Esas No: 2015/4934
Karar No: 2016/1360
Karar Tarihi: 11.02.2016
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2015/4934 Esas 2016/1360 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
.
Taraflar arasında görülen davada ... Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 30/12/2014 tarih ve 2014/888-2014/678 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 09.02.2016 günü hazır bulunan davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin 10/08/2012 tarihli genel kredi sözleşmesi uyarınca davalı bankadan 60 ay vadeli eşit taksit ödemeli 3.500.000,00 TL ticari kredi kullandığını, taksitlerden ilk 10 tanesini de ödediğini, ancak ekonomideki gelişmeler ve Türkiye genelindeki kredi faiz oranlarının çok düşmesi üzerine davacının davalı bankaya başvurduğunu, kredisinin günün koşullarına uygun olarak yapılandırılmasını istediğini, bankanın başvuruya olumsuz yanıt vermekle birlikte müşterisini de kaybetmemek anlamında krediyi %0,99 oranıyla yapılandırılabileceğini, ancak %2 oranında komisyon keseceğini ve bu nedenle yapılandırmanın sonuca etkili olmayacağını sözlü olarak bildirdiğini, davacının dava açma hakkını saklı tutarak davalıya dava dışı bankadan kullandığı kredi ile toplam 3.381.000,00 TL bedeli ödediğini ve kredi hesabını kapattığını, ödenen meblağın içerisinde ayrıca 1.221,77 TL"de noter ücreti bulunduğunu, davalı bankanın erken ödeme maliyeti ve erken ödeme ücreti adı altında tahsil ettiği 369.871,53 TL"nin haksız olduğunu ileri sürerek, şimdilik 150.000,00 TL 3095 sayılı yasanın 2/2 maddesi uyarınca 02/07/2013 tarihinden itibaren hesaplanacak ticari faiziyle birlikte istirdatına karar verilmesini talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile istemini artırmıştır.
Davalı vekili, müvekkili bankanın davacının erken kapama istemini sözleşmeye dayanarak erken kapama ücreti+BSMV"nin karşılanması koşulu ile kabul ettiğini, taraflar arasındaki kredinin eşit taksitli ticari kredi olduğunu, davalı banka tarafından talep edilen erken ödeme komisyonu bankacılık teamüllüne ve taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı olmadığını savunarak, davanın usul ve esas yönünden reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre taraflar arasında 10/08/2012 tarihli 5.000,00 TL limitli kredi genel sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmeye istinaden davalı banka tarafından davacı şirkete aylık %1,09 faiz oranı ile 3.500,00 TL taksitli ticari kredi kullandırıldığı, kredinin 60 ay geri ödeme planına bağlandığı, kredinin 10 taksitinin ödendiği, 02/07/2013 tarihinde davacı tarafından, ana para tutarı, kredinin son taksit ödemesinden kapama tarihine kadar faizi, gider vergisi, 335.530,00 TL erken kapama ücreti (komisyon) ve 16.776,55 TL komisyonun %5 gider vergisi olmak üzere toplam 3.439.156,12 TL"nin ödenerek kredinin kapatıldığını, taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinin 43/9. maddesinde, kredi borcunun erken kapatılması halinde davalı bankanın müşterisinden erken kapama ücreti talep edebileceğinin açıkça düzenlenmiş olduğu, sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte bulunan TTK"nun 18/2.maddesine göre, basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gereken davacı açısından sözleşme hükmünü haksız şart niteliğinde olduğunun kabulünün mümkün olmadığı, bankanın erken kapanan kredi için erken kapama komisyon ücretini talep edebileceği, ancak davalı bankanın 16.252,22 TL fazla erken kapama komisyon ücreti aldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dava, genel kredi sözleşmesine dayalı olarak erken ödeme maliyeti ve erken ödeme ücreti adı altında davalı banka tarafından davacıdan tahsil edilen meblağın istirdatı istemine ilişkin olup, davacı vekili dava dilekçesinde davaya dayanak genel kredi sözleşmesindeki erken ödeme komisyonuna ilişkin hükmünde genel işlem şartları kapsamında geçersiz olduğunu ileri sürerek belirsiz alacak davası açmıştır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesi; "(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." hükmünü içermektedir.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna yada objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
Madde gerekçesinde "Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. 6100 sayılı HMK’nın 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de "karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)" belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün bulunmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davasının, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir. Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51,56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir.
