1. Hukuk Dairesi 2014/6437 E. , 2015/6497 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 19. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/12/2013
NUMARASI : 2013/41-2013/373
Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. .."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmaza davalının haklı bir neden olmaksızın müdahalesinin keşfen saptandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; arsa vasıflı 48 parsel sayılı taşınmazın davacı adına kayıtlı olduğu, çekişme konusu taşınmazın 150 m2 lik bölümüne davalının haklı ve geçerli bir neden bulunmaksızın yapılanmak suretiyle müdahale ettiği iddiasıyla eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 388, 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 298. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HUMK"nun 389., yine HMK"nin 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada HUMK"nun 381. maddesinin son fıkrasının HMK"nin 294. maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK"nin yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
./..
Öte yandan; iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu; böyle bir davada, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 120. (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 413.) ve 492 sayılı Harçlar Kanunu"nun 16. maddeleri uyarınca dava değerinin ve buna göre alınacak harcın, el atılan yerin ve yıkımı istenen şeyin değeri ile talep edilen ecrimisil toplamından ibaret olacağı kuşkusuzdur (4.3.1953 tarihli ve 10/2 sayılı İBK).
Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu, harcın alınmasını veya tamamlanmasını tarafların isteklerine bırakmayıp, anılan hususun (temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın) mahkemece kendiliğinden gözetileceğini düzenlemiş ve buyurucu nitelikteki 32. maddesinde, yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağını öngörmüştür.
Somut olaya gelince; davanın elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkin olduğu, bu durumda dava değerinin elatmanın önlenmesi istenen taşınmazın değeri ile yıkımı istenen muhtesatın değeri olacağı, zemin ve muhtesatın keşfen belirlenen toplam değeri üzerinden harç tahsili, ondan sonra işin esası hakkında karar verilmesi gerektiği halde sadece zemin değeri üzerinden harç alındığı ayrıca, taşınmazın 150 m2 lik kısmına müdahale edildiği iddiası ile dava açılmasına rağmen, kısa kararda “Davanın Kabulüne” denildikten sonra gerekçeli kararda 140 m2 lik alan için elatmanın önlenmesi kararı verilerek kısa kararla çelişkili şekilde gerekçeli karar oluşturulduğu anlaşılmıştır.
Hal böyle olunca, öncelikle davada ileri sürülen yıkım isteği ile ilgili olarak keşfen saptanan dava değeri üzerinden peşin harç alınması, bu zorunluluk yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi gerekirken, anılan bu husus gözardı edilerek işin esası bakımından hüküm kurulması ve kısa karara çelişkili biçimde gerekçeli karar oluşturulması da doğru değildir.
Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.