götüren nedensellik kurgusu değerlendirmelerinin yeterli açıklıkta yapıldığı ve bunların gerekçeye temel oluşturduğu, temyiz incelemesini yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesinin ilamında ise, detaylı bir açıklama bulunmamakla birlikte İlk Derece Mahkemesinin kararına dayanak gerekçelerin yeterli bulunduğu anlaşılmaktadır.
32. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu yönü itibariyle, “açıkça dayanaktan yoksun” olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Silahların Eşitliği İlkesi Yönünden
33. Başvurucu, tanıkların usulüne uygun olarak dinlenmediğini, savunma tanıklarının ise dinlenmeden karar verildiğini, bilirkişi incelemesi taleplerinin gerekçesiz olarak reddedildiğini, sunduğu delillerin tartışılmadığını, cezalandırmak için yeterli ve kesin deliller olmadan cezalandırıldığını bu sebeplerle silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
34. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38). Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkesine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
35. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
36. Tanık, yargılamaya konu olay ile ilgili karar vermeye yetkili mahkemenin kullandığı müşahhas ispat vasıtalardandır. Tanık beyanı ise taraflardan olmayan ancak olayın tanığı olmuş bir kişinin söz konusu olay hakkında edindiği bilgileri sübut konusunda karar verecek olan mahkeme ya da bu mahkeme yerine duruşma yaparak tanık dinlemeye yetkili kılınmış bir mahkeme veya hâkim huzurunda tanıklık ederken yaptığı sözlü açıklamalardır (B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 45).
37. AİHS’in 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde ilk olarak, sanığın iddia tanıklarını sorguya çekme veya çektirme hakkı güvence altına alınmıştır. Kovuşturma sırasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak, bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulmaları gerekir. Bu kural istinasız olmamakla birlikte, eğer bir mahkûmiyet sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise, sanığın hakları Sözleşme’nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bu tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise, bu tanık duruşmada dinlenmeli ve sanık tarafından sorgulanmalıdır. Bu tanığın, sanığın sorgulamadığı bir dönemde alınan önceki ifadesine dayanılarak mahkûmiyet kararı verilemez (B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 46).
38. AİHS’in 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde ikinci olarak sanığın, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla “aynı koşullar altında” davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı güvence altına alınmıştır. Sanığa tanınan bu güvence, silahların eşitliği ilkesinin bir gereğidir. Tanıkların dinlenmek üzere çağırılmasının uygun olup olmadığının değerlendirmesi, kural olarak, derece mahkemelerinin takdir yetkisi dâhilindedir. AİHS’in 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi, sanığın lehine olan bütün tanıkların çağrılmasını ve dinlenmesini gerektirmez. Bu düzenlemenin esas amacı, sanığın “aynı koşullar altında” ve “silahların eşitliği ilkesi”ne uygun olarak tanık dinletme talebinde bulunabilmesinin sağlanmasıdır. Dolayısıyla, bir sanığın bazı tanıkları dinletemediğinden şikâyet etmesi yeterli olmayıp, ayrıca bu tanıkların dinlenmesinin hangi nedenlerle önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya çıkması için neden gerekli olduğunu açıklamak suretiyle tanık dinletme talebini desteklemesi gerekmektedir (B.No: 2013/99, 20/3/2014, § 47).
39. Somut olayda başvurucu hakkındaki ceza davasında başvurucunun vekili 18/9/2008 tarihli 5. celsede dinletmek istedikleri tanıkların isimlerini iletmiş, Mahkeme, 28/1/2009 tarihli 6. celse savunma tanıklarının dinlenmesine karar vermiştir. 15/4/2009 tarihli 7. celsede dinlenen ilk savunma tanığı olayla ilgili olarak hiçbir bilgisinin olmadığını beyan etmiş, diğer iki savunma tanığının adreslerinin araştırılmasına karar verilmiştir. İkinci savunma tanığı 1/7/2009 tarihli duruşmada hazır olmuş ancak başvurucunun reddi hâkim talebinde bulunması nedeniyle dinlenememiş, başvurucu dinlenmesini de talep etmemiştir. 29/12/2009 tarihli son celsede Mahkeme, sanığın annesi olan son tanığın 10 celsedir hazır edilemediğini göz önünde bulundurarak hazırlık beyanı ile yetinmiş ve bu tanığın dinlenmesinden vazgeçmiştir.
