Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/5
Karar No: 2019/56
Karar Tarihi: 31.01.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/5 Esas 2019/56 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/5 E.  ,  2019/56 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : İstanbul(Kapatılan) 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi


    Taraflar arasındaki “markanın hükümsüzlüğü” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul (Kapatılan) 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine dair verilen 03.07.2012 tarihli ve 2012/20 E., 2012/187 K. sayılı kararın davacı vekilince temyizi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin, 09.09.2013 tarihli, 2012/17120 E., 2013/15246 K. sayılı kararı ile:
    “…Davacı vekili; ""müvekkilinin 1982 yılından beri Karaman ve Kırklareli illerinde çikolata, gofret, bisküvi ve benzeri yaklaşık 400 çeşit gıda maddesi üretim ve satışı yaptığını, SARAY markasının  büyük yatırımlar sonucunda tanınmış hale geldiğini, davalının ise İtalya"da kurulu olduğunu, Türkiye"de TPE nezdinde 127133 no"lu ""Ferrrero Rocher + şekil"" ibareli marka tescilinin bulunduğunu ancak bu markayı emtia listesindeki mallar için kullanmadığını bu nedenle kullanılmayan mallar yönünden kısmi hükümsüzlüğün söz konusu olduğunu  iddia ederek 91/001167 no"lu markanın kısmen hükümsüzlüğünü ve sicilden terkinini verilecek kararın gazetede ilanını talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili; müvekkilinin ""Ferrero Rocher + Şekil markalı ürünlerinin Türkiye" de ve dünyanın pek çok ülkesinde 30 yılı aşkın süreden beri satıldığını, bu markanın müvekkili özdeşleştiğini, davacının iş bu davada hiç bir hukuki yararının bulunmadığını, FERRERO ROCHER markasının TPE nezdinde tescilli olmasından dolayı davacının herhangi bir zarar görmediğini, zarar görmesinin mümkün olmadığını, bu tescilin herhangi bir şekilde davacıyı etkilemediğini, davacının 556 sayılı  KHK anlamında zarar gören kişi olmadığını, hükümsüzlük talebinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, bu davanın salt müvekkili aleyhine muaraza yaratmak amacıyla açıldığını,  hükümsüzlük kararlarının ilan edilemeyeceğini, markanın kullanıldığını savunarak"  davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davalıya ait markanın davacı tarafından tescili, davalının mevcut marka tescilleri, davalıya ait markanın ayırt ediciliği, markanın davalının ticaret ünvanını kapsaması karşısında mümkün olmadığına göre davacının böyle bir markanın hükümsüz kılınmasında güncel bir hukuki menfaatiinin bulunmadığı, davalın markası hükümsüz kılınsa dahi davacının bu markayı kendi adına tescil ettiremeyeceği,ayrıca davalı markasının tescilinin davacıyı herhangi bir şekilde etkilediğinin de de ispat edilemediği dolayısıyla bu davada davacı tarafın, 556 sayılı KHK"nın 43. maddesi anlamında zarar gören kişi konumunda olmayıp işbu davayı açmakta davacının güncel bir hukuki yararının da bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
    556 sayılı KHK"nın 43.maddesi uyarınca ilgili herkes marka hükümsüzlüğü konusunda dava açma hakkına haizdir.Somut uyuşmazlıkta aynı sektörde çalışan davacı,davalının kullanmadığından bahisle marka hükümsüzlük talebinde bulunduğuna göre KHK"nın öngördüğü ilgili sıfatını haizdir. Aynı ibarenin marka olarak alınıp alınamayacağı hususu davanın reddine gerekçe yapılamaz.Bu itibarla mahkemece işin esası incelenerek neticesine göre karar vermek gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.…”
