Esas No: 2014/365
Karar No: 2016/60
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/365 Esas 2016/60 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Ceza
Haksız surette elde bulundurulan anahtarla hırsızlık suçundan 765 sayılı TCK’nun 493/2. maddesi uyarınca açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda sanıkların eylemlerinin aynı kanunun 491/3. maddesindeki hizmet ilişkisinden kaynaklanan itimadı suiistimal suretiyle hırsızlık suçunu oluşturduğu kabulü ile vaki dava zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşürülmesine ilişkin, ... Asliye Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve 689-34 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay ... Ceza Dairesince ... gün ve ...-... sayı ile;
“Sanıklara atılı haksız surette elinde bulundurduğu anahtarla hırsızlık eyleminin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK"nun 493/2. maddesinde tanımlanan suçu oluşturduğu ve bu suç için öngörülen cezanın süresi itibariyle 10 yıllık asli zamanaşımı süresine tabi olduğu, uzamış zamanaşımı süresinin ise 15 yıl olduğu, 5237 sayılı TCK"nun ise 142/2-d maddesinde tanımlanan suçu oluşturduğu ve bu suç için öngörülen cezanın süresi itibariyle aynı Kanunun 66/1(e)-2. maddesinde öngörülen 15 yıllık asli zamanaşımı süresine tabi olduğu bu haliyle suç ve hüküm tarihi arasında dava zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmakla; sanıkların yargılamasına devam edilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması yerine, yazılı şekilde sanıklar hakkındaki davanın zamanaşımının dolduğu gerekçesiyle düşürülmesine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
... Asliye Ceza Mahkemesi ise ... gün ve ...-... sayı ile;
"...Sanıklar hakkında hırsızlık suçundan TCK"nun 493/2-son, 522. maddeleri gereğince cezalandırılmaları talebi ile kamu davası açıldığı, sanık ..."in olay tarihi itibariyle müştekinin işyerinde 3-4 yıldır çalıştığı ve müşteki tarafından bu nedenle işyeri anahtarlarının kendisine verildiği, sanığın bu anahtarı kullanarak diğer sanıklarla birlikte müştekinin işyerinden hırsızlık yaptıklarının iddia edildiği, müştekinin daha sonra kendine ait eşyaların diğer sanıkların işyerinde olduğunu öğrenmesi üzerine şikâyetçi olduğu, 765 sayılı TCK"nun 493/2. maddesi haksız olarak ele geçen ya da bulundurulan anahtar ile yapılan hırsızlık suçunu düzenlediği ancak sanık ...’e işyeri anahtarını müştekinin çalışanı olması hasebiyle müştekinin kendisinin verdiği ve bu nedenle haksız yere elde bulunan anahtar olamayacağı, sanıklara atılı eylemin 765 sayılı TCK"nun 491/3. maddesine uyan suçu oluşturabileceği, bu madde kapsamındaki eylemlerde ise suç tarihinde yürürlükte olan ve sanıkların lehine bulunan 765 sayılı TCK hükümlerine göre, sanıklara yüklenen suçun zaman aşımı süresinin 5 yıl ve uzatılmış sürenin 7,5 yıl olacağı, dava konusu olayda dava zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kamu davasının zaman aşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmesi gerektiği" gerekçesiyle direnerek önceki hükümde olduğu gibi sanıklar hakkındaki kamu davalarının dava zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar vermiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28.05.2014 gün ve 148155 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların eylemlerinin nitelendirilmesine, buna bağlı olarak dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