40. Tanıkların dinlenmek üzere çağırılmasının uygun olup olmadığının değerlendirilmesi kural olarak derece mahkemelerinin takdir yetkisi dâhilindedir. Dolayısıyla bir sanığın bazı tanıkları dinletemediğinden şikâyet etmesi yeterli olmayıp, ayrıca bu tanıkların dinlenmesinin niçin önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya çıkması için niçin gerekli olduğunu açıklamak suretiyle tanık dinletme talebini desteklemelidir (B.No: 2013/99, 20/3/2014, § 54).
41. İlk Derece Mahkemesi, mahkûmiyet kararı verirken iddia makamının tanıklarının beyanlarına ve müşteki beyanlarına dayanmıştır. Ayrıca ne başvurucu ne de avukatı dinlenmeyen tanıkların dinlenmesinin yargılamanın sonucunu etkileyeceğini ileri sürmemişlerdir. Söz konusu yargılamada başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararı, sadece dinlenmeyen bir tanığın beyanlarına dayanılarak da verilmemiştir.
42. Ayrıca dinlenen tanıkların sorgulanması esnasında İlk Derece Mahkemesi Hakimi, başvurucunun tanıklarla doğrudan diyaloga girmesi yerine başvurucu vekilinin tanıklara soru sormasını sağlamıştır. 5271 sayılı Kanun’un 201. maddesine göre sanığın doğrudan doğruya tanıklara soru sorma hakkı bulunmaktadır. Bununla birlikte 5271 sayılı Kanun’un 203. maddesine göre duruşmanın idaresi ve disiplini hâkime ait olduğundan, doğrudan soru yöneltme konusunda hâkimin bir karar vermesi gerekmektedir. “Doğrudan” deyimi yargılama makamına rağmen değil, araya hâkim girmeksizin soru sormayı ifade etmektedir. Bu itibarla yargılamanın somut koşullarında çelişmeli yargılama ilkesi zarar görmeksizin davanın taraflarının tanıklara doğrudan soru sormalarının kısıtlanabileceğini kabul etmek gerekir.
43. Somut davanın koşullarında bizzat başvurucunun tanıklara doğrudan soru sorması başvurucunun duruşmadaki fevri davranışlarının önlenmesi amacıyla kısıtlanmış ise de başvurucunun hazır bulunan avukatı doğrudan soru sorabilmiş, gerek başvurucu ve gerekse avukatı tanık beyanlarından haberdar olmuş ve bu beyanların her biri hakkında yorum yapma imkânı elde etmişlerdir. Bu itibarla mevcut başvuruya konu yargılamada tanıkların dinlenmesine ilişkin olarak çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği söylenemez.
44. Son olarak başvurucu, başvuru dilekçesindeki Telekomünikasyon İletişim Başkanlığından (TİB) alınan telefon kayıtları ile santral kayıtları arasındaki çelişkinin bilirkişi incelemesi ile giderilmesi gerektiği halde bu talebinin kabul edilmediğini ileri sürmüştür. Başvurucu İlk Derece Mahkemesindeki yargılama sırasında Mahkemeye böyle bir talepte bulunmamıştır. Başvurucunun temyiz dilekçesinde dile getirdiği bu talep ise Yargıtayca dikkate alınmamıştır.
45. AİHM, bilirkişilik kurumunu, Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde yer alan tanık dinletme hakkından yola çıkarak “silahların eşitliği ilkesi” ile bağlantı kurarak değerlendirmektedir (Bönisch/Avusturya, B. No: 8658/79, 6/5/1985, § 32; Brandstetter/Avusturya, B. No: 11170/84, 12876/87, 13468/87, 28/8/1991, § 42).
