11. Hukuk Dairesi 2015/13927 E. , 2016/847 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 30/12/2011 tarih ve 2010/69-2011/730 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacılar vekili, .... Eyalet Mahkemesi tarafından verilen 11.12.2008 tarih ve 18 U 47/08 sayılı kararın kesinleştiğini ileri sürerek, bu kararın tanınmasına ve tenfizine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekilleri, davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacı taraf, yabancı mahkeme kararının davalı tarafa diplomatik yolla tebliğ edildiğine ilişkin belgeleri sunmadığından yabancı mahkeme kararının kesinleşmesine ilişkin şerhin denetlenmesi imkanı tanınmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Dava, yabancı mahkeme ilamının tenfizi istemine ilişkin olup, mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Yabancı bir mahkeme kararının tenfizine karar verilebilmesi için yabancı mahkeme kararının usulüne uygun olarak kesinleşmiş olması gerekmektedir. 1965 tarihli Hukuki ve Ticari Konularda Adli ve Gayri Adli Belgelerin Yabancı Memleketlerde Tebliğine Dair Lahey Sözleşmesi"nde sözleşmeye taraf olan ülkeler arasında yapılacak tebligatların hangi makam tarafından ve hangi usul çerçevesinde yerine getirileceği belirlenmiş olup, hem Türkiye Cumhuriyeti hem de Almanya anılan sözleşmeye taraftır.1965 tarihli Lahey Sözleşmesi ile kabul edilen istisnai tebligat yöntemlerinden biri de doğrudan posta yolu ile tebligattır. Bu yönteme, sadece sözleşmenin 10. maddesine çekince koymayan ülkeler açısından başvurmak mümkündür. Türkiye, 10. maddedeki tebligat yöntemini kabul etmeyeceğini bu maddeye koyduğu çekince ile belirtmiştir. O halde, yabancı bir mahkeme ilamının kesinleşmesi, ilamın yukarıda anılan Sözleşme hükümlerine uygun biçimde tebliğ edilmiş olmasına bağlıdır.
Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle karar tarihinde yürürlükte olan HMK’nun 90. maddesinde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, HMK 94. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla, geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır.
Somut olaya gelince, mahkemece, yabancı mahkeme kararının davalı tarafa diplomatik yolla tebliğ edildiğine dair belgelerin sunulmadığı, yabancı mahkeme ilamındaki kesinleşme şerhinin denetlenemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacılar vekiline, kararın ve dava dilekçesinin tebliğine ilişkin belgeleri ibraz etmesi için 30 günlük kesin süre verilmişse de, kesin süre ihtaratında kesin sürenin hukuki sonuçları terdeddüte yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekirken genel bir ifadeyle "kesin sürenin sonuçlarının hatırlatılmasına" şeklinde bir ihtarat yapılması, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında usulüne uygun olmadığı gibi, yabancı mahkemeye ait kararın tebligine dair belgelerin sunulması zaman alacağı için verilen 30 günlük kesin süre de makul değildir. Yine mahkemece, davacılar vekilince sunulan yabancı mahkeme ilamında kesinleşme şerhi bulunduğu belirtilmiş ise de, dosyadaki yabancı mahkeme ilamı tercümesinde her hangi bir kesinleşme şerhi bulunmamakla birlikte karar tercümesinin ilk sayfasında "üst temyize müsade edilmemesine karar verildi", son sayfasında da "Temyiz etme müsadesi şartları yoktur" şeklinde ibareler yer almaktadır. Yabancı mahkeme ilamının tenfizi için kesinleşme dava şartı olduğundan öncelikle kararın mahiyeti itibariyle kesin nitelikte bir karar olup olmadığı üzerinde durularak, davacı vekiline kararın kesin mahiyette verilen bir karar olup olmadığı, kesin mahiyette verilen bir karar değil ise kararın kesinleşip kesinleşmediği, kararın ne şekilde tebliğ edildiği hususlarında yabancı mahkemeden alınmış belgeleri sunmak üzere veya uluslararası usul kuralları gereği tenfizi istenen kararı veren yabancı mahkemeden anılan hususlar sorulması için gerekli masrafları yatırmak üzere davacılar vekiline makul bir kesin süre verilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinden kararın davacılar yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 27/01/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.