1. Hukuk Dairesi 2014/14022 E. , 2016/2002 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..." ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, arsa nitelikli ancak üzerinde bina bulunan 6103 parsel sayılı taşınmazın vekili tarafından 20/10/2009 tarih, 19987 yevmiye sayılı işlem ile 50.000,00 TL. bedelle davalı ..." e, davalı ..." in ise 15/04/2010 tarih, 1522 yevmiye sayılı işlem ile 310.000,00 TL. bedelle diğer davalı ..." e satış suretiyle temlik edildiğini, satış bedelinin ödenmediğinin, davalılar ile arasında devam eden davalar ile açıklığa kavuştuğunu, satış işlemi muvazaalı olduğundan kayıt maliki ..." in iyiniyet savunmasında bulunamayacağını ileri sürüp, davalı ... adına olan tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı ..., dava değerinin düşük gösterildiğini, dava konusu taşınmazın 20/10/2009 tarih, 19987 yevmiyeli işlem ile 50.000,00 TL. bedelle değil, 260.000,00 TL. bedelle satıldığını, davacının oğlu ve vekili olan... ile ticari ilişkilerinin olduğunu, ticari ilişki nedeniyle taşınmazın temlik edildiğini, taşınmazdaki bağımsız bölümlerin davacı tarafından taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile ... ve ... isimli kişilere satıldığını, taşınmazın tamamına malik olma amacı ile adı geçen şahısların ödedikleri bedelin tarafından iade edildiğini, davacının oğlu olan ... un talimatı ile ..." un ortağı ve tanıdıkları olan ... ve ..." a da para gönderildiğini, dolandırıcılık suçlaması ile davacı tarafından yapılan şikayet sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, davacının oğlu... tarafından yapılan şikayet sonucunda da yargılama yapılarak beraatine hükmedildiğini, muvazaa iddiasının kabul edilemeyeceğini, taşınmazın bedel ödenerek satın alındığını, bedelin ödenmediği iddiasının tapu iptali ve tescil davası konusu yapılamayacağını, davalı ..., tapu kaydına güvenerek taşınmazı satın aldığını, 3. kişi konumunda ve iyiniyetli olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, aşırı yararlanma veya vekâlet görevinin kötüye kullanılması iddiasında bulunulmadığı, bedelin ödenmemesinin tek başına tapu iptal ve tescil davasının konusunu oluşturmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; maddi vakıaları bildirmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapıp, buna en uygun yasa maddesini bulup uygulamak hakime aittir.
Somut olayda; iddianın içeriğinden ve ileri sürülüş biçiminden, davada, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı sonucuna varılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanunu"nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Ne var ki, mahkemece bu yönde bir inceleme yapılmış değildir.
Hâl böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca iddia ve savunmaların değerlendirilip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.