Esas No: 2017/562
Karar No: 2017/3535
5237 sayılı TCK nın 214 maddesinde tanımlanan suç işlemeye tahrik suçu - Silahlı terör örgütüne üye olma - Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2017/562 Esas 2017/3535 Karar Sayılı İlamı
16. Ceza Dairesi 2017/562 E. , 2017/3535 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : 5237 sayılı TCK"nın 214. maddesinde tanımlanan suç
işlemeye tahrik suçu, Silahlı terör örgütüne üye olma,
Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt
adına suç işlemek
Hüküm : A-Sanıklar ... ve ... hakkında
5237 sayılı TCK"nın 302. maddesinde tanımlanan
Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak
suçundan beraatleri,
B-Sanıklar ..., ...,..., ..., ..., ...,
..., ... ve ... hakkında;
TCK"nın 214/1, 3713 sayılı Kanunun 5, TCK"nın 62,
53, 58/9, 63. maddeleri uyarınca mahkumiyet,
C-Sanıklar ..., ..., ...,
... ve ... hakkında silahlı terör
örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç
işlemek suçundan; TCK"nın 314/3 ve 220/6 maddeleri
yollamasıyla TCK"nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5,
TCK"nın 62, 53, 58/9, 63. maddeleri uyarınca
mahkumiyet,
D-Sanık ..."un 5237 sayılı TCK"nın 314/2.
maddesinde tanımlanan silahlı terör örgütü üyeliği
suçundan;TCK"nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5,
TCK"nın 62, 53, 58/9, 63. maddeleri uyarınca mahkumiyet
müdafii, sanık ... ve sanık ...
müdafileri, sanık ... müdafii,
sanık ... ve sanık ...
müdafileri, sanık ... müdafii, sanık ...
..., sanık ... ve sanık ...
müdafileri, sanık ... müdafii, sanık ...
müdafii, sanık ... müdafii, sanık ...
müdafii, sanık ... ve sanık
... müdafileri, sanık ... ve
müdafii
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanıklar ..., ... ve ... müdafilerine usulüne uygun olarak tebligat yapılmasına rağmen duruşmaya gelmedikleri, bir mazeret de bildirmediklerinden anılan sanıklar hakkında duruşmasız, diğer sanıklar hakkında ise duruşmalı olarak yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü:
1-Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... haklarında silahlı terör örgütü adına suç işleme, suç işlemeye tahrik; sanık ... hakkında ise silahlı terör örgütü üyesi olma ve suç işlemeye tahrik suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;
A-Sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak ve suç işlemeye tahrik, sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... haklarında suç işlemeye tahrik suçlarından; yapılan yargılamaya, dosya içeriğine uygun toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, kanuni ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükümlerin ONANMASINA,
B-Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... haklarında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan kurulan mahkumiyet hükümleri yönünden yapılan temyiz incelemesinde,
14.08.2005 tarihinde Hakkari ili merkezinde ...eş başkanı ... tarafından okunan basın açıklaması yapılmıştır. Açıklama sırasında parti yöneticileri ile birlikte sivil toplum kuruluşu temsilcileri bir kısım vatandaşlar hazır bulunmuştur. Bu açıklama parti yöneticileri ve medyada "öz yönetim" açıklaması olarak isimlendirilmiştir.
Açıklama metninde "müzakere sürecinden bu yana hükumetin hiçbir adım atmadığı bilinmektedir. Tek taraflı ateşkes süreci başlamış ..."nin imha politikaları devam etmiştir. Bu süre zarfında daha çok oyalayan politikalarıyla, seçim döneminden kürt halkına yönelik inkar ve imha politikalarından vazgeçmedi. 5 Haziran"da Amed"te bombalı saldırı, Şanlıurfa"nın Suruç ilçesinde Devrimci Soslayist Gençlik hareketine yönelik düzenlenen intihar saldırısında 32 kişinin yaşamını yitirmesiyle birlikte Ak Parti hükumetinin Kürdistan olarak nitelendirdiği bölgeye savaş ilanı ettiğinin de göstergesidir.
Bu kapsamda medya savunma alanlarına yönelik gerçekleştirilen hava saldırısı ve saldırılar sonucu doğa katliamları gerçekleştirip, Kürdistan"ın tüm dağlarının hunharca ateşe verip, köy, mezra ve yaylalarını boşaltıp 90"lı yılları aratmayan soykırım katliamlarını gerçekleştirmektedir.
