17. Hukuk Dairesi 2016/15516 E. , 2017/801 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde 21.6.2016 tarihli ara karar 3.kişi ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalı borçlu ..."ın alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla adına kayıtlı taşınmazı 28.7.2010 tarihinde davalı ..."ya sattığını belirterek davalılar arasındaki tasarrufun iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı borçlu ...,dava konusu taşınmazı 94.500 TL bedelle sattığını, takip konusu 300.000 TL bedelli senedin 2005 yılında depozito senedi olarak verildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... vekili, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan önce ve kısmen borca mahsuben yapıldığını, aciz belgesi sunulmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece iddia, savunma toplanan delillere göre, dava konusu taşınmazın tapudaki satış bedeli ile bilirkişi tarafından belirlenen rayiç değer arasında misli fark bulunmadığı, muvazaa iddiasının ispatlanamadığı, satış işleminin gerçek olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiş; dairemizin 29.9.2015 tarih 2014/589 esas 2015/9810 Karar sayılı ilamı ile; davanın, İİK 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin
olduğu, İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amacın, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamak olduğu, bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması gerektiği,bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiği,özellikle İİK.nun 278.maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığının incelenmesi, aynı maddede sayılan akrabalık derecesi vs. araştırılması, Keza İİK.nun 280.maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastının irdelenmesi gerektiği,öte yandan İİK.nun 279.maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup bu maddede yazılan iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin de takdir edilmesi gerektiği; somut olayda dava önkoşulları yönünden dosya incelendiğinde borçlu hakkındaki icra takiplerinin kesinleştiği, takip konusu borçların davacı ile borçlu arasında altı yıldır devam eden ticari ilişki nedeniyle cari hesap ilişkisi şeklinde devam etmesi nedeniyle tasarruftan önce doğduğu,alacakların gerçek olduğu,aciz belgelerinin sunulduğu ve davanın süresinde açıldığı anlaşıldığından dava önkoşullarının mevcut olduğunun anlaşıldığı, dava konusu taşınmazın tapudaki satış bedeli ile bilirkişi tarafından belirlenen rayiç değeri arasında misli fark bulunmamakla birlikte dava konusu taşınmazın davalı borçlu ..."ın davalı 3.kişi ..."e 6.4.2010 tarihinde verdiği 21.8.2010 keşide tarihli 20.000 TL"lik borcu da mahsup edilmek
suretiyle satıldığı, tanık beyanlarından davalıların satış öncesi tanıştıkları hatta davalıların savunmalarından aralarında ticari ilişki, alacak- borç ilişkisi bulunduğu anlaşıldığından davalı ..."in borçlu ..."ın durumunu ve amacının bilebilecek kişilerden olduğunun kabulü ile dava konusu tasarrufun davacının dava konusu alacak ve ferileriyle sınırlı olarak İİK"nun 280/1 maddesi gerekince iptaline karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisinin isabetli olmadığı gereğine değinilmiştir.
Mahkemece yargılamaya devam edilirken dava dışı 3.kişi ... vekili 21.6.2016 tarihli dilekçesi ile dava konusu taşınmazı ... 21 İcra Müdürlüğünün 2013/1789 sayılı takip dosyasındaki ihaleden aldıklarını, mahkemece konulan 29.4.2011 tarihli ihtiyati tedbir kararı gereğince tescil işlemlerinin yapılamadığını belirterek ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına talep etmiş, Mahkemece 21.6.2016 tarihli ara kararla mahkemenin 26.3.2013 tarih 2011/242 Esas 2013/116 karar sayılı ilamının Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 29.9.2015 tarih 2014/589 esas 2015/9810 Karar sayılı ilamı ile bozulduğu, dosyanın halen derdest olduğu ihtiyati tedbirin kaldırılması isteminin talep edenin sıfatı da gözetilerek reddine karar verilmiş; 21.6.2016 tarihli ara karar 3.kişi ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava İİK’nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun "ihtiyati tedbir" kenar başlıklı 391. maddesinin (3) numaralı fıkrasında "İhtiyati tedbir talebinin reddi hâlinde, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır" hükmüne yer verilmiştir.
HMK"nin "İhtiyati tedbir kararına karşı itiraz" başlıklı 394. maddesinin (5) numaralı fıkrası ise "İtiraz hakkında verilen karara karşı, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Kanun yoluna başvurulmuş olması, tedbirin uygulanmasını durdurmaz" şeklindedir.
HMK"nin "Kanun Yolları" başlıklı sekizinci kısmının birinci bölümünde "istinaf” kanun yolu düzenlenmiş ve 341. maddesinin (1) numaralı fıkrasında "İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir" hükmünü içermektedir.
HMK"nin 391/3. ve 394/5. maddelerinde ihtiyati tedbire dair belirtilen (ilk derece) mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvurulabileceği öngörülmüş; bu kanun yolunun ne anlama geldiği ise HMK"nın 341/1. maddesinde "ilk derece mahkemelerinden verilen ... ihtiyati tedbir ... taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir" hükmü ile istinaf olarak açıkça belirtilmiştir.
