Esas No: 2017/2193
Karar No: 2020/1029
Karar Tarihi: 15.12.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2193 Esas 2020/1029 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “istihkak iddiasının reddi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 5. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı (alacaklı) vekili ile davalı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı (alacaklı) vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı (alacaklı) vekili 08.03.2010 tarihli dava dilekçesinde; davalı borçlular aleyhine İzmir 25. İcra Dairesinin 2010/1345 E. sayılı dosyası ile icra takibinde bulunduklarını, alacağın bir kısmı için verilmiş olan ihtiyati haciz kararı ile 16.02.2010 tarihli haciz esnasında haczedilerek yedieminde muhafaza altına alınan 400 koli iplik dinamosundan oluşan mallar ile ilgili olarak üçüncü kişinin istihkak iddiasının varlığından bahisle 01.03.2010 tarihli ihtarname gönderildiği, icra dairesince ihtarnamede müvekkili tarafından istihkak iddiasının kabul edilmemesi hâlinde yedi gün içinde dava açılması, açılmaz ise vekil edenin iddiayı kabul etmiş sayılacağının belirtildiğini, bu karara karşı memur muamelesini şikâyet yoluna başvurulduğunu, ancak istihkak ile ilgili sürenin de işlediğini, tarafların istihkak iddiasını kabul etmiş olarak yorumlanmaması için işbu davayı açtıklarını ileri sürerek davalının iddiasının bertaraf edilmesi ile davanın kabulüne, davalı üçüncü kişinin %40’dan aşağı olmamak üzere tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı üçüncü kişi ... vekili 19.03.2010 tarihli cevap dilekçesinde; kötüniyetli davacının haksız ve yersiz davasının reddine, mahcuz malların tedbiren taraflarına teslimine, kötü niyetli davacının %40’dan az olmamak kaydı ile kötü niyet tazminatı ile mahkûmiyetine karar verilmesini istemiştir.
6. Davalı borçlu İnceoğlu Tekstil San. Tic. Ltd. Şti. temsilcisi ve davalı ... duruşmadaki beyanında; davaya konu malların kendisine ya da temsilcisi bulunduğu şirkete ait olmadığını, malların davalı üçüncü kişinin olduğunu savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İzmir 5. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 16.09.2010 tarihli ve 2010/275 E., 2010/1131 K. sayılı kararı ile; mallar üçüncü kişi elinde haczedildiğinden, davacı alacaklı tarafın İİK’nın 97/a maddesindeki mülkiyet karinesinden yararlanamayacağı, ithalat tarihi, ithal edilen malın miktarı, cinsi ve haciz tarihi dikkate alındığında, davacı tarafça davalının ithal ettiği malların başka bir yerde olduğunu iddia edip kanıtlayamadığı ve olağan hayat tecrübelerine göre haczedilen malların davalının Çin"den ithal ettiği mallar olduğu, davalı tarafından parası ödenmek üzere ithal edildiği, mülkiyetin de davalıya ait olduğu, mallarda kullanılan marka dışında borçlu tarafla ilgisinin bulunmadığı ve bir markanın da tek başına mülkiyeti göstermeyeceği gerekçesiyle davanın ve davalı üçüncü kişinin tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İzmir 5. İcra (Hukuk) Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı alacaklı vekili ile davalı üçüncü kişi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 09.06.2011 tarihli ve 2010/11391 E., 2011/5955 K. sayılı kararı ile; “…Haciz 16.2.2010 tarihinde davalı 3.kişiye ait adreste yapılmış ise de haciz mahallinde borçlu adına tescil edilmiş "inka" markalı mamüller bulunmuştur. Alacaklı vekilinin haciz sırasında borçlu ile telefonda konuşmasından hemen sonra davalı 3.kişi ..."un hacizden haberdar bir şekilde haciz mahalline geldiği ve yanlış kapıyı açmaya çalışırken alacaklı vekili tarafından uyarıldığı haciz tutanağı içeriği ile sabittir. Kaldı ki, haciz yapılan adresin borçlu şirket ortaklarından ... tarafından, borcun doğum tarihinden sonra adi yazılı şekilde düzenlenmiş kira sözleşmesi ile 3.kişiye kiraya verildiği, 3.kişinin haciz adresindeki ticari faaliyetine borcun doğumundan sonra başladığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu durumda İİK"nın 97/a maddesinde öngörülen mülkiyeti karinesi alacaklı yararınadır. Bu yasal karinenin aksinin davalı 3.kişi tarafından kesin ve güçlü delillerle ispat edilmesi gerekir.