Bunun en somut örneği Zergele Köyü"ne yapılan bombardıman sonucunda 8 sivil vatandaşımızın katledilmesi gösterilir. Yine en son olarak 7 Ağustos"ta halkımıza yönelik gerçekleştirilen topyekün imha saldırılarında 3 sivil insanımızı katletmişlerdir. Yine daha dün şehit ... arkadaşımızın cenaze töreninde halkımıza karşı gerçek silahlar kullanarak adeta katliam şovu yapan ..."nin kolluk güçleri Kürt halkını bastırma/sindirme politikalarından vazgeçemeyeceğinin de göstergesidir. Gerçekleştirilen bu katliam karşısında biz Hakkari Demokratik Kent Meclisi olarak Devleti reddetmeyip, ancak bu şekilde Devletin kurumları ile yürümeyeceğimizi bunun için bu kentte bulunan Devletin tüm kurumları meşruiyetini kaybetmiştir.
Bu şekli ile Devletin hiçbir atanmışı bizi yönetemeyecektir. Bundan sonra halk olarak öz yönetimimizi esas alarak Demokratik temelde yaşamımızı inşaa edeceğiz. Bundan sonra da gerçekleşecek tüm saldırılar karşısında demokratik öz savunmamızı gerçekleştireceğiz. Bundan sonra kentimizi de kendimizi de bizler yöneteceğiz." şeklinde açıklama yapılmıştır.
Yerel Mahkemenin kabulüne göre; haklarında mahkumiyet hükmü kurulan sanıklar açıklama sırasında hazır bulunarak yapılan açıklamayı alkışlamak suretiyle tasvip ettiklerini göstermişlerdir.
Öz yönetim açıklamasıyla bu bölgede yaşayan halkın sorunlarına kamuoyunun dikkatini çekme amacı mı güdülmüştür, yoksa yerel mahkemenin kabul ettiği şekilde, bölücü terör örgütünün hedefi doğrultusunda yapılan bir faaliyet mi olduğu, tartışma konusudur.
Siyasi partiler Anayasamızın 68/2. maddesinde vurgulandığı gibi, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partiye üye olma ve bir siyasi partinin çatısı altında siyasi faaliyetlerde bulunma örgütlenme özgürlüğü kapsamında iken, özgürlüğün topluca kullanımı bağlamında ifade özgürlüğü ile de ilişkilidir. Ülkeyi yönetmeye talip olan partilerin halkın sorunları vurgulamak, Hükümetin ve yöneticilerin hatalı ve eksik gördüğü uygulamalarına ilişkin eleştiri yapmak, görüş ve düşünçelerini açıklamak doğal görevleri içindedir. Demokrasilerde özgürlüklerle doğrudan ilişkili olan ve yüksek bir meşruiyete sahip bulunan siyasi partilere üye olma ve siyasi faaliyette bulunma özgürlüğünün, başka özgürlükler gibi; terör örgütlerince kötüye kullanılmak istenebileceği açıktır. Nitekim bir takım siyasi faaliyetteki asıl hedef ve amaçların, açıklanan hedef ve amaçlardan daha başka olabileceği gibi, asıl hedef ve amaçların gizlenebileceği Avrupa insan Hakları Mahkemesinin “yazar ve diğerleri” kararında da vurgulanmıştır.
Bir faaliyetin siyasi faaliyet/örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilmesi ve anayasa ile sözleşmenin korunmasından yararlanabilmesi için gerçekleştirilmekte olduğu bağlam ile birlikte cebir ve şiddet ile ilişkisi, kullanılan yöntem ve takip edilen amacın hukuk ve demokrasi kurallarına uygun olup olmadığı ve bir terör örgütü ile amaç veya yöntem bakımından ya da yapısal bir bağlantısının bulunup bulunmadığına bakılmalı ve Avrupa İnsan Haklan Mahkemesinin 17.07.2001 tarihli “Sadak ve diğerleri” kararında yaptığı ayrımda dikkate alınmalıdır.
Mevzuatımız açısından değerlendirme yapıldığında;
T.C. Anayasasının değiştirilemeyen ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen 3. maddesinde "Türkiye Devleti, Ülkesi ve Milletiyle bölünmez bir bütündür." ifadesine yer verilmiştir.