27.06.2003 tarihli telefon görüşme, yakalama, zapt etme ve yediemin tutanaklarına göre, ... isimli işyerinin sahibi olan katılanın yanına gelen bir müşterisinin “... ve ...."a ne kadarda çok mal vermişsin, dükkânlarının içi tamamen senin malın ile dolu” demesi üzerine katılanın, sanıklar ... ve ...’in dükkânlarına gittiğinde bu iki işyerindeki fermuarların tamamının kendi üretimi olduğunu anlayıp şikayetçi olduğu, yapılan aramalarda sanık ...’e ait dükkânda 138.500, sanık ...’e ait dükkânda ise 155.000 adet katılanın işyerinin üretimi olan fermuarın ele geçirildiği,
Katılan ile sanıklar ... ve ...’in kolluk beyanları dikkate alınarak katılanın işyerinde çalışan sanık ...’in de şüpheli olarak soruşturmaya dahil edildiği,
Fermuarların ele geçirilmesinden önce katılanın işyerinde 07.02.2003 tarihinde gerçekleştirilen ve bilgisayar, monitör, kasa hesap defteri ile bir kısım çeklerin çalınması ile sonuçlanan hırsızlık eylemini de sanıkların işlediği iddiasıyla ayrı bir kamu davasının daha açıldığı, açılan bu kamu davasının yapılan yargılama sonucunda sanıkların beraatına karar verildiği,
Katılan ...’ın kollukta; 27.06.2003 tarihinde işyerinde iken bir müşterisinin gelerek "... ile ...."a ne çok mal vermişsin” dediğini, müşterisine “bu şahıslara ben eskiden çok az mal vermiştim, parasını alamayınca bir daha mal vermedim, senin söylediğin kadar fermuarı bu şahıslara satmadım” dediğini, durumdan şüphelenerek bu iki sanığın işyerlerine gittiğinde, dükkânda bulunan bütün fermuarların ve fermuarların konulduğu torba ile poşetlerin kendi işyerine ait olduğunu gördüğünü, durumu hemen polise bildirdiğini, kendi işyerinde çalışan sanık ...’in sanıklar ... ve ...’le çok samimi olduğunu, fermuarların işyerinden ne zaman çalındığını bilmediğini, fermuarların haberi olmadan işyerinde çalışan sanık ... ve yine işyerinde çalışan akrabası ... ... tarafından alınıp bu şahıslara satılmış olabileceğini, 07.02.2003 tarihinde işyerinde gerçekleşen hırsızlığın da bu kişilerce gerçekleştirildiğini düşündüğünü ifade ettiği,
Duruşmada ise; sanıklar ... ve ...’in dükkânlarında kendisine ait 200.000 Liralık fermuarın ele geçirildiğini, sanıkların fermuar hırsızlığının fark edilmemesi için 07.02.2003 tarihinde işyeri bilgisayarlarını da çaldıklarını, avukatının detaylı şekilde yazılı olarak mahkemeye bilgi vereceğini beyan ettiği,
Katılan vekilinin 05.03.2004, 17.09.2008 tarihli katılma ve beyan dilekçeleri ile temyiz dilekçelerinde; müvekkilinin sahibi olduğu ... firmasında çalışmakta olan sanık ...’in firmaya ait her türlü bilgiyi bilmesi ve işyerine ait anahtarların da kendisinde bulunmasından faydalanarak diğer sanıklarla birlikte hırsızlık suçunu işlediğini belirttiği,
Tanık ... ...; eniştesi olan sanık ... ile birlikte katılanın işyerinde çalışmakta iken eniştesinin diğer sanıklar ... ve ... ile fazlaca irtibatlı olup giderek daha lüks yaşamaya ve daha fazla para harcamaya başladığını, bu parayı nereden bulduğunu sorduğunda sattığı mallardan komisyon aldığını söylediğini beyan ettiği,
Sanık ... Sayım müdafii huzurunda alınan kolluk ifadesinde; sanık ... ile birlikte fermuar dükkânı açtıklarını, bir süre sonra sanık ...’in ortaklıktan ayrılarak kendi başına başka bir fermuar dükkânı açtığını, katılana ait ...’den fermuar aldıkları için anılan işyerinde çalışan sanık ... ile tanıştıklarını, yaklaşık bir yıl önce sanıklar ... ve ...’in sabah erken saatte yanına gelerek “bir yere gideceğiz” dediklerini, abisine ait araçla yola çıktıklarını ve katılanın işyerine gittiklerini, sanık ...’in kendisinde bulunan anahtarla işyerinin kapısını açtığını, ... ve ...’in işyerindeki fermuarları poşetler halinde arabaya taşıdığını, daha sonra iki kez daha aynı şekilde fermuar çaldıklarını söylediği,
