Esas No: 2017/1005
Karar No: 2019/55
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1005 Esas 2019/55 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Anadolu 17. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.02.2014 tarihli ve 2013/223 E., 2014/81 K. sayılı karar taraf vekillerinin temyizi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 02.03.2015 tarihli ve 2014/10196 E., 2015/3165 K. sayılı kararı ile onanmış, bu karara karşı davacı vekilince karar düzeltme yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 03.07.2015 tarihli, 2015/6587 E., 2015/12424 K. sayılı kararı ile:
“...Davacı vekili dilekçesinde, müvekkili olan davacı ile davalı arasında 2.3.2006 tarihinde yapılan adi yazılı sözleşme ile davalının hissedar olduğu taşınmazdaki hissesini davacının satın aldığını, satış bedeli olarak da 58.000 YTL"nin peşin olarak davalı tarafa ödendiğini, davalı tarafından tapuda satış işlemlerini yapmak üzere, dava dışı 3. kişiye vekaletname verildiğini, vekaletnamede taşınmazın pafta numarasının yanlış yazılması nedeni ile satış işleminin gerçekleşemediğini, davalının da vekilini vekaletten azlettiğini, davacı tarafından davalıya gönderilen ihtarname ile 3. kişiye satış işlemlerini yapması konusunda yeniden vekaletname verilmesinin istenildiğini, ancak davalının satış işlemleri için yeni bir vekaletname vermediği gibi, aldığı satış bedelini de iade etmediğini, ödenen bedelin iadesi amacı ile davalı aleyhine icra takibi yaptıklarını, davalının da bu takibe itirazda bulunduğunu beyan ederek, itirazın iptaline ve inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı taraf savunmasında, davacı ile aralarında taşınmaz satışı konusunda sözleşme yaptıklarını, ancak satış bedelinin davacının iddia ettiği gibi 58.000 TL olmadığını, bu bedelin sözleşmenin sonuna sonradan eklendiğini, davacıdan tahsil edilen bedelin 8333 TL olduğunu beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 12.499,50TL ana para ve 590,60TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 13.090,10 TL üzerinden itirazın iptaline takibin devamına, anaparaya takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, davacının inkar tazminatı isteğinin işin yargılamayı gerektirdiği nedeni ile reddine,davalının kötü niyet tazminatı isteğinin reddine, karar verilmiş, verilen bu kararın süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 2.3.2015 gün, 2013/223 E. Ve 2014/81 K. Sayılı kararı ile Onanmasına karar verilmiş, onama kararına karşı da, süresi içinde davacı vekili tarafından karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.
Dava konusu uyuşmazlık, geçersiz taşınmaz satışından kaynaklı olarak ödenen satış bedelinin, sebepsiz zenginleşme kurallarına göre iadesi talebinden kaynaklanmaktadır.
Kural olarak tapulu taşınmazın satışına ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığı sürece geçersizdir. (TMK"nın 706, BK"nın 213, Tapu Kanunu"nun 26 ve Noterlik Kanunu"nun 60.maddesi) Geçersiz olduğu için de taraflarına hak ve borç doğurmaz. Ancak taraflar verdiklerini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebilirler. Zira; haklı bir sebep olmaksızın başkası zararına mal edinen kimse onu iade ile yükümlüdür.Somut olayda da, taraflar arasındaki taşınmaz satışına ilişkin sözleşme resmi şekilde yapılmadığı için, geçerli olmadığından, tarafların bu geçersiz sözleşme gereğince birbirlerine verdiklerini iade ile yükümlü olmaları asıldır.
Taraflar arasında "Senet Anlaşması" adı altında düzenlenen 02.03.2006 tarihli belgedeki imzanın davalıya ait olduğu ve davalıya ait taşınmazın davacıya satıldığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, geçersiz satış sözleşmesi gereğince ödenen bedelin miktarı konusundadır.
02.03.2006 tarihli "Satış Anlaşması" başlıklı belgede satış bedeli 58.000 TL olarak yazıldığından, bu miktarın sonradan yazıldığının veya gerçek bedeli yansıtmadığının ispat yükü sözleşmenin aksini iddia eden davalıya aittir.