Yine 14/1. maddesinde "Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerin hiçbiri, Devletin, Ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz." şeklinde, hak ve hürriyetlerin hangi koşullarda sınırlandırılacağına yer verilmiştir.
Uluslararası sözleşmeler ile hukuk belgelerinin Devlet, ülke ve ulus bütünlüğünü bozmayı hedefleyen eylemlere cevaz vermediği görülmektedir.
Nitekim İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 29. maddesinin 3. bendinde "bu hak ve hürriyetler hiçbir veçh ile Birleşmiş Milletlerin amaç ve prensiplerine aykırı kullanılamaz" 30. maddesinde ise "iş bu beyannamenin hiçbir hükmü herhangi bir Devlete, zümreye ya da ferde bu beyannamede ilan olunan hak ve hürriyetleri yok etmeye yönelik bir faaliyette bulunma hakkını verir şekilde yorumlanamaz."
Türkiye"nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1. maddesinin 2. fıkrasında "bu hakların kullanılması demokratik bir toplulukta zaruri tedbirler mahiyetinde olarak milli güvenliğin, sağlığın ve ahlakın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması için ancak kanunla tahdide tabi tutulur." 17. maddesinde ise; bu sözleşme hükümlerinde hiçbiri bir Devlete, topluluğa ve ferde, işbu sözleşmede tanınan hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliği girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz."
Helsinki nihai senedinde; "Devletlerin egemen eşitlikleri ve egemenliğin özündeki haklara saygı, sınırların dokunulmazlığı, Devletlerin toprak bütünlüklerine saygı ve içişlerine karışmama ilkelerine yer verildiği,
Paris şartında ise; "güvenlik" bölümünde "katılan devletlerin bağımsızlığını, egemen eşitliğini ya da toprak bütünlüğünü ihlal eden faaliyetlere karşın demokratik konumları savunmak hususunda işbirliği yapmaya azimliyiz. Bu faaliyetlere dışarıdan yapılan tazyik, cebir ve yıkıcılık için gayrimeşru faaliyetler dahildir."
Anayasamızın 68. maddesi ve Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinin 11. maddesi ile tanınan siyasi partilere üye olma ve siyasi faaliyette bulunma özgürlüğünün kötüye kullanımı Anayasamızın 14/2. maddesinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17. maddesi uyarınca yasaklanmıştır.
Görüldüğü üzere, uluslararası sözleşmeler ve belgelerde Devletin birliği ve ülke bütünlüğünün koruma altına alındığı, bir hakkın kötüye kullanılmasının da meşru görülmediği anlaşılmaktadır.
Bu kapsamda değerlendirme yapıldığında; "Öz yönetim ilanı" Hakkari ili ile sınırlı kalmayarak, açıklama yapılan süreçte birbirine yakın tarihlerde, Van İli Edremit İlçesi Demokratik Halk Meclisi, Şımak İli Halk Meclisi, Muş İli Bulanık İlçesi Halk Meclisi, Muş İli Varto İlçesi Kent Meclisi, Doğubeyazıt İlçesinde, Diyarbakır’ın Sur İlçesinde, Batman İlinde, genelde parti yöneticileri tarafından Kent meclisi veya halk meclisi olarak isimlendirdikleri sivil toplum kuruluşları adına birbirine benzer şekilde açıklamalar yapıldığı görülmektedir.
Öz yönetim ilanı öncesinde PKK/KCK terör örgütünün üst düzey yöneticilerinin beyanatları dikkat çekicidir.
..., ... TV"ye vermiş olduğu röportajında "artık merkezden, Ankara"dan bu Devletin, hükumetin alanları, yerelleri yönetmesi mümkün değildir. Bu ortaya çıkmıştır. Yapılması gereken yerellerin kendi kendisini yönetmeleridir. Kendi demokrasilerini geliştirmeleridir. Bu temelde kendilerine karşı geliştirilecek saldırılara karşı kendilerini savunmalarıdır. Kendi valilerini, kaymakamlarını, sorumlularını seçmeleridir."