Sanık ... sorguda ve duruşmada ise; suçlamayı kabul etmediğini, hırsızlık yapmadığını, sanık ...’in katılanın yanında satış elemanı olarak çalışmakta olup bu sanık tarafından getirilen malı parayla satın aldığını ifade ettiği,
Sanık ... Çıtak müdafii huzurunda alınan kolluk ifadesinde; katılanın yanında çalışan sanık ... ile 1997 yılından bu yana tanışıklığının olduğunu, yaklaşık bir buçuk yıl önce sanık ... ile ortaklaşa işlettikleri dükkâna gelen ...’in maaşının yetmediğini, bu nedenle işyerinden mal çalıp bunu kendilerine satmak istediğini söylediğini, sanık ...’in bu teklifini mağdur olmaması için kabul ettiklerini, ...’in her dağıtıma çıktığında yanına fazladan aldığı poşet halindeki fermuarları almaya başladıklarını, katılanın işyerine giderek hırsızlık yapmadıklarını, sadece sanık ... tarafından geniş bir zaman aralığında çalınan malları aldıklarını açıkladığı,
Sanık ... sorguda ve duruşmada ise; suçlamayı kabul etmediğini, hırsızlık yapmadığını, katılanın yanında satış elemanı olarak çalışan sanık ... tarafından getirilen malı parayla satın aldığını savunduğu,
Sanık ... ise müdafii huzurunda alınan kolluk ifadesinde; beş yıldan bu yana katılanın yanında çalıştığını, kendisine çok güven duyan katılanın, işyerinin tüm anahtarlarından birer tanesini kendisine verdiğini, son bir yıldır işyerindeki fermuarlardan çalarak sanıklar ... ve ...’in dükkânlarına götürüp sattığını, ayrıca diğer sanıklarla birlikte üç kez sabah erken saatlerde katılanın işyerine gelip kendisinde bulunan anahtarla kapıyı açmak suretiyle poşet ve torbalar halinde fermuarları çaldıklarını, bu şekildeki hırsızlık eylemini 2003 yılı başına kadar sürdürdüklerini, 2003 yılı başında katılan tarafından kendisinde bulunan işyerine ait anahtarların alınması nedeniyle bu tarihten sonra hırsızlık yapamadıklarını beyan ettiği,
Sorguda ve duruşmada ise; katılana ait işyerinde pazarlama işi yaptığını, diğer sanıkların müşterileri olduğunu, hırsızlık yapmadıklarını, işyeri anahtarı ilk başta kendisindeyken daha sonra katılan tarafından geri alındığını, suçlamayı kabul etmediğini savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Hırsızlık suçu, suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 491. maddesinde; "her kim, diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alırsa altı aydan üç seneye kadar hapsolunur" şeklinde tanımlanmış, aynı Kanunun uyuşmazlığa konu 493. maddesinin ikinci fıkrasında; "cürmü işlemek veya çalınmış eşyayı başka yere kaldırmak için taklit anahtar yahut sair aletler kullanarak veya sahibinin terk veya kaybettiği anahtarı elde ederek yahut haksız yere elinde bulundurduğu asıl anahtarla bir kilidi açarak" işlenmesi, suçun nitelikli hali olarak kabul edilmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 141. maddesinde hırsızlık suçunun basit şekli; "zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma" biçiminde tanımlanmış, suçun nitelikli halleri ise aynı kanunun 142. maddesinde sayılmış, uyuşmazlık konusuna ilişkin olan maddenin ikinci fıkrasının d bendi; "hırsızlık suçunun haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle" şeklinde iken 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 62. maddesiyle “Haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak veya kilitlenmesini engellemek suretiyle” şeklinde değiştirilmiştir.
