10. Hukuk Dairesi 2016/9309 E. , 2018/10747 K.
"İçtihat Metni".......
Dava, itirazın iptali ile icra inkar tazminatı istemi ile açılmış iken ıslah dilekçesi ile yersiz ödenen geçici iş göremezlik ödemelerinin istirdadı istemi şeklinde değiştirilmiştir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Davacı;.....010/11289 Esas sayılı dosyası ile davalıya haksız olarak ödenen geçici iş göremezlik ödeneğinin tahsili için takip başlattıklarını, davalının itirazı nedeniyle takibin durduğunu ve itirazın haksız olduğunu belirterek, davalının itirazının iptaline, takibin devamına ve % 40"dan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiş, ıslah dilekçesi ile de talebini alacak davası olarak değiştirmiştir. Mahkemece, 1 yıl içinde itirazın iptali davası açılmadığı için icra takibinin akim kaldığı, bu durumda icra takibinin açılmamış sayılması gerektiği, 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 66. maddesinde sebepsiz zenginleşmeler için fazla ödemenin öğrenildiği tarihten itibaren 1 ve her halde 10 yıllık zamanaşımı süresinin bulunduğu, davacı kurumun zararı 2010 yılında öğrendiği, davalı iyi niyetli olduğu için Borçlar Kanunun 63/1. maddesi uyarınca talep tarihinde elinde kalan kısım ile sorumlu olduğu, davalının yapılan tüm ödemeleri zati ihtiyaçları için kullandığını bildirdiği, bu durumda davacının ödeme yükümlülüğünde olduğu herhangi bir meblağın bulunmadığı, 5510 sayılı Yasanın 96. maddesinin uygulanabileceğinin kabul edilmesi durumunda da davalı iyi niyetli olduğu için 5 yıllık sürenin esas alınacağı, alacağın zamanaşımına uğramış olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İ.İ.K. 67/1. maddesinde “Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat etmek suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.” denilmektedir.
İ.İ.K. 67/4. maddesinde ise; “Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.” hükmü yer almaktadır. Söz konusu hükme göre itirazın iptali süresi geçirilmiş olsa dahi davanın genel hükümler çerçevesinde görülmesi mümkündür.
Bu bağlamda, 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi, “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a)Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b)Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır…” hükmünü içermektedir.
Konuya ilişkin 5510 sayılı Yasa öncesi mevzuata bakıldığında, 506 sayılı Yasanın 121. maddesinde yersiz ödeme halinde iade yükümünün kapsamını belirleyen bir düzenleme bulunmadığı gibi, anılan Yasa içeriğinde konuyu düzenleyen başka bir özel düzenlemenin de yer almadığı görülmektedir. 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi ile 506 Yasada yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş, sebepsiz zenginleşmenin iyi niyetle veya kötü niyetle gerçekleşmesine bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarları belirlenmiştir. Kapsam belirlendikten sonra, ilgilinin Kurumdan alacağı yoksa geri alma işleminin genel hükümlere göre yapılacağı öngörülmüştür. 5510 sayılı Yasanın geçici maddelerinde ise, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kural yer almamaktadır.
Kurumun istirdadını isteyeceği yersiz ödemenin kapsamını belirlemedeki irade serbestisi de, 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi hükmünün, Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacakları konusunda süren uyuşmazlıklara uygulanması gereğini doğurmaktadır.
5510 sayılı Yasanın 96. maddesiyle getirilen düzenleme, sebepsiz zenginleşmede iade konusuna ilişkin özel bir düzenleme olup; zamanaşımı hükmü olarak nitelenmesine olanak bulunmamaktadır. Maddenin genel hükümlere atfı, 5510 sayılı Yasanın 97. ve diğer maddelerinde zamanaşımı konusunda özel bir düzenlemenin yer almamış olduğu durumlarda zamanaşımı konusunun, genel hükümlerden hareketle çözümünü gerektirmektedir.
Bilindiği gibi zamanaşımı defi, borcu ortadan kaldırmamakla birlikte, bunu ileri süren tarafa, borcu yerine getirmekten kaçınma yetkisi vermektedir. Bu bağlamda Borçlar Kanununun 66’ncı maddesine göre; nedensiz mal ediniminden dolayı açılacak dava, zarar gören tarafın verdiğini geri almaya hakkı olduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl ve herhalde bu hakkın doğduğu günden itibaren on yıl geçmekle zamanaşımına uğramaktadır. Anılan Kanunun 132’nci maddesinde, zamanaşımının işlemesine engel olan ve onu durduran sebepler sıralandığı gibi, 133’üncü maddesinde de zamanaşımını kesen olgular açıklanmıştır. Sebepsiz zenginleşme hukuksal temeline dayalı bu tür davalarda öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı ise kamu Kurum ve kuruluşları açısından, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.09.1987 gün ve 1987/9-68 Esas, 1987/618 Karar numaralı ilamında da vurgulandığı gibi, o Kurum ve kuruluşların dava açma konusunda yetkili kılınan kişi veya organlarının verdiğini geri almaya (istirdada) hakkı olduğunu öğrendiği tarihtir.
Somut olaya gelindiğinde, ıslah dilekçesi ile alacak davasına dönüştürülen eldeki davada zamanaşımı hükümlerinin irdelenebilmesi bakımından itirazın iptali davasına ilişkin hükümlere değinmekte fayda bulunmaktadır. İşbu davada, 15.03.2010 tarihli davacı Kurum denetmen raporu ile davalının 01.01.2005 - 31.12.2007 tarihleri arasında tahakkuk eden geçici iş göremezlik ödeneğinin fazla ödendiğinden bahisle tahsili gerektiği yönünde tespit yapılması üzerine davalıya ödeme yapması hususu 09.08.2010 tarihinde bildirilmiş, ödeme yapılmaması üzerine 01.11.2010 tarihinde icra takibi başlatılmış, davalının 15.01.2010 tarihinde itirazı üzerine takip durmuş ve 30.01.2014 tarihinde işbu dava açılmıştır. Dava dilekçesi ile itirazın iptali ve icra inkar tazminatı, ıslah dilekçesi ile de alacak isteminde bulunulan davanın, itirazın iptali davası olarak ele alınması halinde dahi icra dosyasında davalının itirazının davacı Kuruma tebliğ edildiğine dair bir delile rastlanılmadığından bir yıllık hak düşürücü sürenin dolduğundan bahsedilemez. Mahkemece, borcun 2005 - 2007 yıllarına ait olduğu ve davacı Kurumca düzenlenen denetmen raporuyla 2010 yılında borçtan haberdar olunduğu ve aynı yıl içinde davalıya ödeme yazısı gönderildiği ve icra takibi başlatıldığı, takibe yapılan itirazdan davacı kurumun haberdar olduğuna dair icra dosyasında bir belge bulunmadığı, icra takibiyle zamanaşımının kesildiği, esasen davalı tarafından icra takibine itiraz dilekçesinde ya da cevap dilekçesinde süresinde ileri sürülen bir zamanaşımı def"i de bulunmadığı anlaşılmakla; yukarıda yer alan mevzuat hükümleri uyarınca Mahkemece süresi içinde açılan davanın esasına girilerek bir değerlendirme yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 18/12/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
.....