(Kapatılan)21. Hukuk Dairesi 2009/9851 E. , 2010/35 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Davacı, 1951 yılı Kasım ayına ait prim bordrosunda sigorta sicil numaranız olarak işlenmiş 3 günlük çalışmanın murisine ait olduğunun tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Davacı, 1951 yılı Kasım ayına ait prim bordrosunda sigorta sicil numarasız olarak “...” adına gözüken 3 günlük çalışmanın murisi ..."a ait olduğunun tesbitini istemiştir.
Mahkemece, davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiştir.
İşveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalının prime esas kazançlar toplamını, prim gün sayıları ile sigorta primlerini gösterir belgelerini yasada belirtilen sürede Kuruma vermekle yükümlüdür. İşverenin bu yükümlülüğü yerine getirmemiş olması ile Kurumun çalışan sigortalıyı fiilen ya da kayden saptamamış olması hallerinde ise sigortalıya, hizmetlerini, alacağı ilam ile tespit ettirme ve bu suretle sigortalılık olanaklarından yararlanma hakkı yasaca tanınmıştır.
Sosyal Güvenlik Kurumu"na bildirimsiz geçen çalışmaların tesbitine ilişkin dava koşulları 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu"nun 79/10. maddesinde belirtilmiştir. Bunlar, 506 sayılı Yasa kapsamında sigortalı sayılma, yönetmelikte tespit edilen belgelerinin Kuruma verilmemiş ya da çalışmaların Kurumca saptanamamış olması ile anılan davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmış olması şeklinde sıralanabilir. Bir diğer anlatımla, sigortalı, hak düşürücü sürenin işlemeye başladığı hizmetin geçtiği yılın sonundan itibaren beş yıl dolmadan bildirimsiz kalmış çalışmalarının tesbitini isteyebilecektir.
Kuruma bildirilen, ancak çeşitli nedenlerle farklı kişi adına ya da hatalı kimlik bilgileri ile kayda geçmiş, bu nedenle de, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği"nde öngörülen bilgileri tam ve doğru yansıtmayan kayıtların gerçeğe uygun hale getirilmesi ise çoğu zaman, uygulamada “aidiyet davaları” olarak adlandırılan, Kuruma bildirilerek primleri ödenmiş çalışmaların kime ait olduğunun -gerçek sigortalısının- belirlenmesine ilişkin tespit davaları ile sağlanır. Bu davalarda, yanlış olduğu iddia edilen kaydın, iddia sahibine aidiyeti ve giderek düzeltilmesi amaçlanmaktadır.
Hak düşürücü süre, Anayasa’nın 60. maddesi ile güvenceye kavuşturulan “sosyal güvenlik hakkı”na ilişkin hak arama özgürlüğünün çeşitli düşüncelerle sınırlandırılması anlamını taşımaktadır. Dikkate alınması gereken yön, demokratik toplumlarda, istisnai nitelikte olması gereken hak arama özgürlüğünün önündeki yasal engellerin, yasa koyucunun amaçlamadığı şekilde, diğer alanlara yayılmasının, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacağıdır. Belirtilen nedenlerle, bildirimsiz kalan hizmetlerin tesbiti yönünden öngörülen hak düşürücü sürenin, bir yönüyle Kurum kayıtlarının düzeltilmesini de amaçlayan aidiyet davalarına kıyas ya da yorum yoluyla uygulanması mümkün değildir. Anılan maddede yer verilen hak düşürücü süre, sadece fıkrada tanımlanan nitelikte, bildirimsiz geçen çalışmaların tesbitine ilişkin davalar yönünden uygulanma olanağına sahiptir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 19.09.2007 gün E:2007/21-600, K:2007/604 sayılı kararı).
Somut olayda, istek çalışıldığı ve primi ödendiği Kurum kayıtları ile sabit olan çalışmaların aidiyetine yönelik olup, bu tür davalarda 5 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanma yeri yoktur. Bu nedenle, işin esasına girilip gerekli inceleme yapılmalıdır. Bu tür davalarda gösterilmesi gereken özen gereğince sağlıklı bir sonuca ulaşmak için, öncelikle gerek Sosyal Güvenlik Kurumu ve gerekse işverenler nezdinde bulunan davacının murisinin imzası ile fotoğrafını içeren işe giriş bildirgeleri yanında ücret tediye bordroları gibi belgeler celbedilip, imzanın ve fotoğrafın davacının murisine ait olup olmadığının belirlenmesi açısından Güzel Sanatlar Akademisi"nden seçilecek bilirkişi heyeti ya da Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesi vasıtası ile benzerlik incelemesi yaptırılmalı, davacının murisini tanıması gereken müdür, şef, ustabaşı ve bordro kayıtlarına geçmiş arkadaşları tanık sıfatıyla dinlenmeli, tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 18.01.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.