TMK"nun 6.maddesinde "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür", HMK"nun 190.maddesinde "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."
Dava konusu belgede yazılı olan bedel dışında, davacı tarafından daha az satış bedelinin ödendiğini iddia eden davalı, bu iddiasını ve iddia ettiği satış bedelini ispat ile yükümlüdür.
Bu durumda, mahkemece; davalıya sözleşmenin aslını ve bedel iddiası ile ilgili delillerini ibraz etmesi için mehil verilip, ibraz edilecek delillerin incelenerek, gerekirse davalının cevap dilekçesinde "yemin" deliline dayanması nedeniyle davalının bu konuda davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılarak oluşacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Yukarıda anlatılanlar ışığında yapılacak inceleme ile taraflarca isbat edilecek satış bedeli miktarına ve sonucuna göre davacının diğer temyiz itirazları değerlendirilebileceğinden, bozma nedenine göre, davacının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir...”
gerekçesiylebozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalının murislerinden intikal eden tapuda kayıtlı taşınmazdaki hissesini müvekkiline 02.03.2006 tarihli adi yazılı satış sözleşmesi ile 58.000TL karşılığında satmış ve satış bedelini müvekkilinden peşin ve nakit olarak almış olduğunu, satış konusu bu taşınmazla ilgili tapuda gerekli işlemleri yapmak üzere müvekkilinin arkadaşı Arif Ünal’a verilen vekâletnamede ve adi yazılı satış sözleşmesinde taşınmazın pafta numarasını 11 yerine yanlışlıkla 12 olarak bildirildiğinden ve bu paftada böyle bir taşınmaz bulunmadığından davalının vekâlet vermiş olduğu Arif Ünal’ın tapuda hiçbir işlem yapamadığını, davalının Arif Ünal’ı vekillikten azlettiğini, davalıya da doğru olan pafta numarası ile yeniden vekâletname vermesinin ihtarname ile bildirildiğini, ancak davalının vekâletname vermediği gibi, satış bedeli olarak almış olduğu parayı da iade etmediğini, satış bedelinin tahsili amacıyla davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, ancak davalının icra takibine kötü niyetle ve haksız olarak itiraz ederek takibin durduğunu ileri sürerek, icra takibine vaki itirazın iptaline, davalının alacağın %20’si oranında icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davacı ile aralarında taşınmaz satışı konusunda sözleşme yaptıklarını, ancak satış bedelinin davacının iddia ettiği gibi 58.000TL olmadığını, bu bedelin sözleşmenin sonuna sonradan eklendiğini savunarak haksız davanın reddine ve davacının %20 oranında kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini istemiş; yargılama sırasında yazılı beyanıyla senetteki bedelin 8.333TL olduğunu bildirmiştir.
Yerel Mahkemece uyuşmazlığın, senette ödenen paranın 8.333TL mi yoksa 58.000TL mi olduğu noktasında toplandığını, davacı tarafa yemin teklifine hakkı bulunduğunun hatırlatıldığı, davacının bu hakkını kullanmadığı bu nedenle senet metninin davalının kabulü gibi 8.333TL üzerinden tanzim edildiğinin kabul edilmesi gerektiği, kamulaştırma raporlarının bu aşamada rayiç bedele ilişkin olması sebebi ile dikkate alınamayacağı, tarafların karşılıklı tazminat isteklerinin ise işin yargılamayı gerektirdiği gerekçeleriyle davanın kısmen kabulü ile, asıl alacak 12.499,50TL, işlemiş faiz 590,60TL olmak üzere toplam 13.090,10TL üzerinden itirazın iptaline, takibin devamına, ana paraya takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, davacının icra inkâr tazminatı istemi ile davalının kötü niyet tazminatı isteminin reddine ve fazlaya ilişkin istemlerin reddine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, önce Özel Dairece onanmış; daha sonra davacı vekilinin karar düzeltme talebinde bulunması üzerine onama ilamı kaldırılarak yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle karar bozulmuştur.
