1. Hukuk Dairesi 2014/21807 E. , 2015/6466 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : KAYSERİ 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/09/2013
NUMARASI : 2012/548-2013/508
Taraflar arasındaki davadan dolayı Kayseri 3. Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 16.09.2013 gün ve 2012/548 Esas 2013/508 Karar sayılı hükmün onanmasına ilişkin olan 08.09.2014 gün ve 11810-13734 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davalı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve pay oranında tescil isteğine ilişkin olup, davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine Dairece onanmış, davalı vekili karar düzeltme talep etmiştir.
Davacılar, mirasbırakan babaları B.. B.."nin kat irtifakı kurulu 26 nolu meskenini birlikte yaşadığı davalıya satış göstermek suretiyle devrettiğini, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, miras payları oranında iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, dava konusu yeri bedelini ödeyerek aldığını, kanser hastası olan murise uzun yıllar destek olduğunu, son altı ayında yatalak olması sebebi ile bakıp gerektiğinde altını temizlediğini, temlik bedelinin mutlaka para olması gerekmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın ilk eşten olma çocuklar olan davacılardan mal kaçırmak amacıyla davalıya bedelsiz olarak devredildiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, mirasbırakan B.. B.."nin kat irtifakı kurulu 3647 ada 5 parseldeki 26 nolu meskeninin 1/2 payını 07.06.2005 tarihinde, 1/2 payını ise 12.08.2011 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik ettiği, 15.05.1945 doğumlu olan murisin 26.06.2012 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacı çocuklarının kaldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
./..
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; miras bırakanın eşi Ayşe"nin 08.09.2002 tarihinde öldüğü, 2004 yılı içerisinde davalı ile birlikte yaşamaya başladığı, davacı tanıkları da dahil olmak üzere dinlenen tanık anlatımlarına göre, davalı ile yaşamaya başladığı dönem murisin kanser hastası olup, ölümünden önceki son üç ayını yatalak olarak geçirdiği ve altının bezlendiği, mirasbırakanın geride taşınmazlarının da bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. (HGK."nun 29.4.2009 gün 2009/1-130 S.K.) Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; 1945 doğumlu olan, 2002 yılında eşini kaybeden ve kanser hastası olan murisin 2004 yılı içerisinde davalı ile yaşamaya başladığı, dava konusu taşınmazın 1/2 payını 07.06.2005 tarihinde, kalan 1/2 payı ise 12.08.2011 tarihinde davalıya temlik ettiği, ölümünden önceki son üç ayını yatalak olarak geçirdiği, davalıya, davacı mirasçılar ile ücretli tutulan bakıcı yardımcı olsa da, 2004 yılından ölümüne kadar hasta olan murisle davalının birlikte yaşayıp ona destek olduğu, onunla ilgilenip gerekli ihtimamı gösterdiği gerçeğini değiştirmediği, mirasbırakanın da bu bakım ve desteğin yarattığı minnet duygusu ile taşınmazı davalıya aktardığının kabulü gerektiği, esasında taşınmazın önce yarı payının zaman içerisinde de kalan payının devredilmesinin de bu minnet duygusunun bir göstergesi olduğu açıktır.
O halde, miras bırakanın gerçek irade ve ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırmak olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.
../...
Anılan bu husus davalı vekilinin karar düzeltme isteği sonucu yeniden yapılan inceleme neticesinde anlaşıldığından, karar düzeltme isteğinin HUMK"nin 440. maddesi gereğince kabulüyle, Dairenin 08.09.2014 tarihli, 2014/11810 Esas, 2014/13734 Karar sayılı ONAMA KARARININ ORTADAN KALDIRILMASINA, yerel mahkemenin 016.09.2013 tarihli, 2014/11810 Esas, 2014/13734 Karar sayılı kararının açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.04.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar, davalının temyizi üzerine Dairenin 08.09.2014 tarihli ve 2014/11810-13734 sayılı kararı ile onanmış, onama kararına karşı davalı tarafından karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.
Dinlenilen tanık beyanlarından ve dosya içeriğinden anlaşılacağı üzere, mirasbırakan Bekir"in sosyal güvencesi mevcut olup, hem kendisinin hem de ölen eşinin emekli maaşını almaktadır. İlk evliliği sırasında edindiği başka taşınmazları mevcut iken davalı ile birlikte yaşamaya başladıktan sonra, mirasbırakan tarafından bu taşınmazların bir çoğu satılmış, davalı bu süre içerisinde başka taşınmazda edinmiştir. Yani mirasbırakanın taşınmaz satımına ihtiyacı olmadığı gibi, davalının temlik konusu 3647 ada 5 parsel sayılı taşınmazdaki 26 nolu bağımsız bölümü alacak ekonomik gücü de yoktur. Mirasbırakan davalı ile birlikte yaşamaya başladıktan sonra uzun süre normal yaşamını sürdürmüş, ihtiyaçlarını karşılamış, sadece -ölümünden önce- 3 ila 7 aylık dönemde bakıma muhtaç hale gelmiştir. Bu sürede de bakımı büyük ölçüde temin edilen bakıcı tarafından sağlanmıştır. Bu dönemde mirasbırakanın ilk eşinden olma çocukları da bakımına katkıda bulunmuşlardır. Diğer taraftan mirasbırakan davalı ile birlikte yaşamaya başladıktan sonra, oğlu Mustafa ile arası açılmış, davalı miras bırakanın ilk eşinden olma çocuklarını evde istememiştir. Öte yandan mirasbırakanın kredi kartı davalının başka yerdeki oğluna verilmiş ve mirasbırakana ait kredi kartı ile başka yerde harcama yapılmıştır.
Yukarıda belirtilen olgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde; mirasbırakanın mirasçılardan mal kaçırma amacı ile dava konusu taşınmazı davalıya temlik ettiği, tapuda gösterilen satışın gerçek satış olmadığı, taşınmazın bedeli alınmadan davalıya temlik edildiği, satış akdinin mirasbırakanın gerçek iradesini yansıtmadığından, bağışlamanın ise, şekil şartlarını taşımadığından geçersiz olduğundan ve muris muvazaası gerçekleştiğinden davanın kabulü doğrudur.
Bu nedenlerle ve yerel mahkeme kararında belirtilen gerekçelerle karar düzeltme talebinin reddi gerektiğinden, aksine karar düzeltme talebinin kabulü ile yerel mahkeme kararının bozulmasına ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyorum.30.04.2015