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Davacı vekili, müvekkilinin 1982 yılından itibaren Karaman ve Kırklareli illerinde çikolata, gofret, bisküvi ve benzeri yaklaşık dört yüz çeşit kadar gıda maddesinin üretimi ve satışı işiyle iştigal ettiğini ve markasının  büyük yatırımlar sonucunda tanınmış hâle geldiğini, 127133 (91/001167) sayılı “Ferrero Rocher + şekil” ibareli markanın davalı şirket adına Türk Patent Enstitüsü (TPE) nezdinde tescil edilmiş olduğunu, ancak davalının bu markayı emtia listesindeki tüm mallar için kullanmadığını ileri sürerek, davalı markasının kullanılmayan emtialar yönünden kısmen hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, müvekkilinin “Ferrero Rocher + şekil” markalı ürünlerinin Türkiye’de ve dünyanın pek çok ülkesinde otuz yılı aşkın süredir satıldığını, davacının eldeki davayı açmakta hiçbir hukuki yararının bulunmadığını, hükümsüzlük talebinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Yerel Mahkemece, davalının mevcut marka tescilleri, davalıya ait markanın ayırt ediciliği, markanın davalının ticaret unvanını kapsaması karşısında davacının böyle bir markanın hükümsüz kılınmasında güncel bir hukuki menfaatinin bulunmadığı, davalın markası hükümsüz kılınsa dahi davacının bu markayı kendi adına tescil ettiremeyeceği, davalı markasının tescilinin davacıyı ne şekilde etkilediğinin de ispat edilemediği, davacı tarafın 556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname (556 sayılı KHK)’nin 43’üncü maddesi anlamında zarar gören kişi konumunda olmadığı gerekçesiyle, hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece karar başlığında yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, aynı sektörde çalışan davacının, davalının kullanmadığından bahisle marka hükümsüzlük talebinde bulunduğu davada 556 sayılı KHK’nın 43’üncü maddesinin öngördüğü taraf sıfatını haiz olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Eldeki uyuşmazlıkta öncelikle hukuki yarar kavramı üzerinde durulması gerekir.
    Medeni Usul Hukukunda hukuki yarar, mahkemede bir davanın açılabilmesi için, davacının bu davayı açmakta ve mahkemeden hukuksal korunma istemekte bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilke anlamına gelir. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalıdır.
    Öte yandan bu yararın "hukuki ve meşru", "doğrudan ve kişisel", "doğmuş ve güncel" olması da gerekir (Hanağası, E.: Davada Menfaat, Ankara 2009, s.135).
    Hukuki yarar dava şartlarından olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’ nun 114’üncü maddesine göre, davacının dava açmakta hukuken korunmaya değer bir yararının bulunması gerekir. Bu şart, dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan olumlu dava şartları arasında sayılmaktadır. Bu nedenle menfaate, davanın dinlenebilmesi (mesmu olması, kabule şayan olması) şartı da denilmektedir (Hanağası, s.19-21).
    Bir davada, menfaat (hukuki yarar) ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olacağı her türlü duraksamadan uzaktır.
    Bu ilkeden hareketle bir davada hukuki menfaatin bulunup bulunmadığı mahkemece, tarafların dava dosyasına sunduğu deliller, olay veya olgular çerçevesinde yargılamanın her aşamasında ve kendiliğinden gözetilmelidir. Böylelikle kişilerin haksız davalar açmak suretiyle dava hakkını kötüye kullanmasına karşı bir güvence de sağlanmış olmaktadır (Pekcanıtez, H.: Medeni Usul Hukuku, C.II, 15. b., İstanbul 2017, s.946-949).
    Bu aşamada “hukuki yarar” kavramının “marka hükümsüzlük” davasındaki yansıması da irdelenmelidir.
    Eldeki dayaya, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan Mülga 556 sayılı KHK’nin hükümlerinin uygulanması gerekir.
    556 sayılı KHK’nın “Hükümsüzlük Talebi” başlıklı 43’üncü maddesi;
    “Markanın hükümsüzlüğünü, ilgili mahkemeden, zarar gören kişiler, Cumhuriyet savcıları veya ilgili resmi makamlar isteyebilir” şeklindedir.