Bozma kararına karşı yerel mahkemece, ilk karar gerekçeleri tekrar edilmek suretiyle ispat külfetinin yer değiştirmesinin olanaklı bulunmadığı, TMK’nın 6’ncı maddesi gereğince verdiği paranın miktarını ispatlayacak kişinin davacı taraf olduğu şeklindeki ek gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 02.03.2006 tarihli adi yazılı satış sözleşmesinde yer alan bedelin aksini ispat etme yükünün hangi tarafa ait olduğu, senette yazılı olan para miktarının sonradan ilave edilip edilmediği ve bunun ispat yüküne etkisi; ispat yükünün sözleşmedeki miktarın aksini savunan davalıya ait olduğu kabul edilirse sözleşmenin aslını ibraz etmesi ve bedel savunmasına ilişkin delillerini sunması için mehil verilerek, cevap dilekçesinde yemin deliline dayanması nedeniyle davalıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılmasına gerek olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde ispat ve ispat yükü kavramlarının kısaca açıklanması yerinde olacaktır.
İspat; davaya konu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddî hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur. İşte davaya konu hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001,6. b., 2.c., s. 1966 ).
Hâkim, davada hangi çekişmeli vakıanın ispat edilmesi gerektiğini tespit ettikten sonra bu vakıaların kimin tarafından ispat edilmesi sorusu ile karşılaşır; buna da ispat yükü denir.
İspat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer ve yeri gelmişken belirtmek gerekir ki; kendisine ispat yükü düşen taraf için bu bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür (külfettir). Zira taraf kendisi tarafından ispatı gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (yükümlülük). Bilâkis, kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır; mesela, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getiremeyen taraf davacı ise, davasını ispat edememiş sayılır ve dava bu sebeple reddedilir (Kuru, s.1972).
Konu ile ilgili genel kural 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 6"ncı maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür”.
Yine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)"nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190’ıncı maddesinin birinci bendi:
“(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir”.
Hükmünü içermektedir.
Nitekim aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.04.2018 tarihli ve 2017/13-619 E., 2018/919 K. sayılı kararında belirtilmiştir.
Uyuşmazlığın temeli tapuya kayıtlı bir taşınmazın taraflarca adi yazılı sözleşme ile satışına dayanmakta olup, kural olarak tapulu taşınmazın satışına ilişkin sözleşmeler resmî şekilde yapılmadıkları sürece geçersizdir (TMK’nın 706., 818 sayılı Mülga Borçlar Kanunu (BK)’nun 213., Tapu Kanunu’nun 26. ve Noterlik Kanunu’nun 60. maddesi). Geçersiz olduğu için de taraflarına hak ve borç doğurmaz. 818 sayılı BK’nın 61 vd. maddeleri gereğince haklı bir sebep olmaksızın başkası zararına mal edinen kimse onu iade ile yükümlü olduğundan taraflar ancak verdiklerini sebepsiz zenginleşme kuralları gereğince geri isteyebilirler.
Açıklanan bu maddi hukuk kuralları, somut olay ortaya konularak değerlendirildiğinde;
Taraflar arasında 02.03.2006 tarihli “Satış Anlaşması” başlıklı belge altındaki imzanın davalıya ait olduğu ve bu sözleşme ile davalıya ait taşınmazın davacıya satılmak istendiği konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, geçersiz satış sözleşmesi gereğince ödenen bedelin miktarının ne olduğu hususunda ispat yükünün hangi tarafta bulunduğu noktasında toplanmaktadır. Davacı vekili 03.10.2013 tarihli duruşmadaki beyanında, davalı vekilinin ikinci cevabında davalı ...’ya ödenen paranın 8.000 küsur TL olduğunun belirtildiğini, bu bedelin denkleştirilmesini veya dava konusu taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin olarak açılan davalarda belirlenen emsallerin dikkate alınabileceğini bildirmiştir. Yine, 