Yine aynı şekilde Vatan Gündem isimli haber sitesinde 20.07.2015 tarihinde ..., "halkımız silahlanmalı" başlıklı haberde "...halkımız meşru savunma örgütlenmesi ve bilincini de gerçekleştirmeli. Bu sadece askeri güçlerin büyütülmesi temelinde değil, halk olarak meşru savunmasını geliştirtmeli, tüm halkımız silah almalı, bu temelde kendisini eğitmeli. DAİŞ ve sömürgeci tüm güçlerin her türlü saldırısına karşı köylerde, kentlerde, mahallelerde, yer altı sistemi, tüneller, mevzi sistemi geliştirmeli. Köyünü, kentini, mahallelerini terketmemeli, yaşam olacaksa da kendi topraklarında, ölüm olacaksa da kendi topraklarında olmalı..."
Aktif haberi sitesinin 18.03.2015 tarihli "karayılan özerkliği inşaa sürecini başlatacağız" haberinde; KCK"nın yürütme konseyi üyesi ... Karayılan, örgütün yayın organlarından sterk TV"de katıldığı programda "çözüm sürecinin PKK"yı güçlendirdiği, seçimden sonra hükumet adım atmazsa öz gücümüzle demokratik özerkliği inşaa sürecini başlatırız" dedi. "..."nin adım atmadığından yakınarak "önderliğimizin diyalogla istediği şeyleri kendi öz gücümüzle gerçekleştireceğiz. Özerkliği inşaa sürecini başlatacağız." şeklinde haberin yer aldığı,
PKK yürütme komitesi üyesi ..."ın 28.07.2015 tarihinde ... haber sitesinde yer alan beyanatında ...eğer ... çatışmayı sürdürecekse bilsin ki Kürdistan"da memurluk yapan herkes ..."nin saldırısına ortaktır. Tutuklamaya karşı tutuklanır, vurmaya karşı vurulur. Polis silahını kullanırsa misliyle karşılığını bulur... Özellikle de Kürdistan"da % 80-90, % 100 oy alınan yerlerde kendi öz yönetimlerini kurmalı. Kendi karar organlarını, yönetimlerini, meclislerini geliştirmeli, demokratik özerklik yönetimlerini geliştirmeliler..." haberin devamında "ikincisi tutuklamalara karşı direnme olmalıdır. Öyle polis hiç kimseyi yanında yöresinde kolaylıkla yakalamasına fırsat vermemelidir. Direnmelidir. Herkes öz savunma bilinci ve örgütlülüğüyle hareket etmelidir. Yaşamı böyle bir sistem içine çekmelidir. ...şu olacaktır, her tutuklamaya karşı kürt halkının, gerillanın tutuklama hakkı görevi vardır. Böyle bir biçimde hareket edecektir. Eğer ... çatışmayı sürdürecekse bilsin ki kürdistan"da memurluk yapan herkes ..."nin saldırısına ortaktır. Tutuklamaya karşı tutuklanır, vurmaya karşı vurulur."
Örgüte müzahir yayın organlarında "DTK, demokratik özerklik çalışmalarına hız verdi." başlıklı açıklamasında öz yönetim açıklamalarının memnuniyetle karşılanarak yörede ve ortadoğudaki halklara örnek olacağı belirtilmiştir.
PKK terör örgütünün sözde anayasası niteliğinde olan KCK sözleşmesinde de özyönetime ayrıntılı olarak yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, "öz yönetim" açıklamasının demokratik bir talep olarak, terör örgütü yöneticilerin açıklamaları sonrasına tesadüfen denk geldiğini kabul etmek, sonradan yaşanan olaylar karşısında mümkün görülmemiştir.