46. AİHM’e göre, savunma makamının tanık dinletme taleplerinin gerekliliği ya da bilirkişi raporu benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları ulusal mahkemelerin yetkisi dâhilindedir (S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44). Ulusal mahkemeler, Sözleşme’yle uyumlu olmak koşuluyla, somut davadaki maddi gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olmayacağını değerlendirdiği savunma tanıklarının dinlenmesi talebini reddedebilir (Huseyn ve Diğerleri/Azerbaycan, B. No: 35485/05, 45553/05, 35680/05 ve 36085/05, 26/7/2011, § 196).
47. Ceza muhakemesinde bilirkişi atanması konusu 5271 sayılı Kanun’un 63. maddesinde düzenlenmiştir. Madde metninde, çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına resen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcinin istemi üzerine karar verilebileceği, ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişinin dinlenemeyeceği hükme bağlanmıştır. Aynı maddenin (2) numaralı fıkrasında da, bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması konusunda yetkinin hâkim veya mahkemeye ait olduğu belirtilmiştir.
48. 5271 sayılı Kanun’un 74. maddesi uyarınca sanığın şuurunun incelenmesi, 86. maddesi uyarınca ölüm muayenesi ve otopsi, 89. maddesi uyarınca zehirlenme, 73. maddesi uyarınca kalpazanlık, 75. maddesi uyarınca şüpheli veya sanığın beden muayenesi, 76. maddesi uyarınca diğer kişilerin beden muayenesi, 77. maddesi uyarınca kadının muayenesi, 78. maddesi uyarınca moleküler genetik inceleme gerektiren durumlarda mahkemece bilirkişiye başvurulması zorunluluğu bulunmakta olup, bu durumlar dışında bilirkişi incelemesi yaptırılması mahkemenin takdirindedir.
49. Somut olayda başvurucu, TİB kayıtları ile santral kayıtları arasında var olduğunu iddia ettiği çelişkinin giderilmesi için İlk Derece Mahkemesinde bilirkişi incelemesi talebinde bulunmamıştır. Başvurucunun temyiz dilekçesinde dile getirdiği bu talep ise Yargıtayca dikkate alınmamıştır.
50. Somut olay açısından, bilirkişi incelemesi talebinin Yargıtayca dikkate alınmamasının, yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığı açısından göz önünde bulundurulması gereken “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkelerini ihlal edip etmediğinin tespit edilmesi gerekir.
51. Ne İlk Derece Mahkemesi ne de Yargıtay TİB kayıtları ile adliye santral kayıtları arasında bir çelişki tespit etmemiştir. İlk Derece Mahkemesi, başvurucunun telefonundan kısa zaman aralıkları içerisinde adliye santralının 26 defa arandığını tespit etmiş, adliye santral kayıtlarına göre de başvurucunun telefonundan yapılan aramalardan birinin müşteki hâkimlerden birinin odasındaki telefona yapıldığını tespit etmiştir. Öte yandan Mahkeme yalnız bu kayıtlara dayanmamış, tanık beyanları ve müşteki beyan ve tutanaklarına da itibar etmiştir. Son olarak yargılama konusuna ilişkin delillerin mutlaka yargılama makamınca belirlenecek uzmanlarca değerlendirilmesi zorunluluğu da bulunmamaktadır.
52. Başvurucunun değerlendirmeleri ile İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtayın ulaştıkları sonuçların farklı olması başvurucunun aleyhine ortaya konulan delillere etkili olarak itiraz edemediği ve çelişme ilkesine uyulmadığı anlamına gelmez. İlaveten, başvurucunun ileri sürdüğü teknik konudaki bilirkişi raporu alınmamış olmasının yargılamanın bütününü etkileyecek nitelikte olduğu kanaatine de ulaşılamamıştır.
53. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun yargılandığı davada tanıkların usulüne uygun olarak dinlenmediği, tanık dinletme ve bilirkişi incelemesi yaptırma taleplerinin kabul edilmediği yönündeki iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun” olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun süresi içinde başvuruyu yapamamasına ilişkin mazeretinin KABULÜNE,
B. Başvurunun, “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
4/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.