1. Hukuk Dairesi 2020/613 E. , 2021/1553 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinaf başvurusunun ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince iddiaların 4721 sayılı TMK’nin 6. ve 6100 sayılı HMK’nin 190. maddesi uyarınca kanıtlanamadığı gerekçesiyle 6100 sayılı HMK’nin 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine ilişkin verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan dedesinden intikal eden 145 ada 11 ve 25, 116 ada 78 ve 96, 145 ada 44, 103 ada 89, 115 ada 52, 55, 59, 67, 70, 73, 79, 124, 129, 154, 343 ve 344 parsel sayılı taşınmazların taksim işlemleri için davalı ...’yı vekil tayin ettiğini, ancak vekil ...’nin çekişmeli taşınmazlardaki paylarını el ve işbirliği içerisinde hareket ettiği diğer davalı ...’e satış göstererek devrettiğini, zararlandırıldığını ileri sürerek, davalı adına olan devre konu payların iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı ..., davacının dava konusu taşınmazlardaki miras paylarını bedeli karşılığında satın aldığını, davacı ile bizzat anlaştığını, ancak davacının farklı bir yerde olduğu için vekil marifetiyle devri yaptığını, satış bedeli için senet düzenlendiğini ve senet bedelini davacıya ödediğini, satışın davacının iradesine uygun olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Davalı ..., ... ilçesinde tapu işleri ile uğraştığını, davacının çekişmeli payların devri için kendisini vekil tayin ettiğini, yetkisine istinaden devri yaptığını, davacı ile diğer davalı ...’in kendi aralarında anlaştıklarını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, vekaletname ile sadece dava konusu taşınmazların satışı için yetki verildiği, temlikin davacının bilgisi dahilinde ve iradesine uygun olduğu, tanık beyanları ile satış bedelinin davacıya ödendiğinin ispatlandığı, zararlandırma unsurunun gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinaf başvurusu ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince iddiaların 4721 sayılı TMK’nin 6. ve 6100 sayılı HMK’nin 190. maddesi uyarınca kanıtlanamadığı gerekçesiyle 6100 sayılı HMK’nin 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddedilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, sağlıklı bir yargılama yapılması ve neticesinde tarafları tatmin eden bir karar verilebilmesi için öncelikle eldeki davada, çekişmeli temliklerin ve bu temliklerde kullanılan vekaletname ya da vekaletnamelerin açık bir şekilde ortaya konulması gerekmektedir.
Çekişmeli temliklerde kullanılan vekaletname incelendiğinde; davacı ...’ın, ... 1. Noterliği’nin 18.08.2010 tarih ve 7271 yevmiye no’lu vekaletnamesiyle, murislerinden intikal eden ve edecek, ... ili ... ilçesi ... köyünde kain 88, 186, 211, 216, 261, 267, 270, 272, 275, 280, 285, 311, 783, 788, 803, 1159, 1384, 1415, 1957, 2415, 2440 parseller ile ... ilçesi ... köyünde kain 657 ve 658 sayılı parsellerdeki paylarını intikal ettirmeye, müşterek mülkiyete geçirmeye, dilediğine dilediği bedelde satmaya, ..., satış vaadi sözleşmesi yapmaya vb. konularda davalı ...’yı vekil tayin ettiği görülmüştür.
Davalı ...’nin de anılan vekaletnameyi kullanarak davacı ...’a ait dava konusu 88, 285, 280, 275, 272, 270, 267, 261, 216, 211, 186 ve 1415 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını 23.12.2010 tarih ve 11370 yevmiye no’lu akitle, diğer dava konusu 788, 783, 1384, 803, 115 ada 343 ve 344 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını ise 23.12.2010 tarih ve 11372 yevmiye no’lu akitle, her bir taşınmazdaki davacı payı için 1.000,00’er TL olmak üzere 18 parça için toplam 18.000,00 TL’ye diğer paydaş olan davalı ...’e satış suretiyle temlik ettiği kayden saptanmıştır.
Uyuşmazlığın çözümünde dayanılacak yasa maddeleri ve ilkelere gelince;
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Yukarıda açıklanan yasa maddeleri ve ilkeler somut olaya uygulandığında;
Dinlenen davacı tanıklarının özetle; çekişmeli temlikte kullanılan vekaletnamenin dava konusu taşınmazların intikal işlemlerinin yapılabilmesi amacıyla verildiğini, devir nedeniyle herhangi bir bedel alınmadığını, bir müddet sonra köy yerinde devirle ilgili söylentiler üzerine tapu müdürlüğünden yapılan araştırma ile devrin öğrenildiğini beyan ettikleri, davalı tanıklarının ise özetle; dava konusu taşınmazları davalı ...’in uzun süredir kullandığını, davacı ...’in paylarını toplamda 15.000,00 TL’ye sattığını, bunun 7.500,00 TL’sini nakit, kalan 7.500,00 TL’sini de senet olarak ödendiğini kahvehanede söylediğini beyan ettikleri anlaşılmıştır.
Davalı ...’in, çekişmeli taşınmazlardaki davacı payı için senet ile ödeme yaptığını, parayı ödedikten sonra da senedi geri aldığını savunarak dosyaya 22.07.2010 tanzim, 20.10.2010 ödeme tarihli, borçlu ... ve alacaklı ... olan 7.500,00 TL bedelli senet sunduğu görülmüştür.
Alacaklı görünen ...’ın, davacı ...’in oğlu olduğu sabit ise de, bu senedin çekişmeli payların satış bedeli olduğu kayda dayalı olarak anlaşılamamaktadır. Davalı tanığının beyanı yeterli görülüp satış bedeli olduğu kabul edilse dahi, davalı ...’in satış bedelini 7.500,00 TL’lik senet ile ödediği savunması, davalı tanığının satış bedelinin 15.000,00 TL olduğunu beyan etmesi ve akit tablosunda toplam 18.000,00 TL satış bedeli gösterilmesi arasındaki çelişki davalı savunmasını temelsiz bırakmıştır.
Öte yandan, yapılan keşif ve alınan rapor ile dava konusu taşınmazlardaki davacıya ait payların temlik tarihinde toplam 163.000,00 TL olarak saptandığı, senet ile ispatlanmak istenen ödemenin ise sadece 7.500,00 TL olduğu gözetildiğinde, çekişmeli temlikler ile davacı tarafın zararlandırıldığı ortadadır.
O halde, ispat külfeti açısından davacı tarafın dayandığı deliller ile satış için vekaletname vermediğini, kendisine bir bedel ödenmediğini, davalıların el ve işbirliği içerisinde zararlandırma kastı ile hareket ettiklerini kanıtladığı, davalı tarafın ise taşınmazların rayiç değeri üzerinden satış bedelini davacıya ödediğini usulünce ispat edemediği, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı anlaşılmıştır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren ... Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alının peşin harcın temyiz edene iadesine 17/03/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.