12.11.2013 tarihli duruşmada davacı vekili “Artık karşı tarafla çatışma noktamız.....’nin aldığını kabul ettiği 8.000 küsur TL"nin dava takip tarihine kadarki denkleştirici adalet kuralları gereğince edeceği tutarın hesaplanmasıdır. Esasen talebimiz 58.000TL ödediğimizdir. Çünkü miktar hanesi boş bir adi yazılı belge imzalayan davalı bunun miktar hanesinin aleyhine doldurulacağını bilebilecek durumdadır. Karşı taraf öyle savunuyor, miktar hanesinin sonradan doldurulduğunu yazıyor” şeklinde beyanda bulunmuştur. Mahkemenin yemin teklifinde bulunma hakkını hatırlatması üzerine vermiş olduğu 18.11.2013 tarihli yazılı beyanında ise, satış bedeli hanesi boş olan bir senedi davacıya veren davalı satıcının bu belge üzerine kendisini zarara uğratacak mahiyette ilaveler yapılabileceğini bilmesi gerektiği açığa imza atılmak suretiyle düzenlenen adi satış sözleşmesinin anlaşmaya aykırı doldurulduğu ispat edilmedikçe geçerli bulunduğu, davalı yanın varlığı ve imzası inkâr edilmemiş adi satış sözleşmesi ile bağlı ve sorumlu olduğundan müvekkilinin davalıya yemin teklif etmediğini, davalı vekili ise müvekkilinin almış olduğu satış bedelinin 8.333TL olduğunu ve satış anlaşmasında yazılı olan 58.000TL bedelin anlaşmaya sonradan eklendiğini, sonradan eklenen bu bedele muvafakatlerinin bulunmadığını beyan etmiştir.
Davalı taraf beyanları ile davacı vekilinin çelişkili ifadeleri esas alındığında “Satış Anlaşması” adıyla düzenlenen belgede yer alan “Not: Aldığım bedel 58.000 YTL” şeklindeki ibarenin anlaşmaya sonradan eklendiği, anlaşma metni içinde yer alan ve güven duyulan herhangi bir satış bedelinden bahsetmenin mümkün olmadığı, satış anlaşmasında yer alan imzanın beyaza imza (açığa imza) olarak kabul edilemeyeceği, zira senedin tamamlanmış sayıldığını söyleyebilmek için kurucu bir unsur olan imzanın senet metni oluşturulmadan da atılması hâlinde “beyaza imza” dan söz etmek gerekeceği (Yavaş, M.: Senetle İspat ve Senede Karşı Senetle İspat Kuralları ile Bu Kuralların İstisnaları), ancak somut uyuşmazlıkta senet metninin oluşturulduktan sonra davalı tarafça imzalandığının sabit olduğu, Özel Daire bozma kararında belirtildiği şekilde ispat külfetinin yer değiştirmesi olanaklı bulunmadığından TMK’nın 6’ncı ve HMK’nın 190’ıncı maddeleri gereğince verdiği paranın miktarını ispatlayacak kişinin davacı taraf olduğu kuşkusuzdur.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davalının satış anlaşması başlıklı belgenin içeriğini ve belgede yer alan imzasını kabul ettiği, tarafların anlaşma imzalanırken satış konusu taşınmazın değerini bilmediklerinden o an miktar yazmadıkları, ancak anlaşmada “Aşağıdaki bedelleri alarak bugünkü vaziyeti ile sattık…hisselerimizin bedellerini nakden ve tamamen aldık” cümlesi ile de bedelin davacı tarafça sonradan doldurulabileceğinin davalı tarafından kabul edildiği, adi yazılı satış sözleşmesinde yer alan bu bedelin aksini ispat etme yükünün TMK’nın 6’ncı ve HMK’nın 190’ıncı maddeleri davalıya ait olduğu, bu nedenle Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca, yerel mahkemece ispat yükünün davacı tarafta olduğuna dair verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
Ne var ki, bozma nedenine göre davanın esasına yönelik davacı vekilinin diğer temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan gerekçelerle direnme kararı yerinde olup; davacı vekilinin işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için, dosyanın 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440’ıncı maddesine göre kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 31.01.2019 tarihinde ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan itirazın iptaline ilişkindir.
Davacı, taraflar arasında yapılan adi nitelikte (geçersiz) taşınmaz satış sözleşmesi gereğince davalıya ödediği 58.000TL"nin tahsili amacıyla icra takibine girişmiş, davalı ise alınan bedelin 8.333TL olduğunu ancak bunu ödeyeceğini savunmuştur.