Her iki düzenlemede de, haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle hırsızlık suçundan söz edilebilmesi için, eylemin haksız yere elde bulundurulan gerçek veya taklit anahtar ya da diğer bir aletin anahtar boşluğuna sokulması suretiyle kilit açılarak gerçekleştirilmesi, diğer bir anlatımla kilidin, hırsızlık fiilini işlemek veya çalınmış malı başka bir yere nakletmek amacıyla açılmış olması gerekmektedir. Kilidin muhafaza altına alma görevini yerine getirmesi yeterli olup, ayrıca muhkem olmasına gerek yoktur.
Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için kilit açmanın, haksız yere elde bulundurulan gerçek veya taklit anahtar ya da diğer bir aletle işlenmesi gerekmektedir. Haksız yere elde bulundurulan anahtar, sahibi ya da zilyedinin rıza ve haberi olmadan herhangi bir şekilde ele geçirilen anahtardır. Suçun, geri verilmek veya başka bir amaçla kullanmak için alınan gerçek anahtarla işlenmesi de bu kapsamda değerlendirilmelidir. Ancak anahtar faile mağdur tarafından verilmiş ve verme iradesi de kilidin açılarak hırsızlık suçunun işlenmesi aşamasında devam ediyor ise bu nitelikli hal uygulanamayacaktır.
Nitekim öğretide de; "Haksız yere elde bulundurulan anahtar, sahibi ya da anahtarı elinde bulunduranın rıza ve haberi olmadan herhangi bir şekilde ele geçirilen anahtardır. Haksız olarak anahtarı elinde bulundurmak, sahibini hataya düşürmek veya zorla ya da hile, hatta mal sahibinin emniyetini suiistimal etmek suretiyle elde etmektir. Geri verilmek üzere alındığı halde iade etmeyerek elde bulundurulan ya da çalınarak ele geçirilen anahtar buna örnek gösterilebilir. Anahtarı haksız yere elde bulundurma unsuru sahibini hataya düşürerek veya hile ile veya güveni kötüye kullanmak suretiyle anahtarın ele geçirilmesi hallerini de kapsamaktadır" şeklinde açıklamalara yer verilmektedir. (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, C. 3, s. 4229; Vural Savaş-Sadık Mollamahmutoğlu, Türk Ceza Kanunu Yorumu, Cilt 4, s. 4986; Sedat Bakıcı, Ceza Hukuku Özel Hükümleri, C. 2, s. 117; Haydar Erol, Türk Ceza Kanunu, Cilt 2, s. 2425; İsmail Malkoç, Yeni Türk Ceza Kanunu, C. 1, s. 951; Ali Parlar, Muzaffer Hatipoğlu, Türk Ceza Kanunu Yorumu, C. 2, s. 1078; Prof. Dr. Zeki Hafızoğulları-Doç. Dr. Muharrem Özen, Hırsızlık, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. 12, Yıl. 2008, S. 1-2, s. 794)
Öte yandan 765 sayılı TCK’nun 491. maddesinin 2. bendinin 3. fıkrası ise “Hırsızla malı çalınan arasında hizmet veya bir iş yapmak veya bir yerde muvakkat olsun birlikte oturmak yahut karşılıklı nezaket icaplarından ileri gelen itimadı suiistimal neticesi olarak sıyanetine terk ve tevdi olunmuş eşya hakkında işlenirse” şeklinde olup 491. maddedeki hırsızlık suçunun (nitelikli) hallerinden biri olarak düzenlenmiştir. Bu suç; hırsızla malı çalınan arasında hizmet veya bir iş yapmak neticesi olarak ve failin sıyanetine terk ve tevdi edilen eşya üzerinde işlenmesiyle oluşmaktadır. Bu madde ve fıkra ile, suç mağdurunun maddede sayılan haller nedeniyle suç işleyene karşı duyduğu güvenin kötüye kullanılmış olmasını basit hırsızlıktan farklı mütalaa etmiştir. Bu durumda hırsızlığın kolaylaştırılmış olması, cezanın ağırlaşması için makul bir gerekçe teşkil etmektedir.
