Esas No: 2018/501
Karar No: 2019/57
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/501 Esas 2019/57 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı Ankara Batı 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 28.04.2015 tarihli ve 2015/48 E., 2015/129 K. sayılı kararın oy çokluğu ile onanmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ndan çıkan 07.12.2017 tarihli ve 2017/1-1278 E., 2017/1576 K. sayılı kararın karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacı ... vekili, davacılar Burak ve ... vekili ve davacı ... vekili tarafından verilen ayrı ayrı dilekçeler ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulunca dilekçeler, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İşin esasına geçilmeden önce, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2010/3405 E., 2010/4959 K. sayılı birinci bozma kararın maddi hataya dayalı olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre yerel mahkemece birinci bozma kararına uyulmakla davacı yararına usuli kazanılmış hakkın oluşup oluşmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
Öncelikle usuli kazanılmış hak ve maddi hata kavramları üzerinde kısaca durmakta fayda vardır.
Usuli kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Örneğin hâkimin bir tarafa kesin süre vermesi ile karşı taraf lehine kazanılmış hak doğar. Nitekim HGK"nın 23.10.1981 tarihli ve 1981/15-2296 E., 1981/687 K. sayılı kararında "...mesalâ; bir Yargıtay bozma ilamına uyulmasına, ispat yükü kendisine düşen, takdiri delil ile iddiasını gerçeğe yakın bir şekilde ispat etmiş ve fakat hâkime bir kanaat vermemiş olan tarafa Usulün 365. maddesi hükmünce hâkim tarafından resen and yöneltilmesine; taraflardan birine kesin süre verilmesine (Usul 164) ilişkin ara kararları bu nitelikte olup bunlardan dönme (rücu) caiz değildir. Çünkü, usule ait kazanılmış hak müessesesi, Usul Yasasının dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir (09.05.1960 tarihli ve 21 E., 9 K. ve 04.02.1959 tarihli ve 13 E., 5 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları gerekçelerinden)...." denilmek sureti ile ara kararı ile oluşan kazanılmış hak çeşitlerinden bahsedilmiştir.
Hemen belirtelim ki, gerek 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda, gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Konu, yargı içtihadı ile gelişmiştir.
Öte yandan kanun yolunda oluşan kazanılmış haklar da söz konusudur. Şöyle ki, bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması durumunda Yargıtay bozma kararı ile oluşan usuli kazanılmış hak değer taşımayacaktır. 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararında (YİBK) "...sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak, henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan bütün işlere tatbikinin gerekli olduğuna..." karar verilmiştir.
Bunun gibi bozmaya uyulmasından sonra o konuda yürürlüğe giren yeni bir kanun karşısında bozma ilamına uyulmakla oluşan usuli kazanılmış hakkın da bir değeri kalmayacaktır. HGK"nın 12.03.1997 tarihli ve 1997/7-975 E., 1997/196 K. ve 06.11.1996 tarihli ve 1996/17-561 E., 1997/744 K. sayılı kararlarında bu hususa vurgu yapılmıştır.
Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlinde usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK. 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E.,2004/19 K. ve 30.01.2013 tarihli ve 2012/1-683 E.,2013/165 K. sayılı kararları).
Görev konusu da usuli kazanılmış hakkın istisnasıdır. Bu husus 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1959/5 K. sayılı YİBK"da "...kaide olarak usuli müktesep hak hükmünün vazife konusunda tatbik yeri olmayacağına ve duruşmanın bittiği bildirilinceye kadar vazifesizlik kararı verebileceğine,..." şeklinde ifade edilmiştir.
Bu sayılanların dışında ayrıca hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzenine ilişkin konularda da usuli kazanılmış haktan söz edilemez.
Ayrıca maddi hataya dayanan bozma kararına uyulması ile usuli kazanılmış hak doğmaz.
Burada kısaca "maddi hata" kavramından bahsetmek gerekir.
Maddi hata (hukuki yanılma), maddi veya hukuki bir olayın olup olmadığı veya koşul veya niteliklerinde yanılmayı ifade eder (Yılmaz, E.: Hukuk Sözlüğü, Doruk Yayınları, Birinci Baskı 1976, s.208).
Burada belirtilen maddi yanılgı kavramı ile belirtilmek istenen amaç; hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık yanılgılardır.
Uygulamada zaman zaman görüldüğü gibi, Yargıtay denetimi sırasında da açık ve belirgin yanlışlıklar yapılması mümkündür. Bu tür hatalarda ısrarla maddi gerçeğin göz ardı edilmesi, yargıya duyulan güven ve saygınlığı, adalete olan inancı sarsacaktır.
