
Esas No: 2014/5660
Karar No: 2014/5434
Karar Tarihi: 09.09.2014
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2014/5660 Esas 2014/5434 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 04/04/2013
NUMARASI : 2011/38-2013/145
Taraflar arasındaki menfi tespit, istirdat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, davalı tarafça müvekkili aleyhine başlatılan icra takibinin usulsuz olarak kesinleştirildiğini, takibe konu alacağın dayandığı ve içeriğine göre arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi niteliğini taşıyan 09.07.2009 tarihli sözleşmedeki imzanın müvekkiline ait olmadığını ileri sürerek, borçlu olmadığının tesbiti ile tazminata karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında ise davalı tarafından icra dosyasından çekilen 20.000 ,00 TL"nin davalıdan istirdatını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, taraflar arasındaki akrabalık nedeniyle adi yazılı şekilde hazırlanan 07.07.2009 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince, müvekkilinin dört adet arsasını davacıya devrettiğini, ancak davacı yüklenicinin inşaata başlamadığını, arsa bedellerinin tahsili için icra takibi başlatmaları üzerine davacının üç gün içerisinde arsaları üçüncü kişilere devrettiğini, icra takibinin usulsuz kesinleştirildiği iddiasıyla açılan davaların reddedildiğini, davacının resmi belgede sahtecilik iddiasıyla yaptığı şikayet sonucu takipsizlik kararı verildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; davalının icra takibine dayanak olan 09.07.2009 tarihli sözleşmede yüklenici olarak atılan imzanın davacının eli ürünü olmadığı, davalının davacıya devrettiği arsaların sözleşme gereği bedelsiz devredildiğine dair iddiasını yazılı belgeyle ispatlayamadığı gerekçesiyle menfi tesbit davasının kabulüne, yargılama sırasında davalıya ödenen 20.000,00 TL"nin davalıdan tahsiline, alacak likit olmadığından inkar tazminatı isteminin de reddine karar verilmiştir.
Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Dairemizin geri çevirme kararı üzerine dosyaya gelen ve davalı vekilince sunulan belgeler kapsamından davalı İ.. A.."ın şikayeti üzerine, davacı B.. A.. ve dava dışı T.. A.. hakkında 09.07.2009 tarihli sözleşmeye dayalı olarak özel belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından dolayı cezalandırılmaları talebiyle açılan ve Bakırköy 13. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 2014/263 Esas sayısına kayıtlı olan kamu davasının derdest olup yargılamasının 17.11.2014 tarihine bırakıldığı anlaşılmaktadır.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun "Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk arasında münasebet" başlıklı 53. maddesi “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin failinin temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmünü içermektedir. Karar tarihinden önce yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 74. maddesinde de benzer düzenlemeye yer verilmiştir. Görülmektedir ki, ceza mahkemesinin “delil yetersizliğine dayanan beraat kararının” hukuk hakimini bağlamayacağı ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa, diğer anlatımla beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hakimini de bağlayacağı, ceza davasında hükme dayanak yapılan maddi olgularla ve özellikle eylemin hukuka aykırılığını ve failini belirleyen, mahkumiyet kararının bu yönlerinin hukuk hakimini bağlayacağı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hakimini bağlamayacağı hususları doktrinde ve Yargıtay"ın yerleşik uygulamalarında kabul edilmektedir. Öte yandan, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (YHGK"nın 10.01.1975 gün ve 1971/ T-406 E., 1975/1 K. ; YHGK.nın 23.01.1985 gün ve 1983/10-372 E, 1985/21 K. Sayılı ilamları). Bilindiği gibi ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgular hakkındaki kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır (HGK.nın 16.09.1981 gün ve 1979/1-131 E., 1981/587 K. sayılı ilamı, Mustafa Çemberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s. 22 vd; Turgut Uygur, Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, s. 844; YHGK"nın 28.03.2012 gün ve 19-24 E, 243 K sayılı ilamı). Böylece, kural olarak hukuk hakimi ceza yasasındaki hükümlerle ve ceza hakiminin kararıyla bağlı tutulmamış; BK’nın 53. maddesi ile bağımsızlık ilkesi benimsenmiştir. (Mustafa Reşit Karahasan, Tazminat Hukuku, 1996, s. 437 vd.)
Bu itibarla, mahkemece Bakırköy 13 Asliye Ceza Ceza Mahkemesi"nin 2014/263 Esas sayılı dosyasında verilecek kararın işbu davanın sonucunu etkileme olasılığı bulunduğundan kesinleşmesi beklenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
2)Bozma neden ve şekline göre, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflardan peşin alınan harçların istek halinde iadelerine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.