Hukuk Genel Kurulu 2015/3092 E. , 2019/17 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Trabzon İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 09.04.2013 tarihli ve 2010/848 E., 2013/375 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 13.05.2014 tarihli ve 2013/9614 E., 2014/10633 K. sayılı kararı ile:
(…1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, davacının 01.08.1994 – 29.02.2000 tarihleri arasında (kısa süreli 20.34 sicil numaralı işyerindeki çalışmaları dışında) davalı işverene ait iş yerinde geçen ve Kuruma bildirilmeyen sigortalı çalışmalarının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ise de bu sonuca eksik araştırma ve inceleme ile gidilmiştir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa"nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa"nın 86/9. maddeleri bu tip hizmet tespiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de, davanın niteliği kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği Yargıtay"ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; 11582 sicil numaralı davalı işyerinden 01.08.1994 ve 24.05.1996 tarihlerinde davacı adına işe giriş bildirgesinin verildiği, ihtilaflı dönemde 01.08.1994 – 29.02.2000 tarihleri arasında kısmi ve kesintili şekilde davalı işyerinden, 01.12.1995 – 20.03.1996 ve 01.07.1996 – 30.12.1996 tarihleri arasında da 20.34 sicil numaralı dava dışı işyerinden davacı adına çalışmaların bildirildiği görülmüştür.
Somut olayda; dava konusu döneme ilişkin dönem bordrolarından 1997/3. dönemden sonra çalışan kimsenin bildirilmediği, davalı işverenin kardeşi olan ve davalı işyerinde çalıştığını iddia eden ... da dahil davacı tanıklarının, dava konusu dönemde davacının çalışmasını doğruladıkları, resen tanık araştırılarak ifadelerinin alınmadığı, eksik inceleme ve araştırma ile karar verildiği anlaşılmıştır.
Yapılacak iş, ihtilaflı dönemde bordro verilmediğini göz önünde tutarak, Sosyal Güvenlik Kurumu, zabıta, maliye, meslek odası aracılığı ve muhtarlık marifetiyle işyerine o tarihte komşu olan diğer işyerlerinde uyuşmazlık konusu dönemde çalıştığı tespit edilen kayıtlı komşu işyeri çalışanları; yoksa işyeri sahipleri araştırılıp tespit edilerek çalışmanın niteliği, geçtiği zaman dilimi ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak ve gerçek çalışma olgusunu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde ortaya koyduktan sonra sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 506 sayılı Kanun kapsamında hizmet süresinin tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin 6101017260290 sigorta sicil numarası ile 11582.61.01 işyeri sicil numaralı davalı işveren bünyesinde çalıştığını, kısa süreli olarak 20.34.02 sicil numaralı işyeri dışındaki çalışmaları haricinde 01.08.1994 ile 29.02.2000 tarihleri arasında davalı işyerinde aralıksız olarak çalışmasına rağmen bir kısım hizmetlerinin eksik bildirildiğini iddia ederek 20.34.02 sicil numaralı dava dışı işyerindeki kısa süreli çalışmalar dışında davalı işyerinde 01.08.1994 ile 29.02.2000 tarihleri arasında eksik bildirilen çalışmalarının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili; davacının iddia ettiği çalışmalar yönünden hak düşürücü sürenin gerçekleştiğini, öncelikle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerektiğini, işin esasına girildiğinde ise davacının 6101 işyeri sicil numaralı davalı ... Cam Ticaret unvanlı işyerinden 01.08.1994 ile 24.05.1996 (25.04.1996) tarihlerinde işe giriş bildirgeleri verildiğini, hizmet tespiti davalarının kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle mahkemece resen araştırılarak, iddia ettiği diğer dönemler yönünden çalışmanın fiili ve gerçek bir biçimde kanıtlanması gerektiğini belirterek, haksız açılan davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... ve dahili davalı ... cevap dilekçesi sunmamıştır.