Sıyanete terk ve tevdi sözcükleriyle anlatılmak istenen anılan bentle açıklanan çeşitli ilişkilerin doğurduğu güvenle malın, bir bakıma failin koruyuculuğu ve eli altında orta yere bırakılmasından ibarettir. Sıyanete terk ve tevdi, çalınan malın özel surette teslimi anlamında düşünülemez. Zira bu takdirde eylemin 765 sayılı TCK’nun 510. maddesinde tarifi yapılan hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçunu oluşturacağı kuşkusuzdur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Katılanın, yaklaşık beş yıldır yanında çalışan sanık ...’e duyduğu itimat neticesinde işyeri anahtarlarını ona verdiği, sanık ...’in bazen dağıtıma fazladan mal çıkarmak suretiyle kendi başına, zaman zaman da her üç sanığın birlikte sabahın erken saatlerinde işyerine gelip sanık ...’de bulunan anahtarla işyerini açmak suretiyle suça konu fermuarları çaldıkları olayda, hırsızlık eylemi sırasında anahtarların sanık ..."de bulunmasına yönelik katılanın rızasının devam ettiğinin anlaşılması karşısında, sanıklar hakkında her ne kadar 765 sayılı TCK’nun 493/2. maddesinde (5237 sayılı TCK’nun 142/2-d mad.) düzenlenen haksız surette elde bulundurulan anahtarla hırsızlık yapıldığı iddiasıyla kamu davası açılmış ise de, sanık ..."in eyleminin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nun 491/3. maddesindeki "hizmet ilişkisinden kaynaklanan itimadı suiistimal suretiyle ederek hırsızlık" suçunu oluşturduğu, diğer sanıkların eylemlerinin ise bu suça iştirak kapsamında kaldığı kabul edilmelidir.
765 sayılı TCK"nun 491/3. maddesindeki suçun cezai müeyyidesi bir yıldın beş yıla kadar hapis olarak belirlenmiştir. Suç tarihinde yürürlükte olan ve zamanaşımı yönünden lehe olan 765 sayılı TCK’nun 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı 5 yıl, aynı kanunun 104/2. maddesi de göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı 7 yıl 6 ay olup, iddianamede suç tarihinin 2002 olarak belirtilmesi ve sanıkların müdafii huzurunda alınan kolluk ifadelerinde hırsızlık eyleminin 2003 yılbaşına kadar devam ettiğinin belirtilmesi nedeniyle suç tarihi olarak kabul edilen 31.12.2002 tarihinden hüküm tarihine kadar zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkemece sanıkların eyleminin 765 sayılı TCK"nun 491/3. maddesinde düzenlenen "hizmet ilişkisinden kaynaklanan itimadı suiistimal suretiyle hırsızlık" suçunu oluşturduğuna ilişkin kabulde ve dava zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle 765 sayılı TCK’nun 102/4, 104/2 ve CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca haklarındaki kamu davalarının düşürülmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakta olup usul ve kanuna uygun bulunan direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Genel Kurul Üyesi; "sanıkların eylemlerinin haksız surette elde bulundurulan anahtarla hırsızlık suçu kapsamında kalıp dava zamanaşımı süreleri gerçekleşmediğinden direnme hükmünün bozulması gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Usul ve kanuna uygun bulunan ... Asliye Ceza Mahkemesinin ... gün ve ...-... sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilebilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.02.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.