O nedenledir ki; Yargıtay, bugüne değin maddi hatanın belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş; baştan yapılmış açık maddi yanlışlığın düzeltilmesini kabul etmiştir HGK"nın 13.03.2013 tarihli ve 2013/5-10 E., 2013/548 K., 13.04.2011 tarihli ve 2011/9-72 E., 2011/99 K., 13.04.2011 tarihli ve 2011/9-101 E., 2011/128 K., 19.06.2015 tarihli ve 2013/21-2361 E., 2015/1728 K., 23.10.2002 tarihli ve 2002/10-895 E., 2002/838 K., 02.07.2003 tarihli ve 2003/21-425 E., 2003/441 K., 29.11.1995 tarihli ve 1995/19-819 E., 1995/1028 K., 24.05.1995 tarihli ve 1995/9-348 E., 1995/556 K., 14.03.1986 tarihli ve 1984/2-714 E., 1986/246 K. ve 15.10.1986 tarihli ve 1986/6-491 E., 1986/876 K. ile 10.06.1983 tarihli ve 1981/10-323 E., 1983/652 K. sayılı kararlarında da maddi hataya dayalı onama ve bozma kararlarının karşı taraf lehine sonuç doğurmayacağı benimsenmiştir. Bu husus, 30.11.1988 tarihli ve 1988/2-776 E., 1988/985 K. sayılı kararında "...Yargıtay bozma ilâmına uyulmakla meydana gelen usulî kazanılmış hak kuralı usul hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtayca titizlikle gözetilmekle birlikte bu kuralın açık bir maddi hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddi olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyle giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukuki sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir..." şeklinde ifadesini bulmuştur.
Somut olayda davalılar tarafından cevap dilekçesinde dayanılan, davanın esasını etkileyebilecek nitelikteki 01.06.2001 tarihli davacılar murisi ... ve davalılardan ... imzalarını havi “protokol” başlıklı belge dosya içerisinde bulunmasına rağmen, gerek mahkemece gerekse Yargıtay Dairesi tarafından değerlendirilmemiştir.
Bu itibarla usuli kazanılmış hakka uyma zorunluluğunun istisnalarından olan ve maddi hataya dayalı olduğu Hukuk Genel Kurulu tarafından da kabul edilen birinci bozma kararına uyulmasının davacı yararına usulü kazanılmış hak oluşturduğundan söz etmenin mümkün olmadığına 29.01.2019 tarihinde yapılan ilk görüşmede oy çokluğuyla karar verilerek ön sorun aşılmıştır.
İşin esasına gelince;
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında 01.06.2001 tarihli “protokol” başlıklı belgenin davacı ... ile davalı ... arasında yapıldığı, protokol tarihi itibariyle reşit oldukları anlaşılan diğer davalılar Mete, Sabiye Meltem ve Mennan Melik’in protokolün tarafı olmadığı, protokolün bir sözleşme niteliğinde olduğu, karşılıklı olarak birbirlerini ibra ettikleri dikkate alındığında protokolün tarafı olmayan ve tek yanlı beyanla ibra edilmeyen davalılar Mete, Sabiye Meltem ve Mennan Melik aleyhine açılan davanın taraflarının birbirlerini ibra ettikleri gerekçesiyle reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, kararın bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından protokol başlıklı belgenin niteliği itibariyle muristen intikal eden dava konusu taşınmazlardaki tüm haklarından ibra mahiyetinde olduğu ve onama kararında belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir.
Hukuk Genel Kurulunun onama kararında yer alan açıklamalara göre 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici Madde 3 atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisine uygun olmayan karar düzeltme isteminin REDDİNE, aynı Kanunun 442/3. ve 4421 sayılı Kanunun 4/b-1 maddeleri gereğince takdiren 370,00TL para cezasının karar düzeltme isteyenlerden ayrı ayrı alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine, Harçlar Kanunu uyarınca eksik kalan 17,70TL harcın karar düzeltme talep edenlerden ayrı ayrı alınmasına, 05.02.2019 tarihinde ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
- ÖN SORUN YÖNÜNDEN-
Mahkemece “davanın reddine” dair verilen ilk karar, Özel Daire tarafından muris muvazaasının kanıtlandığı kabul edilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, yerel mahkemece bozma kararına uyularak davanın kabulüne dair verilen ikinci kararın temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece davalılar vekilinin sair temyiz itirazları reddedildikten sonra infaza elverişli hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle tekrar bozulmuş, davalılar vekilinin karar düzeltme istemi üzerine bu kez, davalı tarafından yargılama safahatında delil olarak dayanılmasına rağmen değerlendirip incelenmeyen 01.06.2001 tarihli "protokol" başlıklı belgenin irdelenip değerlendirilerek bir karar verilmesi gereğine işaretle değişik gerekçe ile yeniden oy çokluğu ile bozma kararı verilmiştir. Yerel Mahkemece, karar düzeltme istemi üzerine verilen bozma kararına da uyularak davanın reddine dair üçüncü kez karar verilmiş, davacılar vekilinin duruşma istekli temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan duruşmalı temyiz incelemesi sonucunda birinci bozma kararına uyulmakla davacılar yararına usuli kazanılmış hak oluşturmayacağına oy çokluğu ile karar verilerek işin esası yönünden de oy çokluğu ile yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir. Davacı taraf karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan karar düzeltme incelemesi sırasında Özel Dairenin birinci bozma kararının maddi hataya dayalı olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre yerel mahkeme tarafından ilk bozma kararına uyulmakla davacılar lehine usuli kazanılmış hak oluşup oluşmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
Usuli kazanılmış hak kavramı, kanunda düzenlenmemiş olmakla birlikte içtihadı birleştirme kararlarıyla usul hukuku alanındaki yerini almıştır.