    Maddede belirtilen “zarar gören kişi”, zarara uğrayan veya uğrama tehlikesi altında bulunan, ya da söz konusu işareti kullanabilme olanağı haksız bir biçimde kısıtlanan yahut kısıtlanma tehlikesi altında olan herhangi bir gerçek veya tüzel kişidir. Bu hükme göre “zarar” haksız fiil veya sözleşme hukuku anlamında değildir. Kastedilen, bir gerçek ya da tüzel kişinin menfaatlerinin 556 sayılı KHK’nın 7’nci ve 8’inci maddelerine göre tescili mümkün olmayan bir işaretin kısmen veya tamamen bir şahıs tarafından kendi adına tescil ettirilmesi suretiyle zedelenmesi, bir markanın beş yılı aşan bir süreden beri kullanılmaması yoluyla o işaretin serbest kullanımının kısıtlanması veya serbest bir sözcüğün bir kişinin inhisarına verilmesidir (Tekinalp, Ü.: Fikrî Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 474).
    Zarar gören kişinin mutlaka tescilli marka sahibi olması gerekmez. Menfaatlerinin zedelenmesi kaydıyla 556 Sayılı KHK’nin kendisine koruma sağladığı herkes dava açabilir.
    Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuku Genel Kurulunun 19.10.2011 tarihli ve 2011/11-529 E. ve 2011/643 K. sayılı kararında da yer verilmiştir.
    Diğer taraftan kullanmama nedeniyle hükümsüzlük davalarında uygulanabilecek yasal düzenleme bulunup bulunmadığının tespit edilmesinde yarar vardır.
    Mülga 556 sayılı KHK’nın tescilli markanın kullanılması ve kullanılmamasına bağlanan sonuçlar iki ayrı hükümde yer almaktaydı. Bunlardan biri, markanın kullanılması başlığı altında yer alan ve markayı kullanma sayılan hâller ile buna aykırılık hâlinde markanın iptalini düzenleyen KHK’nın 14’üncü maddesi, diğeri de 14’üncü maddede belirtilen şekilde kullanılmayan markanın hükümsüzlüğüne karar verilebileceğini düzenleyen 42/1-c maddesidir. Ne var ki, Yerel Mahkeme kararının kesinleşmesinden önce KHK’nın 42/1-c maddesi Anayasa Mahkemesinin 09.04.2014 tarihli ve 2013/147 E., 2014/75 K. sayılı kararı ile, 556 sayılı KHK’nın 14’üncü maddesi ise Anayasa Mahkemesinin 14.12.2016 tarihli, 2016-148/189 E.-K. sayılı kararı iptal edilmiş olup, iptal kararları sırasıyla 24.07.2014 ve 06.01.2017 tarihlerinde Resmî Gazate’de yayımlanmıştır.
    Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
    Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33’üncü maddesinde yer alan “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
    Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.04.2015 tarihli, 2013/1-2153 E., 2015/1136 K. sayılı kararı sayılı kararında da yer verilmiştir.
    Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davalı şirket ile aynı sektörde çalışan davacının davalının markasını tescil edildiği bir kısım sınıflar bakımından kullanmadığından bahisle marka hükümsüzlük talep etmesinin mümkün olduğu, zira davacının eldeki davada 556 sayılı KHK"nın 43’üncü maddesi anlamında “zarar gören kişi” sıfatını haiz olduğu ve dolayısıyla hukuki yararının bulunduğu açıktır. Bu nedenle mahkemenin davacının eldeki davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığına dair gerekçesi yerinde değildir. Ne var ki, yukarıda bahsedilen Anayasa Mahkemesinin iptal kararları sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanmasının zorunlu olduğu, öte yandan Anayasa’nın 153’üncü maddesine göre iptal kararı geriye yürümez ise de 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptalin kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği ve henüz anlaşmazlık hâli devam ediyorsa iptalin kapsamına girdiği gözetildiğinde, davacının eldeki kullanmama nedeniyle marka hükümsüzlüğü davasında hukuki yararı kalmamıştır. Yerel mahkemece verilen direnme kararı gerekçesi itibariyle hatalı ise de, sonucu itibariyle doğru olan direnme kararının belirtilen değişik gerekçe ile onanması gerekir.
    Sonuç itibariyle, direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı onanmasına karar vermek gerekmiştir.
    SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilâm harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına, 6100 sayılı HMK"nın Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440’ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 31.01.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi