1. Hukuk Dairesi 2014/20167 E. , 2015/5567 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen ecimisil davası sonunda yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hâkimi .. ..’ın raporu okundu ,açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava, ecrimisil istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne, davacılardan ... bakımından 14.480,49 TL."nin, davacı ... bakımından 7.240,24 TL"nin ve davacı ... bakımından 7.240,24 TL"nin dava tarihinden itibaren yasal faizleri ile birlikte ayrı ayrı davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 388, 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 298. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HUMK"nun 389., yine HMK"nin 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada HUMK"nun 381.maddesinin son fıkrasının HMK"nin 294.maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur.
Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK"nin yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olayda, değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa kararda davanın kısmen kabulüne, 17/06/2014 tarihli bilirkişi ek raporunda belirtilen herbir davacı için miras payları oranında alacağın toplamının dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline şeklinde hüküm kurulduğu halde, gerekçeli kararda ise davanın kabulü ile davacılardan ... bakımından 14.480,49 TL."nin, davacı ... bakımından 7.240,24 TL"nin ve davacı ... bakımından 7.240,24 TL"nin dava tarihinden yasal faizleri ile birlikte ayrı ayrı davalıdan tahsiline hükmedilmesi suretiyle kısa karara çelişkili biçimde gerekçeli karar yazılması doğru değildir.
Hâl böyle olunca, 10.4.1992 gün, 1992/7 Esas, 1992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmamasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.