Mahkemece; davacının sicil dosyasında bulunan işe giriş bildirgelerindeki imzaların davacı tarafından inkar edilmediği, davacının hizmet cetvelinde talep edilen dönemde birden çok farklı işveren nezdinde geçen sigortalı çalışmalarının bulunduğu, soyut beyanlar içeren açık tarihler belirtmeyen tanık beyanlarının çalışma olgusunun varlığını kabule olanak verecek nitelikte olmadığı bu itibarla davacının davalı işveren tarafından kuruma bildirilen çalışmalarının haricinde çalışmasının bulunduğunun ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece; davacının 20 yıl öncesine dair talepleri için dinlenecek tanıkların davacının bu şekilde aralıklı çalışmalarının hangi tarihte başlayıp hangi tarihte sona erdiği konusunda somut beyanlarda bulunamayacakları, bu yönde beyanda bulunmuş olsalar dahi bu beyanlarının inandırıcı olmayacağı gerekçesiyle ve önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme hükmü, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından hizmet tespiti talebinde bulunan davacının 01.08.1994 ile 29.02.2000 tarihleri arasında davalı işveren adına kayıtlı 11582.61.01 sicil numaralı işyerinde geçtiği iddia edilen (20.34.02 sicil numaralı dava dışı işyerindeki kısa süreli çalışmalar dışında) çalışmalar yönünden yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle Yerel mahkemece ilk kararda “…eksik kalan 7,15TL"nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına…” şeklinde hüküm fıkrası oluşturulduğu hâlde direnme kararında “…eksik kalan 8,05TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına...” şeklinde hüküm fıkrası oluşturulduğu, bu durum göz önüne alındığında direnme kararındaki ifadenin maddi hata oluşturup oluşturmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp incelenmiş, oy birliğiyle bu hususun maddi hatadan ibaret olduğu ve mahallinde her zaman düzeltilebileceğinden ön sorun teşkil etmediği sonucuna varılarak işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7/1’inci maddesinde, “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun Geçici 20"inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” düzenlemesinin yer alması ve genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve anılan Kanun’un 79’uncu maddesi olduğu kabul edilmelidir.
Öncelikle belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Kanunun Geçici 7’nci maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanunun 2’nci ve 6’ncı maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3’üncü maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanunun 6/1’inci maddesinde yer alan açık hüküm gereğidir.
Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada, işçinin bir takım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
Belirtilen amaca yönelik davaların yasal dayanağı, mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79’uncu maddesi olup, anılan maddede “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” açıklanmıştır.
Sigortalı tarafından açılan hizmet tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra, bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı; ardından da ücret olgusu ve çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.
Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku, hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında, özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup, kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur.
Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icabettiği Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadı gereği olduğundan, kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.
Öte yandan, hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan, tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.
Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden, bu davalarda iş yerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde iş yerinin yönetici ve görevlileri, iş yerinde çalışan öteki kişiler ile o iş yerine komşu ve yakın iş yerlerinde, tarafları veya iş yerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak, tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, iş yeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.
Bu amaçla tanıkların, hizmet tespiti istenen tarihte, iş yeri veya komşu iş yeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi iş yerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, iş yerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir.
Diğer taraftan bu davalarda, işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
Nitekim açıklanan hususlar Hukuk Genel Kurulunun 07.04.2012 tarihli 2012/21-137 E. 2012/433 K.; 12.06.2013 tarihli 2012/10-635 E. 2013/823 K. ve 25.09.2013 tarihli 2013/21-182 E.2013/2013/1401 K. sayılı kararlarında da benimsenmiş ve açıkça belirtilmiştir.
Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olaya bakıldığında, davalı işyerinde 01.08.1994 ile 29.02.2000 tarihleri arasında çalışma iddiasında bulunan davacının davalı işyerindeki çalışma iddiasının hiçbir kuşku ve tereddüde yer vermeyecek şekilde belirlenmesi için komşu işyeri tanıklarının dinlenip ve tüm deliller toplandıktan sonra hasıl olacak neticeye göre karar verilmesi gerekmektedir.
O hâlde tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17.01.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.