Bu açıklamalar sonrasında; PKK/KCK sözde yürütme konseyinin ve yöneticilerinin öz yönetimden başka seçenek kalmadığına yönelik çağrısı üzerine, terör örgütünün amaca ulaşmak için gerçekleştirdiği stratejik hamlelerden en önemlilerinden birisi olan, yoğun olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve Ülkemizin değişik yörelerinde hakimiyet alanları oluşturmak için güvenlik güçlerine ve kamu binalarına topluca saldırı girişiminde bulunmak kararı kapsamında, PKK/KCK terör örgütünün şehirlerdeki milisleri ve kırsal alandaki örgüt mensuplarının silahları ile şehir merkezlerine gizlice girerek halkın arasına karıştıkları, zaman zaman bir kısım belediyelerin araç ve gereçlerim de kullanmak suretiyle, insanların yoğun olarak yaşadıklan sokaklara, mahallelere hendekler kazarak el yapımı bomba ve düzenekleri yerleştirdikleri, umumun kullandığı karayollanna mayın döşeyerek patlamaya hazır hale getirdikleri, tonlarca patlayıcı yüklü kamyonlar, iş makineleri ve diğer araçlarla canlı bomba saldırıları hedefledikleri, güvenlik güçlerinin kamu düzenini ve bu yörede yaşayan vatandaşların güvenliğini sağlamak için operasyon yapma zorunluluğu sonucunda, örgüt mensuplarıyla güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalar sırasında daha önce yerleştirilen patlayıcıların infilak ettirilmesi ve bireysel ya da araçlarla gerçekleştirilen canlı bomba saldırılarıyla çok sayıda sivil vatandaş, kamu görevlisi ve güvenlik güçlerinin ölüm ve yaralanmasına sebebiyet verdikleri, bu süreçte yöre halkının oturduğu evleri terk etmelerini cebren engelleyerek, canlı kalkan yaptıkları, yerleşim alanlarının teröristlerden ve patlayıcılardan temizlenmesi için sürdürülen operasyonların haftalarca sürdüğü, çok sayıda özel konut ve işyeri, okul, hastane gibi kamu konutları ve şehrin alt yapı tesislerinin ağır hasar görerek kullanılamaz duruma geldiği, bölge halkının büyük bir çoğunluğunun terör örgütünün yasalara ve devlet otoritesine itaatsizlik çağrısına itibar etmemesiyle, silahlı çatışmaya giren birçok örgüt mensubunun etkisiz hale getirilerek, yerleşim alanlarının, örgütün işgalinden ve patlayıcılardan temizlenerek, kamu düzeninin sağlandığı görülmüştür.
TCK 302. maddede düzenlenen Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu amaç suç olup, cebir ve şiddet suçun unsurudur. Bu suçu gerçekleştirmek gayesiyle örgüt mensuplan tarafından araç suçlar da işlenebilir. Bu suçların amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli (vahim nitelikte eylem) kabul edilebilmesi için; hareketin özel veya genel ceza yasalarında suç olarak tanımlanması, failin örgüt mensubu veya örgüte mensup olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi olması, suçun kanuni tanımında cebir ya da şiddet unsuruna yer verilmiş olması ve amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli olması zorunludur.
Öz yönetim açıklamalar sonrasında bir kısım yerlerde yukarıda ayrıntılarına yer verilen olaylar meydana gelmiş ise de; Sanıkların, fiili ile meydana gelen netice açısından illiyet bağının kurulamaması, suça iştirak koşullarının gerçekleşmemesi ve örgüt yöneticisi olmayan sanığın, örğüt mensuplarınca işlenen fıilerden fail sıfatı ile sorumlu tutulmasına yasal imkan bulunmamaktadır. Sanığın gerçekleştirdiği basın açıklamasının içeriğinde, halkın bir kısmını yasalara uymaması ve öz savunma güçlerinin harekete geçirilerek güvenlik güçlerine direnilmesinin, alternatif bir yönetim oluşturulmasının tavsiye edilmesi karşısında, suç işlemeye tahrik suçunun işlendiği gibi, öz yönetim açıklaması sonrası gelişen olaylar dikkate alındığında; PKK/KCK terör örgütünün stratejisinde önemli bir aşama kaydettiği dönemde kendisinin güvenemeyeceği, mensubu olmayan kişilere bu şekilde önemli görev vermeyeceği, eylem öncesinde de bir kısım sanıkların örgütle bağlantılarını gösterir delillerin mevcut olduğu gibi, öz yönetim açıklaması yapanı desteklemek, açıklamanın kişisel değil halkı temsilen yapıldığı izlenimini vermek, açıklamanın kamuoyunda dikkat çekmesini sağlamak amacıyla, açıklama yapılan yerde bulunarak içeriğini benimsediğini ve kabul ettiğini basın önünde deklare edilmesi faaliyetinde bulunanların, örgüt hiyerarşisine bağlı, aldıkları emir ve talimatları sorgulamaksızın uygulayabilecek konumda olduklarının kabulü gerekecektir.
