Hukuk Genel Kurulu 2018/1064 E. , 2019/54 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tazminat ve cezai şart” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 4. Tüketici Mahkemesince davanın kısmen dava şartı (sıfat) yokluğundan reddine, kısmen kabulüne dair verilen 21.12.2011 tarih ve 2010/792 E., 2011/1120 K. sayılı karar her iki taraf vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 04.07.2012 tarih ve 2012/11257 E., 2012/17407 K. sayılı kararı ile;
“...Davacı, davalı Laçin şirketi tarafından yapımı üstlenilen inşaatlardan 140.000,00 TL karşılığı bir bağımsız bölüm satın aldığını, satış bedelinin bir kısmını peşin bir kısmını ise diğer davalı ..."tan kullandığı bağlı kredi ile ödediğini, ancak dairenin eksik ve geç teslim edildiğini halen de inşaatın bitmemiş olduğunu ileri sürerek, ortak alanlardaki ve bağımsız bölümdeki eksik işlerin tamamlattırılması için makul bir süre verilmesine, tamamlanmaması halinde şimdilik 1.500,00 TL tazminatın davalılardan tahsiline, satış sözleşmesi uyarınca konut geç teslim edildiğinden raiç kira bedelinin davalı Laçin şirketinden tahsilini, istemiştir.
Davalılar, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davacının Borçlar Kanunu 358/2 maddesine göre açtığı nama ifaya izin davasının usulden reddine, davacının kira ve ceza-i şarta ilişkin davasının kabulüne karar verilmiş, verilen karar davacı ve davalı Laçin A.Ş tarafından temyiz edilmiştir.
1- Davacının dava dilekçesi ile davalı şirketten satın aldığı bağımsız bölümün eksik teslim edilmesi nedeniyle ortak alanlardaki ve bağımsız bölümdeki bu eksiklerin tamamlattırılmasına ilişkin nama ifaya izin talebini 21.06.2011 havale tarihli ıslah dilekçesi ile eksik imalat nedeniyle tazminat talebine dönüştürdüğü gözönüne alınarak sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2- Davacının, davalı Laçin şirketi ile aralarında akdedilen taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin 7. maddesinde düzenlenen ceza-i şart ve kira kaybının davalı Laçin şirketinden tahsilini istediği, bu kalemler yönünden ne dava dilekçesinde nede ıslah dilekçesinde davalı ..."tan herhangi bir talebinin olmadığı gözönüne alınarak mahkemece, bu talepler yönünden davalı ..."ın sorumlu tutulmaması gerekirken ve ayrıca davacı ile Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/30 D.iş sayılı dosyası ile tespit yaptıran kişilerin adedi nazara alındığında tüm tespit masraflarının davacıya iadesi yanlış olup, mahkemece tespit isteyenlerin sayısı nazara alınarak hesaplanıp bu meblağ üzerinden hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
3-Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir...”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDENLER: 1- Davacı vekili
2- Davalı .... vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, satın alınan maldaki eksik imalatın giderilmesi, geç teslim nedeniyle uğranılan kira kaybının tazmini ve cezai şartın tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının nama ifaya izin talebinde bulunmak için davada sıfatının bulunmadığı gerekçesi ile eksik ifa iddiası yönünden dava şartı yokluğundan davanın reddine, cezai şart ve kira kaybı tazminatı yönünden davanın kabulü ile hükmolunan miktarın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyiz itirazları üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda karar başlığında yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece bozma kararının birinci bendi yönünden direnme, ikinci bendi yönünden bozmaya uyma yönünde karar verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili ve davalı .... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde işin esasının incelenmesinden önce, yerel mahkemece Özel Daire bozma kararının ikinci bendine uyulduğunun kısa kararda belirtilmesine rağmen, bozma kararının ikinci bendindeki cezai şart ve kira kaybı tazminatı yönünden davalı bankaya yöneltilmiş bir talebin bulunmadığı gözetilerek bankanın diğer davalı ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumluluğuna hükmedilemeyeceği gerekçesinin aksine, yalnızca tespit masrafı ile ilgili bozma nedenine uyularak tekrar bankanın sorumluluğu yönünde hüküm tesis edilmiş olmasının, kararın usul yönünden bozulmasını gerektirir çelişki oluşturup oluşturmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294. maddesinin 3. fıkrasında “hükmün tefhimi her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir. Ayrıca mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı Kanun’un 297. maddesinde belirtilmiş olup buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Bu durum yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilâflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, yerel mahkemelerin direnme kararları da bir davayı sona erdiren (nihai) temyizi mümkün olan son kararlardan olup; mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar ise, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olmaktadır.
Bu nedenle, bir davanın taraflarının o dava yönünden, mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan direnme ya da uyma kararının bulunması zorunludur.
Direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine yerel mahkemelerce verilmiş direnme kararlarına münhasır olduğundan inceleme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti ile uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararları ile sonuçta hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki, bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
Bu genel açıklamaların ışığında somut uyuşmazlıktaki ön sorun değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece Özel Daire bozma kararının ikinci bendi yönünden uyma kararı verilmişken, bu bentte işaret edilen cezai şart ve geç teslim nedeniyle tazminat istemleri yönünden davalı bankanın sorumluluğuna gidilemeyeceği hususuna aykırı şekilde, eylemli direnilmiş gibi ilk karar ile aynı hükmün tesis edilmiş olması, gerekçe içerisinde de bu yöne direnildiğine dair hiçbir açıklama bulunmaması hükmü kendi içinde muğlak ve çelişkili kılar. Bu hâlde yapılacak iş; tarafların bozmaya karşı beyanlarının tespitinden sonra Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış haklar da göz önünde bulundurularak hangi bozma nedenine hangi gerekçeyle direnildiği ya da uyulduğunun gösterilmesi ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulmasıdır.
Direnme kararı bu usuli nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç: Direnme kararının yukarıda gösterilen usuli nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının davalı ...."ye geri verilmesine, bozma nedenine göre işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 31.01.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.