Sayın çoğunluk ile aramızda çıkan uyuşmazlık, davanın dayanağı “satış anlaşması” nedeniyle ispat külfetinin kime düştüğü hususundadır.
Bilindiği üzere ispat yükü TMK 6. maddede ve HMK 190. maddelerinde düzenlenmiştir.
“Müddei iddiasını ispatla mükelleftir” genel kuralı ifade eder. Diğer yandan bir belgenin aksini iddia eden bunu ispat etmekle yükümlüdür.
Somut olayda davanın dayanağını teşkil eden belgenin içeriğine taraflarca itiraz edilmemiştir. Davalının itirazı belgeye sonradan eklenen “Aldığım bedel 58.000YTL” ibaresinedir. Belge içeriğine baktığımızda “aşağıdaki bedelleri alarak ...hisselerimizin bedellerini nakten ve tamamen aldık.” ifadelerini içerdiği görülmektedir. Belgenin altı davalı tarafından imzalanmıştır. Belge içeriğine göre kaç para aldığını belgeye yazmak imzalayanın sorumluluğundadır. Ancak bu sorumluluğun yerine getirilmemesi diğer tarafa istediği bedeli yazma hakkı vermez. “Aldığım bedel 58.000YTL” ifadesinin yazı karakteri ve mürekkep rengi, bu eklemenin paraf edilmemiş olması nedeniyle bu ibarenin sonradan yazıldığı anlaşılmaktadır. Ne var ki bu ibarenin sonradan yazıldığının (eklendiğinin) kabul edilmiş olması belge içeriğini geçersiz kılmaz. Belge içeriğinde taşınmaz bedelinin nakten ve tamamen alındığı beyanı davalı tarafından imzalanmıştır. Bu nedenle içeriğin doğru olmadığını davalı iddia ettiğine göre bu husustaki ispat külfeti de davalıya düşecektir.
Yapılması gereken satış anlaşmasının yapıldığı tarihte davalının hissesine düşen taşınmaz bedelinin ne olduğunun tespitinden ibarettir. Ne var ki bu yöne gidilmemiş, davalının kabul ettiği 8.333TL"nin güncellenmesi yoluna gidilmiştir. Davalının belirttiği bedelin kabulü yoluna gidilmesi hâlinde, davalının hiç bir bedel almadığını veya çok cüzi bir bedel aldığını savunması durumunda bunun da kabulü sonucunu doğurur ki bu durumda itiraz edilmeyen altı imzalanan belge içeriğine itibar edilmemesi, nihayetinde de belgenin yok hükmünde sayılmasına sebep olur ki bunun kabulü mümkün değildir.
Davacı vekilinin yargılama aşamasında “karşı tarafla çatışma noktamız....."nin aldığını kabul ettiği 8.000 küsür TL"nin dava takip tarihine kadar ki denkleştirici adalet kuralları gereğince edeceği tutarın hesaplanmasıdır. Esasen talebimiz 58.000TL ödediğimizdir.” şeklindeki beyanı asıl talebinden vazgeçtiğini göstermeye yeterli değildir. Nitekim davacı vekili bu hususu temyiz sebebi yapmıştır.
Sonuç itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık davanın dayanağı olan belge nedeniyle ispat külfetinin kime düştüğü noktasındadır. Davacı 58.000TL ödediğini ispat edemediği gibi davalı da 8.333TL aldığını ispat edememiştir. Bu durumda uyuşmazlık inkar edilmeyen belge içeriğine göre çözülmelidir. Belge içeriğinin aksini iddia eden davalı ispat külfeti altındadır. Mahkemece taşınmazın anlaşma tarihindeki rayiç bedeli tespit edildikten sonra bu bedel üzerinden uyarlama yapılarak bu oranda talebin kabulü yoluna gidilmelidir. Davalı rayiç bedelden daha azını aldığını iddia ettiğine göre bunu ispat etmelidir. Ancak sonradan eklendiği açık olan 58.000TL"ye ilişkin beyanın kabulü mümkün bulunmadığından bu hususun ispatı ise davacıya düşmektedir.
Açıklanan bu nedenlerle Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin bozmaya ilişkin görüşünün doğru olduğu kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun onama yönündeki görüşüne katılmıyorum.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.