Nitekim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, 1957/13 E., 1959/5 K. sayılı ve 4.2.1959 tarihli kararında, ".. temyizce bir kararın bozulması ve mahkemenin bozma kararına uyması halinde bozulan kararın bozma sebeplerinin şümulü dışında kalmış cihetlerinin kesinleşmiş sayılması, davaların uzamasını önlemek maksadıyle kabul edilmiş çok önemli bir usuli hükümdür..., .. bozma kararına mahkemece uyulmuş olması taraflardan birisi lehine usuli müktesep hak meydana getirir ki, bu hakkı ne mahkeme, ne de temyiz mahkemesi halele uğratabilir..." demek suretiyle bu hususu açıkça belirtmiş bulunduğu gibi, yine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu 1960/21 E., 1960/9 K. sayılı ve 9.5.1960 tarihli kararında da "…bir mahkemenin temyiz Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması usule uygun sayılamaz.., mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir, gerçekten, mahkemenin doğru bularak uyduğu veyahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava, usul ve kanuna uygun bir çığıra sokulmuş demektir. Buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması manasına gelir ki, böyle bir netice asla kabul edilemez. Bundan başka, mahkemenin bozma kararına uygun karar vermesine rağmen, Temyiz Dairesinin ilk bozmasıyla benimsenmiş olan kanuna veya usule ait hükümlere aykırı şekilde ikinci bir bozma kararı vermesi, usul hükümleriyle hedef tutulan istikrarı zedeler ve hatta kararlara karşı umumi güveni dahi sarsar…" denilmek suretiyle yine usuli kazanılmış hakkın mahkeme ve Yargıtayı ne derece bağlayıcı olduğu belirgin bir biçimde açıklanmıştır (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları, Hukuk Bölümü, Cilt V, 1981, sh. 123-125-220-223).
Yargıtay"ın İçtihadı Birleştirme kararları ile oluşturduğu usuli kazanılmış hakkın bazı istisnaları da bulunmaktadır.
1- Mahkemece Yargıtay bozma kararına uyulduktan sonra görülmekte olan davaya uygulama imkânı bulunan yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı çıkması,
2- Mahkemece bozmaya uyulmasından sonra, o konuda yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir kanun çıkması,
3- Bozmaya uyulmasından sonra, o konuda uygulanması gereken kanun hükmünün hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi ve iptal kararının yürürlüğe girmesi.
4- 04.02.1959 tarih ve 13/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı üzere hükmüne uyulan bozma kararından sonra görevine ilişkin yeni bir yasal düzenlemenin getirilmiş olması,
5- Kesin hükmün her safhada, bozmadan sonra da ileri sürülebileceğini ve bu bakımdan usuli kazanılmış hakkın istisnası olduğunu kabul edilmektedir.
6- Kamu düzeni ile ilgili hususlarda kazanılmış usuli kazanılmış haktan söz edilemez. (HGK. 17/12/1997 gün ve 1997/10-820 E., 1997/1074 K.)
7- Maddi hataya dayalı olan bir bozma kararına uyulmuş olması gibi hususlar sayılabilir.
Somut olayda davalılar tarafından sunulan cevap dilekçesinde davacılar murisi ... ve davalılardan ... imzalarını içerir “01.06.2001 tarihli protokol” başlıklı belgeye açıkça dayanıldığı ve protokol içeriğinin cevap dilekçesine aynen dercedildiği görülmüş olup, ayrıca davalıların temyize cevap dilekçesinde de protokol başlıklı belgenin değerlendirilmediğini beyan ettikleri açıkça anlaşılmaktadır.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2010/3405 E., 2010/4959 K. sayılı ilk bozma kararının son paragrafından bir önceki paragrafında “toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde” şeklinde açıklamalara yer verilmiş olması karşısında, artık protokolün davanın hiç bir aşamasında sehven değerlendirilmediği ve irdelenmediğine, bu hususun da maddi hata niteliğinde bulunduğuna dair kabul doğru değildir.
Bu açıklamalar karşısında Mahkemece, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğine işaret eden 28.04.2010 tarihli bozma kararına uyulmasına karar verilmekle, davacı taraf yararına usuli kazanılmış hak doğmuştur. Somut olayda Hukuk Genel Kurulunca karar düzeltme incelemesi sırasında Özel Dairenin birinci bozma kararın maddi hataya dayalı olduğu ve mahkeme tarafından bu bozma kararına uyulmasının davacı yararına usulü kazanılmış hak doğurmadığı yolundaki sayın çoğunluğun görüşüne yukarıda açıklanan nedenlerle katılamıyoruz.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.