
Esas No: 2014/9175
Karar No: 2015/1127
Karar Tarihi: 05.02.2015
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2014/9175 Esas 2015/1127 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 31.12.2009 gününde verilen dilekçe ile taşınmazın mera olarak sınırlandırılması ve elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 04.03.2010 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı köy tüzel kişiliği, 216 ve 217 parsel sayılı taşınmazların mera olarak sınırlandırıldığını ancak ... Köyü tapulama sınırları içinde bırakıldığını, bunu fırsat bilen davalı tarafın kadim yararlanma haklarını engellediklerini, haksız müdahalenin önlenmesi ile bu parsellerin davacı köy tüzel kişiliğinin kadim merası olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı köy tüzel kişiliğini temsilen köy muhtarı; Söz konusu yerin köylerine ait mera olduğunu, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucunda, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesi uyarınca kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki sebeplere dayanılarak dava açılamayacağı gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak, kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki sebeplere dayanılarak dava açılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
25.02.2009 tarihinde kabul edilerek 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Kanunun 2. maddesi ile, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesinin 3. fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır” şeklinde ekleme yapılmıştır.
Aynı Kanunun 3. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Kanununa eklenen Geçici 10. madde ise “Bu Kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır” kuralını getirmiştir.
Ancak, karar tarihinden sonra 5841 Sayılı Kanunun 2. maddesi ile; 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır” cümlesinde yer alan "...iddia ve taşınmazın niteliğine" ibaresi ve 3. madde ile 3402 sayılı Kanuna eklenen “Geçici 10. madde” Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 günlü ve 2009/31 Esas, 2011/77 sayılı Kararı ile iptal edildiğinden Hazine’nin mera (yayla) iddiasıyla açtığı iptal ve sınırlandırma davaları on yıllık hak düşürücü sürenin dışında bırakılmıştır. Bu durumda görülmekte olan davanın esastan incelenerek karar verilmesi gerekir. Çünkü yasada yapılan bu değişiklikten ötürü yapılan iptal işlemi ile davacının öne sürdüğü bu tür iddia on yıllık hak düşürücü sürenin dışında bırakılmıştır. Ayrıca mahkemenin Dairemizin bozma kararına uyarak işlem yapmış olması, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümez ise de 10.3.1969 günlü ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu nedenle davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin olarak verilen kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca, Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen iptal kararı göz önüne alınarak çekişmenin esasının incelenmesi gerekirken davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma ilamının niteliği gereğince diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 05.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.