5. Ceza Dairesi 2014/719 E. , 2016/3800 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Tefecilik, yalan tanıklığa azmettirme (sanık ... hakkında), yalan tanıklık (sanıklar ... ve ... haklarında)
HÜKÜM : Mahkumiyet
Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
Sanıklar ... ve ... hakkında yalan tanıklık suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Yalan tanıklıkta bulunduğu Mahkemede verilen hükümle birlikte suç duyurusunda bulunulması üzerine yapılan soruşturmada suçunu ikrar etmesi karşısında TCK"nın 274/2. maddesinin uygulanma şartı bulunmadığından bu hususta sanık ... hakkında bozma isteyen tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiş, sanıklar hakkında TCK"nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı Kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen sanıkların temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükümlerin ONANMASINA,
Sanık ... hakkında kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yalan tanıklığa azmettirme suçundan kurulan hükümlere yönelik yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanığın ... Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan tasarrufun iptali davasının lehine sonuçlanmasını temin maksadıyla yalan tanıklık yapmaları hususunda sanıklar ... ve ..."yu azmettirmek ve farklı celselerde tanıklık yapmalarını sağlamak şeklinde gerçekleştirdiği kabul edilen eylemlerini bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlediği anlaşılmasına rağmen suç kastının nasıl yenilendiği ve eylemlerin neden bağımsız suç teşkil ettiği gerekçeleriyle karar yerinde gösterilmeden yalan tanıklık suçundan iki ayrı mahkumiyet hükmü kurulması,
Tefecilik suçunun, 765 sayılı TCK"nın yürürlükte olduğu dönemde, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03/07/1995 tarih ve 1995/207-236 sayılı Kararında da belirtildiği üzere birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir şekilde faiz karşılığı ödünç para vermek suretiyle çıkar sağlanması, başka bir anlatımla ödünç para verme işinin meslek haline dönüştürülmesi durumunda oluştuğu, suçun yaptırımının ise 2279 sayılı Yasanın 17. maddesinde düzenlendiği,
01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK"nın 241. maddesinde ise atılı suçun; “Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi,...” biçiminde tanımlandığı, bu düzenlemeye göre suçun oluşması için sanığın yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi yeterli olup, bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin öneminin bulunmadığı, tefecilik suçunun ekonomi, sanayi ve ticarete ilişkin suçlar bölümü içerisinde yer aldığı, bu bölümün de topluma karşı suçlar kısmı içinde bulunduğu, 5237 sayılı Yasanın 43/1. maddesi, suçun mağdurunun aynı kişi olmasını suçun zorunlu unsuru haline getirmiş iken, 08/07/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanunun 6. maddesi ile anılan madde ve fıkraya eklenen “Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” hükmü ile zincirleme suçun kapsamının genişletildiği ve mağduru aynı kişi olsun ya da olmasın maddenin son fıkrasındaki istisnalar dışındaki tüm suçlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının mümkün hale getirildiği, bu nedenle suçun temadi ettiğinden ve birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin tek suç oluşturduğundan bahsedilemeyeceği, ancak suçun zincirleme olarak işlenmesinin olanaklı olduğu,
Ayrıca, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği anda suçun işlendiği kabul edilmekle birlikte 5237 sayılı Yasanın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun maddede yazılı tipik hareketin bir kez işlenmesiyle oluşan sırf hareket suçu niteliğinde bulunduğu, bu suçun ivaz karşılığında ödünç paranın borç alana verilmesiyle tamamlandığı, suçun tamamlanması için ivazın temin edilmiş olmasının şart olmadığı, hatta ödünç olarak alınan paranın vadesinde geri ödemesinin yapılmamış olmasının da suçun oluşması üzerinde bir etkisinin bulunmadığı, 5237 sayılı Yasa ile getirilen yeni düzenlemenin suçun unsurları bakımından sanıklar aleyhine olması karşısında 01 Haziran 2005 tarihi öncesi ve sonrasındaki eylemlerin ayrı değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu,
Tüm bu açıklamalar ışığında dava konusu somut olayda; sanığın ..."a kazanç karşılığı ödünç para verdiği tarihin 01/06/2005 tarihinden önceye tekabül etmesi nedeniyle, sanığın eylemlerinin 01/06/2005 tarihinden önce ve bu tarihten sonra gerçekleştirilenler açısından değerlendirilerek önceki dönemde işlenen suçlar açısından lehe yasa karşılaştırılmasının yapılması, yeni dönemde işlenen suçlar açısından TCK"nın 43. maddesinin uygulanma imkanının tartışılmasının gerekmesi, sanığın faiz karşılığı ödünç para verdiği kabul edilen ..."in sanıktan 2007 yılında 5.800 TL karşılığı 4.000 Dolar aldığını beyan etmesi karşısında, yeniden dinlenerek sanıktan faiz karşılığında ödünç para alıp almadığı, faizin hangi aşamada kararlaştırıldığı tereddüte mahal bırakmayacak derecede açıklığa kavuşturulduktan sonra sanığın hukuki durumunun tespit edilmesi gerekirken eksik araştırma ve yetersiz gerekçe ile mahkumiyet kararı verilmesi,
Kabule göre de;
Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında TCK"nın 58/6-7. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı kararının 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK"nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafii ve vasisinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK"nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 12/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.