HMK"nin geçici 3. maddesinde, "(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete"de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli vc 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır" hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi geçici 3. maddeyle, 5235 sayılı Kanun"un geçici 2. maddesi gereğince Resmî Gazete"de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar istinafa ilişkin hükümler ve dolayısıyla 341. madde de henüz yürürlüğe girmemiştir.
Burada çözümü gereken sorun, HMK"nin 391. ve 394. maddelerindeki ihtiyati tedbire dair verilen ara kararı ve buna itiraz sonucu verilen karara karşı getirilen kanun yolunun, temyiz kanun yolu olarak anlaşılıp anlaşılmayacağıdır.
HMK"nin geçici 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasında istinaf mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar "1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı" vurgulandıktan sonra, (2) numaralı fıkrada "Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. Madde hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur" denilerek HUMK"nın uygulanmasına devam edilecek hükümlerine açıklık getirilmiştir.
HUMK"nın uygulanmaya devam edilecek hükümleri, 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. maddelerdir. Buna göre, HUMK"nın 5236 sayılı Kanunla istinafa başvurma imkânı getiren 426/A ve devamı maddeleri, "1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki" ibaresi ile açıkça kapsam dışı bırakılmıştır. Burada uygulanacağı söylenen HUMK"nın anılan 427 ilâ 454. maddeleri, temyiz incelemesinin usulü ve temyize tâbi kararların kapsamını belirlemektedir ve bu kapsam içerisinde, ihtiyati tedbire ilişkin kararlar yoktur. Başka bir ifadeyle, yollama yapılan HUMK"de ihtiyati tedbir kararlarına yönelik temyiz yolu öngörülmemiştir.
Ayrıca Geçici 3. maddenin (3) numaralı fıkrasında yer alan “Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır” hükmü gereğince ihtiyati tedbir kararına karşı kanun yolunu temyiz yolu olarak kabul etmekte her iki kanun yolunun mahiyetleri ve yaptıkları denetimin farklılığı nedeniyle mümkün değildir. İstinaf kanun yolunda, "yerindelik" ve "hukukilik" denetimi yapılırken; temyiz kanun yolunda ise sadece "hukukilik" denetimi yapılmaktadır. İstinafta yeniden inceleme yapıldığından, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden bir karar verilebilir; temyizde ise, hukukî denetim yapıldığından yeni bir karar verilmeyip, alt derece mahkemesinin kararı bozulur veya onanır. Bu bakımdan ihtiyati tedbir talebinin reddine dair ara kararına yapılan kanun yolu incelemesinde istinaf mahkemesi, başvuruyu yerinde görürse, sadece kanun yolu başvurusunun kabulüne karar vermeyecek, işin esası olan ihtiyati tedbir kararının kabulüne de karar verecektir. Oysa temyiz yolunda, başvuru yerinde ise yalnızca kararın bozulmasına karar verilebilecektir. Nitekim yukarıda belirtilen HMK"nin 341. maddesinin gerekçesinde de istinaf kanun yolu ile ihtiyati tedbir kararına yönelik yerindelik ve hukukilik denetiminin yapılmasını gerektiren nedenler belirtilmektedir.
Diğer yandan, HUMK"nın temyize ilişkin hükümleri, HMK"deki ihtiyati tedbire dair öngörülen kanun yolunda istinaf mahkemelerine getirilen göreve uymadığı gibi, HMK"ye de aykırılık taşımaktadır.
HMK"nin "Temyiz edilemeyen kararlar" kenar başlıklı 362. maddesindeki, "(1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki
kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz: ... f) Geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar..." şeklindeki hükümde, ihtiyati tedbire ilişkin istinaf mahkemesine yapılacak kanun yolu başvurusunda verilecek kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamayacaktır.
HMK"nin 362. maddesinin konuyla ilgili gerekçesinde, "Maddede dava konusu olayın iki dereceli yargılamadan geçmiş bulunduğu göz önüne alınarak, bölge adliye mahkemesinin bazı kararlarına karşı temyiz yoluna gidilemeyeceği öngörülmüş ve böylece Yargıtayın iş yükünün hafifletilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda ... ve geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar bakımından da, iki dereceli yargılamanın yeterli güvence teşkil ettiği mülahazasıyla, bu işlerde verilen kararlara karşı temyiz yolu kapatılmıştır" denilmiştir.
Belirtelim ki, HMK ile ihtiyati tedbir konusunda öngörülen kanun yolu, "iki dereceli yargılama"dır. Başka bir ifadeyle "ilk derece mahkemesi ve istinaf mahkemesinden oluşan iki dereceli yargılamadır. Bunun sonucu olarak, ihtiyati tedbirle ilgili getirilen kanun yolunun, temyiz olarak anlaşılması, işin mahiyetine, esasına ve amacına uymamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 3.kişi ... vekilinin ihtiyati tedbir kararına itirazının reddine ilişkin ilk derece mahkemesinin 21.6.2016 tarihli ara kararına yönelik temyiz başvurusunun, söz konusu karara temyiz başvuru imkânı bulunmadığından temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle 3.kişi ... vekilinin temyiz isteminin REDDİNE ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden 3.kişi ..."a geri verilmesine 31.1.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.