11. Hukuk Dairesi 2015/3888 E. , 2016/1331 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada... Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 23/10/2014 tarih ve 2014/990-2014/319 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 09/02/2016 günü tebligata rağmen gelen olmadığı yoklama ile anlaşıldı, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, uluslararası taşımacılık ve lojistik hizmetleri alanında faaliyet gösteren davacı şirketin davalı şirkete verdiği hizmetlerin bedelini tahsil edemediğini, bunun üzerine 24/06/2010 tarihinde davalı aleyhine icra takibine geçildiğini, ancak borçlu şirketin itirazı ve icra dosyasının takipsiz bırakılması nedeni ile takibin düştüğünü ileri sürerek, 31.380,20 TL asıl alacağın 08/07/2010 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek reeskont faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davalının davacıya bir borcu bulunmadığını, davacının pek çok kez ayıplı taşıma yaptığından müvekkili şirketi zarara uğrattığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; davanın kabulüne, toplam 31.381,20 TL alacak bedelinin 08/07/2010 tarihinden itibaren 3095 Sayılı Kanunun 2/2. maddesi uyarınca işleyecek faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, taşıma sözleşmesine dayalı alacak istemine ilişkin olup, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK’nın 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK"nın 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, .
yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK"nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.
Somut olayda, kararın gerekçe kısmında davalının itirazı haksız olduğundan itirazının iptaline, alacak likit olduğundan ve şartları oluştuğundan davacı lehine icra tazminatına karar vermek gerektiği belirtilmiş ise de, gerekçeli kararın hüküm bölümünde “Davanın kabulüne, toplam 31.381,20 TL alacak bedelinin davalıdan 08/07/2010 tarihinden itibaren 3095 Sayılı Kanunun 2/2. maddesi uyarınca işleyecek faizi ile birlikte alınarak davacıya verilmesine,” denilerek hüküm oluşturulmuştur. Bu durumda, gerekçe ile hüküm fıkraları arasında çelişkiye yol açılmış, davanın konusu ve niteliği hakkında kuşkuya neden olacak şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 11/02/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.