12. Ceza Dairesi 2018/1403 E. , 2018/7812 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suçlar : Özel hayatın gizliliğini ihlal, şantaj
Hükümler : 1- Sanıklar ...hakkında özel hayatın
gizliliğini ihlal suçundan dolayı TCK"nın 134/2, 62, 53/1, 63. maddeleri gereğince ayrı ayrı mahkumiyet
2- Sanıklar ... hakkında şantaj suçundan dolayı TCK"nın 37/1. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 107/2. maddesi atfıyla107/1, 62, 52/2, 53/1. maddeleri gereğince ayrı ayrı mahkumiyet
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanıklar ... ve ..."in, şantaj suçundan sanıklar Ramazan ve Gülsabah"ın mahkumiyetlerine ilişkin hükümler, sanıklar ... ve... ile sanıklar müdafiileri tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
7201 sayılı Tebligat Kanunu"nun 10/2. madde ve fıkrasının, “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” hükmü ile gerçek kişilere yapılacak tebligat ile ilgili olarak iki aşamalı bir yöntem benimsenmiş olması karşısında, önce bilinen en son adres (bilinen bir adres yoksa ya da bilinen en son adres ile adres kayıt sistemindeki adres aynı ise mernis adresi olduğu belirtilmeksizin adres kayıt sistemindeki adres) esas alınarak, Tebligat Kanunu"nun 21/1. maddesine göre normal tebligat çıkarılıp, çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, aynı Kanun"un 21/2. maddesi uyarınca adres kayıt sistemindeki adres bilinen en son adres olarak kabul edilerek, merci tarafından, tebligata, Tebligat Kanunu"nun 23/1-8 ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesi hükümlerine göre, “Tebligat çıkarılan adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olduğundan, tebliğ imkansızlığı durumunda, tebligatın, Tebligat Kanunu"nun 21/2. maddesine göre bu adrese yapılması” gerektiğine dair şerh düşülerek tebliğ işlemlerinin tamamlanması gerekir.
İncelenen dosyada, Dairemizin 18.10.2017 tarihli ilamı ile; “Sanık ..."ın, mahkemenin istemi üzerine baroca atanan zorunlu müdafiiden haberdar olmadığı ve tek oturum süren duruşma sonunda hakkında verilen mahkumiyet hükümlerinin de bu müdafiiye tefhim edilip, aynı müdafii tarafından süresinde temyiz edildiği anlaşılmakla; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.03.2008 tarihli, 2008/7-2008/56 ve 20.03.2012 tarihli, 2011/235-2012/110 sayılı kararlarında belirtilen "Kendisine zorunlu müdafii atandığından haberdar olan sanık buna itiraz etmez ise zorunlu müdafiin yapmış bulunduğu ve kendisinin de açıkça karşı çıkmadığı tüm tasarrufların sonuçlarına katlanmak durumundadır. Kendisine zorunlu müdafii atandığından sanığın haberdar edilmediği durumlarda ise zorunlu müdafiiye yapılan tefhim ve tebliğ kendisine bağlanan hukuksal sonuçları doğurmaz." ilkeleri gereğince, sanık ..."a, yokluğunda verilen 03.06.2014 tarihli kararın başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekli de belirtilmek suretiyle yöntemine uygun olarak tebliğ edilip, hükümleri temyiz etmesi için mahkemenin istemi üzerine baroca atanan Avukat ... (....) ...."a muvafakat verip vermediği ve yapılan temyize rızasının olup olmadığı hususları açıklığa kavuşturularak, bunlara ilişkin belgelerle sanık ... tarafından sunulması halinde temyiz dilekçesinin dosyaya eklenmesi ve sanık ..."ın temyiz istemi ile ilgili ek tebliğname düzenlenmesinden sonra gönderilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine...” karar verilmesinin ardından, Dairemizin 18.10.2017 tarihli ilamının tebliği ve bu ilamın gereklerinin yerine getirilmesi için sanık ..."ın doğrudan mernis adresine çıkarılan tebligatın tebliğ imkansızlığı nedeniyle Tebligat Kanunu"nun 21/2. maddesi gereğince tebliğ edilmesinin usule aykırı olmasından dolayı Dairemizin 18.10.2017 tarihli ilamında açıklanan eksikliklerin usulüne uygun olarak giderilmesinin temini amacıyla dosyanın mahalline tekrar gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.