6100 sayılı HMK ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmak suretiyle belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı da sınırlandırılmıştır. Zaman zaman, 6100 sayılı HMK ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü belirsiz alacak davası, zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun"un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır. Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanun"un 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı kanunun 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası
şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; tacir olan davacının, elinde bulundurduğu ticari defter ve kayıtlar ve sözleşme çerçevesinde alacağını belirlemesi mümkün olup böyle bir durumda belirsiz alacak davası açılabileceğinin kabulü mümkün değildir. Bir an için davanın kısmi dava olarak açıldığı düşünülebilir ise de yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, davacı tarafça dosyaya sunulan dava dilekçesinde açıkça davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı bildirildiğinden artık davanın kısmi dava olarak kabulü de mümkün görülmemektedir. Bu itibarla, mahkemece davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararının bulunmadığının kabulü ile davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde yanılgılı değerlendirme ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
2- Bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin diğer, davacı vekilinin ise tüm temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer, davacı vekilinin ise tüm temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, takdir olunan 1.350,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 11/02/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, genel kredi sözleşmesine dayalı olarak erken ödeme maliyeti ve erken ödeme ücreti adı altında davalı banka tarafından davacıdan tahsil edilen meblağın istirdatı istemine ilişkin olup, dava dilekçesinde belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmiştir.
HMK"nın yürürlüğü ile birlikte, yeni bir dava türü olan belirsiz alacak ve tespit davası da uygulamaya girmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesi, " Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın, davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." hükmünü amirdir.
Maddenin birinci fıkrasında belirtilen belirleyememe hali, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafından belirlenememesini ifade eder.
Alacağın, hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususu, somut olayın özelliklerine göre tespit edilecektir.
Başlangıçta belirsiz olan alacak, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu, alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda, davacı HMK’nın 107/2.maddesine göre iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın, davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilecektir.
Belirsiz alacak davası şartlarının bulunup bulunmadığı, yasal şartların somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerektiğinde şüphe yoktur. Ancak yasal, hakkaniyet ve takdiri indirimler uygulanarak davanın kısmen kabul edilmesi hususunun, belirsiz alacak davası ile ilgisi olmadığı kanaatindeyim. Zira, bu indirimler, tahkikat bittikten sonra, ancak esas hakkındaki hükümle birlikte açıklanacağından, hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden bahsedilmesi mümkün değildir.
Bu husus, takdiri indirim sebebiyle reddedilen kısma ilişkin masraf ve vekalet ücretinden kimin sorumlu olacağına, bir başka ifade ile indirimden dolayı reddedilen kısım yönünden, davalı yararına vekalet ücreti takdir edilip edilmeyeceğine ilişkin bir tartışmanın konusu olabilecektir.
Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağına ilişkin HMK"nın 109/2. maddesi, dosyanın incelenme tarihi itibariyle yürürlükte değildir.
Belirsiz alacak davası şartlarını taşımayan bir alacakla ilgili olarak, belirsiz alacak davası açılmış ise, buna bağlanacak hukuki sonuç, davacının HMK"nın 107/2. maddesindeki davacı lehine olan hükümlerden yararlanamaması şeklinde olmalıdır. Ancak, başlangıçta davacı tarafından belirlenerek harçlandırılan kısım yönünden, davanın görülmesine engel bir durum söz konusu değildir.
Bu nedenle sayın çoğunluğun, davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararı bulunmadığından davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğine ilişkin bozma kararına katılmıyoruz. 11.02.2016