Bu açıklamalar doğrultusunda;
1-Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..."ın dosya kapsamındaki eylem ve faaliyetlerinin niteliği itibariyle, silahlı terör örgütü PKK/KCK"nın sözde Anayasası niteliğindeki KCK sözleşmesi içeriğindeki bir takım hükümleri hayata geçirmek amacıyla Hakkari kent meclisi adına yapılan basın açıklamasına destek verip alkışlamış olmaları karşısında; doğrudan silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan cezalandırılmaları gerekirken silahlı örgüt adına suç işleme suçundan cezalandırılmaları,
2-Sanıklar ... ve ... haklarında kurulan beraat hükümlerinin incelenmesine gelince;
Sanıkların Hakkari kent meclisi tarafından yapılan özerklik ilanını içeren basın açıklamasına katılıp, açıklamanın yapıldığı grup içinde yer almaları; mahkemece yapılan video dosyası inceleme ve çözümleme tutanağından basın açıklamasının başından sonuna kadar olay yerinde bulunmak suretiyle yapılan basın açıklamasına TCK"nın 39. maddesi anlamında destek verdiklerinin anlaşılması karşısında silahlı terör örgütüne üye olmasalar da suç işlemeye tahrik suçuna yardım suçunu işlediklerinden, silahlı terör örgütü adına suç işlemek ve suç işlemeye tahrik suçuna yardım etmek suçlarından cezalandırılmaları gerekirken delillerin değerlendirmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde beraatlerine karar verilmesi,
Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün BOZULMASINA, 04.04.2017 tarihinde 1. bentteki yazılı sanıklar yönünden oybirliği, 2. bentteki sanıklar yönünden CMK 229/3 maddesi uyarınca oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY:
Silahlı terör örgütü ile herhangi bir irtibatı tespit edilemeyen, 100 kişiden fazla insan topluluğuna hitaben okunan "öz yönetim" açıklamasını kenardan izleyen, söz ve davranışları ile bu açıklama ile ifade edilen görüşleri benimsediğini ya da destek olacağını göstermeyen sanıkların, örgüte üye oldukları veya örgüt talimatı ile bu açıklamaya katıldıkları savunmaları aksine ispat edilemediği, haklarında dava dahi açılmayan diğer kişilerle hukuki durumlarında fark bulunmadığı,
Ceza daireleri ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bir çok kararında vurgulandığı üzere; ceza hukukunun genel prensibi "kuşkudan sanık yararlanır" ilkesidir. Bir suçtan cezalandırılmanın temel koşulu suçun kuşkuya yer verilmeyecek şekilde ispat edilmesine bağlıdır. Kuşkusu tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddiaların sanık aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağı, toplanan kanıtların bir kısmına itibar edilip, diğerlerinin gözardı edilerek ulaşılan olası kanıya göre değil, kesin ve açık bir ispata dayanması ve ispatın başka türlü oluşa imkan vermiyecek açıklıkta olması gerektiği, yüksekte olsa bir olasılığa dayalı olarak sanıkların cezalandırılması ceza yargılamasında maddi gerçeğe ulaşmadan varsayıma dayalı hüküm vermek anlamına geleceği, bu nedenle ceza yargılamasında mahkumiyetin her türlü kuşkudan uzak kesin delile dayanması gerektiği, adli hataların önüne geçebilmenin başka yolunun da bulunmadığı gözetilerek, vasıtasızlık ilkesi doğrultusunda delillerle yüzleşen sübutun gerçekleşmediğine karar veren yerel mahkemenin kabulünde isabetsizlik bulunmadığı bu nedenle hükmün onanması gerektiğinden; sayın çoğunluğun mahkumiyete ilişkin görüşüne iştirak etmiyorum.
KARŞI OY:
Sanıklar Cihan Kahraman ve ... eylemlerinin silahlı örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemekten kurulan hükümleri silahlı örgüt üyesi olmak suçunu oluşturduğu kabul edilerek bozulan diğer sanıkların eylemleri ile aynı nitelikte olup silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan cezalandırılmaları gerektiğinden sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmiyoruz.
TEFHİM ŞERHİ:
04.04.2017 tarihinde verilen iş bu karar, Yargıtay Cumhuriyet savcısı ..."in huzurunda, duruşmada savunma yapmış bulunan; sanık ... müdafii Av. ..., sanıklar ... ve ... müdafii Av. ..., sanık ... müdafii Av. ..., sanıklar ... ve ... müdafii Av. ...’nun yokluklarında, sanıklar ... ve ... müdafii olduğunu beyan eden ve dosyada yetki belgesi bulunduğunu bildiren Av. ...’ün yüzüne karşı, 12.04.2017 tarihinde usulen ve açık olarak tefhim olundu.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.