14. Hukuk Dairesi 2014/8901 E. , 2015/290 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 16.07.2013 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil olmaz ise tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; tazminat isteminin kabulüne dair verilen 12.12.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, 118 ada 23 parsel sayılı taşınmazın davalıların ise 118 ada 22 parsel sayılı taşınmazın malikleri olduğunu, davalıların bir kısmının ..Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/193 Esas sayılı dosyası ile aleyhine müdahalenin meni ve kal istemiyle dava açtıklarını, 30.12.1955 tarihinde tapuda ifraz edilen 891 ve 297 parsele dönüşen taşınmazın bir bölümünün davacıdan önceki malik ..."a satıldığını, taraflar arasındaki sınırın en az 60 yıldır mevcut şekli ile bilindiğini ve kullanılageldiğini, çok uzun yıllar önce bilinen fiili sınırlar içinde kendisine ev yaptığını, bu zamana kadar itiraz olmaksızın iyi niyetli olarak kullandığını, iyi niyetle yapmış olduğu inşaatın yıkımına karar verilmesinin çok ağır sonuçlar doğuracağını bildirerek 118 ada 22 parsel sayılı taşınmazdan binasının bulunduğu bölümün iptali ile adına tesciline; 22.7.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile tapu iptali tescilin mümkün olmaması halinde 74.437,50 TL bina bedelinin faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, temliken tescil koşullarının olmadığını, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece tazminat isteminin kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davacı ve davalı vekilleri temyiz etmişlerdir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere, dosya içeriğine ve uzman bilirkişiler tarafından dava konusu yerin ifrazının mümkün olmadığı belirlenmiş olduğuna göre davacı vekilinin temyiz itirazının reddine,
2-Davalılar vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
TMK’nın 684 ve 718. maddeleri hükümleri gereğince yapı, üzerinde bulunduğu taşınmazın mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) haline gelir ve o -2-
taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Ancak, yasa koyucu somut olaydaki taşınmazların durumunu genel hükümlere bırakmamış, bu konumdaki taşınmazların maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi TMK’nın 722, 723. ve 724. maddelerinde özel olarak düzenlemiştir. Uyuşmazlığın bu kapsamda değerlendirilmesi gerekecektir.
Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) niteliğinde yapı yapması halinde diğer koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir.
TMK’nın 724. maddesinde yapı sahibine tanınan bu hak, kişisel hak niteliğinde olup, bina sahibi ve onun külli halefleri tarafından, inşaat yapılırken taşınmazın maliki kim ise ona ya da onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, taşınmaza sonradan malik olan kişiye karşı da bu kişisel hak ancak yapı sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve işbirliği içinde olduğu iddiasıyla ileri sürülebilir.
Malzeme sahibinin TMK’nın 724. maddesine dayanarak tescil talebinde bulunabilmesi bazı koşulların varlığına bağlıdır;
a) Birinci koşul, malzeme sahibinin iyiniyetli olmasıdır.
TMK’nın 724. maddesi hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere, taşınmaz mülkiyetinin yapı sahibine verilebilmesi için öncelikli koşul iyiniyettir. Öngörülen iyiniyetin TMK’nın 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda da kuşku yoktur. Bu kural, malzeme sahibinin, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmamasını ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin bulunmasını ifade eder.
Malzeme sahibinin tescil istemi ile açtığı davada iyiniyetin varlığı iddia ve savunmaya bakılmaksızın mahkemece re’sen araştırılmalıdır. Ne var ki, 14.02.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi olay ve karinelerden, durumun özelliklerine göre kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermemiş olduğu açık bulunan malzeme sahibinin
temliken tescil talebinde bulunması mümkün değildir. Çünkü bu gibi durumlarda kötüniyet karşı tarafın ispatı gerekmeden belirlenmiş olur. Ayrıca iyiniyet inşaatın başladığı andan tamamlandığı ana kadar devam etmelidir. (Sübjektif koşul)
b) İkinci koşul, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır.
Bu koşul dava tarihine ve objektif esaslara göre saptanmalı, fazlalık ilk bakışta da kolayca anlaşılmalıdır. İnşaatın kapsadığı alanın ifrazı kabil ise arsa değeri yalnız bu kısma göre, aksi halde tamamının değerine göre bulunmalıdır. -3-
İnşaatın kaldırılmasının arazi ve malzemeye vereceği zarar, kaldırılmasıyla malzeme sahibinin elde edeceği yarardan daha fazla ise inşaatın kaldırılması fahiş bir zarara yol açacaktır. (Objektif koşul)
c) Üçüncü koşul ise yapıyı yapanın (malzeme sahibinin), taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemesidir.
Uygun bedel genellikle yapı için gerekli olan arsa miktarının dava tarihindeki gerçek değeri olarak kabul edilmekte ise de büyük bir taşınmazın bir kısmının devri gerektiğinde geri kalan kısmın bedelinde noksanlıklar meydana gelecekse, bunlar taşınmaza bağlı öteki zararlar da göz önünde bulundurularak hak ve yarar dengesi kurulması suretiyle hesaplattırılmalı, iptale konu zemin bedeli arsa sahibine ödenmek üzere depo ettirilmeli, önceden ödenmiş bedel var ise bu miktar ödenecek bedelden mahsup edilmelidir.
d) Yukarıda değinilen üç koşulun yanısıra, yapının bulunduğu arazi parçası davalıya ait taşınmazın bir kısmını kapsıyor ise tescile konu olacak yer, inşaat alanı ile zorunlu kullanım alanını kapsayacağından mahkemece iptal ve tescile karar verebilmek için bu kısmın ana taşınmazdan ifrazının da mümkün olması gereklidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; dava konusu 210 parsel sayılı taşınmaz 1955 yılında kadastroda ... adına tespit ve tescil edilmiş, 30.12.1995 tarihinde ifraz edilerek 296 ve 297 parsel sayılı taşınmazlar oluşmuştur. 297 parsel Abdullah Durmuş adına tescil edilmiş, davacı ... 297 parselde 2/8 payı 6.3.1996 tarihinde satın almış, daha sonra da 4.8.2004 tarihinde taksim sonucu oluşan 23 parselin tamamına malik olmuştur. Davacının tazminata hak kazanabilmesi için elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesi veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmaması ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin bulunması gerekir. Davacının fiili ve kadim sınırlara göre evini inşaa ettiği savunmasının çapa bağlanmış taşınmazda dinlenme olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle iyiniyetli olduğu kabul edilemez.
Ayrıca, yukarıda açıklandığı üzere TMK"nın 724. maddesi gereğince açılan temliken tescil davalarında kural olarak yeni malike karşı temliken tescil isteminde bulunulamaz. Kaldı ki davalılardan ... 22 parsel sayılı taşınmazın yenilenmesinden önce 891 parsel sayılı taşınmazda 10.5.1988 tarihinde malik olmuştur. Bu davalı ile önceki malik arasında davacıyı bu haktan yoksun bırakmak amacıyla el ve işbirliği bulunduğu da ileri sürülmemiştir. Belirtilen nedenlerle mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken tazminat isteminin kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
2014/8901-2015/290 -4-
SONUÇ; Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, davalılar vekilinin temyiz itirazlarını kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin yatırılan temyiz harcının davalı tarafa iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.1.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.