Davalı 3.kişi vekili dava konusu menkullerin müvekkili tarafından yurt dışından ithal edildiğini savunmuş ise de bilirkişi raporunda haczedilen malların 3.kişi tarafından ithal edilen mallar olduğuna dair herhangi bir delile rastlanılmadığı belirtilmiştir. Haczedilen menkuller üzerinde yazılı bulunan "inka" markasının (27.5.2005 tarihinde) borcun doğumundan önce borçlu adına tescil edildiği ve markanın borçlu tarafından kullanıldığı ortadadır.
Tüm bu maddi ve hukuki olgular birlikte değerlendirildiğinde davalı 3.kişi beyanlarının gerçeği yansıtmadığı, davalı 3.kişi ile borçlu arasındaki bu işlemlerin alacaklılardan mal kaçırma amacı ile yapılan danışıklı işlemler olduğu ve bu işlemlerin alacaklının haklarını etkilemeyeceği, haciz adresinin aslında borçlu tarafından işletildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular ile davalı 3. kişinin mülkiyet karinesinin aksini kesin ve güçlü delillerle ispat edemediği dikkate alınmadan, aksi gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir gerekçesiyle davacı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedeni ve şekline göre davalı 3. kişi vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
9. Davalı üçüncü kişi vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 28.02.2012 tarihli ve 2011/12910 E., 2012/2303 K. sayılı kararı ile ; “…Somut olayda, davalı alacaklı tarafından 05.02.2010 tarihinde ihtiyati haciz kararı alınmış ve 10 gün geçtikten sonra 11.gün 16.02.2010 tarihinde infaz edilmiştir. Ödeme emri ise 16.02.2010 tarihinde tebliğ edilerek hacizden sonra takip kesinleşmiştir.
Bu durumda, alacaklı İİK’nun 261/1 maddesindeki işlemleri yasal süresi içerisinde yapmadığından ihtiyati haciz kararı hükümsüz kalmıştır. Dava koşulu olan geçerli bir haciz olmadığından davanın ön koşul yokluğundan reddi gerekirken, farklı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi hatalı ise de sonuç itibari ile karar doğru olmuştur gerekçesiyle, davalı 3.kişi vekilinin karar düzeltim talebinin kabulü ile dairemizin maddi yanılgıya dayalı 09.06.2011 tarihli bozma kararının kaldırılarak sonuç itibari ile doğru olan 16.09.2010 tarihli hükmün ONANMASINA...” karar verilmiştir.
Mahkeme Ek Kararı:
10. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen onama kararından sonra, davalı üçüncü kişi vekili tarafından kararın kesinleştirilmesi istenmiş, aynı zamanda davacı alacaklı vekili tarafından icra tutanağı ve ilgili belgelerin karar düzeltme aşamasında dosya arasında bulunmadığından bahisle maddi hata talebinde bulunulmuştur.
11. Yukarıda belirtilen talepler üzerine İzmir 5. İcra (Hukuk) Mahkemesince 22.05.2012 tarihli ve 2010/275 E., 2010/1131 K. sayılı kararı ile; davacı alacaklı vekilinin onama kararına yönelik maddi hatanın düzeltilmesi talebi ve bu talebe eklenen belgeler ile mahkemece düzenlenen 08.05.2012 tarihli tutanak dikkate alındığında bu aşamada kararın kesinleştirilmesinin ileride telafisi imkansız zararlara yol açabileceğinden maddi hatanın düzeltilmesi talebinin sonucunun beklenmesi gerektiği gerekçesiyle davalı tarafın kararın kesinleştirilmesi talebinin bu aşamada reddi ile maddi hata talep sonucunun beklenilmesine, karar örneğinin taraflara tebliğine karar verilmiştir.
Özel Daire Kararı:
12. Davalı alacaklı vekilince Özel Daire bozma kararındaki maddi hatanın düzeltilmesi talep edilmiş iken; davalı üçüncü kişi vekilince de ek karara yönelik olarak süresi içerisinde temyiz isteminde bulunulmuştur.
13. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 12.07.2013 tarihli ve 2013/423 E., 2013/11251 K. sayılı kararı ile; “…Dairemizin 9.6.2011 tarihli bozma kararı, karar düzeltme incelemesi sonunda ortadan kaldırılarak, mahkemenin 16.9.2010 tarihli kararının onanmasına karar verilmiş ise de davacı alacaklı vekili tarafından maddi hataya dayalı inceleme talebini içeren dilekçe ekinde 10.2.2010 tarihli icra tutanağı örneği (fotokopisi) sunulmuştur. Dosya içine getirtilerek incelenen dava konusu İzmir 25.İcra Müdürlüğü"nün 2010/1345 sayılı takip dosyası aslı içinde, anılan 10.2.2010 tarihli icra tutanağının bulunduğu, alacaklı vekilince bu tarihte ihtiyati haczin uygulanmasının talep edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, artık ihtiyati haciz kararının verildiği tarihten itibaren 10 gün içinde haciz yapılmış olduğundan haczin hükümsüzlüğünden söz edilemeyeceğinden Dairemizin maddi hataya dayalı 28.2.2012 tarihli Dairemizin eksik takip dosyası fotokopisi üzerinden yapılan karar düzeltme incelemesi sonunda verilen onama kararının ortadan kaldırılması gerekmiştir.
Mahkemece verilen hükmün esasına yönelik olarak yapılan incelemede ise;
Haciz 16.2.2010 tarihinde davalı 3.kişiye ait adreste yapılmış ise de haciz mahallinde borçlu adına tescil edilmiş "inka" markalı mamüller bulunmuştur. Alacaklı vekilinin haciz sırasında borçlu ile telefonda konuşmasından hemen sonra davalı 3.kişi ..."un hacizden haberdar bir şekilde haciz mahalline geldiği ve yanlış kapıyı açmaya çalışırken alacaklı vekili tarafından uyarıldığı haciz tutanağı içeriği ile sabittir. Kaldı ki, haciz yapılan adresin borçlu şirket ortaklarından ... tarafından, borcun doğum tarihinden sonra adi yazılı şekilde düzenlenmiş kira sözleşmesi ile 3. kişiye kiraya verildiği, 3.kişinin haciz adresindeki ticari faaliyetine borcun doğumundan sonra başladığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu durumda İİK"nın 97/a maddesinde öngörülen mülkiyeti karinesi alacaklı yararınadır. Bu yasal karinenin aksinin davalı 3.kişi tarafından kesin ve güçlü delillerle ispat edilmesi gerekir.
Davalı 3.kişi vekili dava konusu menkullerin müvekkili tarafından yurt dışından ithal edildiğini savunmuş ise de bilirkişi raporunda haczedilen malların 3.kişi tarafından ithal edilen mallar olduğuna dair herhangi bir delile rastlanılmadığı belirtilmiştir. Haczedilen menkuller üzerinde yazılı bulunan "inka" markasının (27.5.2005 tarihinde) borcun doğumundan önce borçlu adına tescil edildiği ve markanın borçlu tarafından kullanıldığı ortadadır.
Tüm bu maddi ve hukuki olgular birlikte değerlendirildiğinde davalı 3.kişi beyanlarının gerçeği yansıtmadığı, davalı 3.kişi ile borçlu arasındaki bu işlemlerin alacaklılardan mal kaçırma amacı ile yapılan danışıklı işlemler olduğu ve bu işlemlerin alacaklının haklarını etkilemeyeceği, haciz adresinin aslında borçlu tarafından işletildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular ile davalı 3.kişinin mülkiyet karinesinin aksini kesin ve güçlü delillerle ispat edemediği dikkate alınmadan, aksi gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir gerekçesiyle, davacı alacaklı vekilinin karar düzeltme talebinin kabulü ile dairemizin maddi hataya dayalı 28.2.2012 gün ve 2011/12910-2012/2303 sayılı onama kararının ortadan kaldırılarak mahkemenin 16.9.2010 tarihli kararının BOZULMASINA..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
14. İzmir 5. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 01.10.2013 tarihli ve 2013/659 E., 2013/732 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler genişletilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
15. Direnme kararı süresi içinde davacı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu Kararı:
16. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca 09.12.2015 tarihli ve 2014/680 E., 2015/2886 K. sayılı kararı ile; davalı üçüncü kişi vekilinin ek karara yönelik temyiz istemi ile birlikte davacı alacaklı vekilinin maddi hata nedeni ile yeniden inceleme talebinin Özel Daireye gönderildiği, Özel Dairece maddi hataya yönelik yeniden inceleme yapıldığı hâlde, davacı üçüncü kişi vekilinin ek karara yönelik olarak yaptığı temyiz isteminin incelenmediği gerekçesiyle, ek karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine, diğer itirazların şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Özel Daire Kararı:
17. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 15.03.2016 tarihli ve 2016/2018 E., 2016/3270 K. sayılı kararı ile; davalı ... vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan 22.05.2012 tarihli mahkeme ek kararının onanmasına karar verilmiştir.
18. Mahkemece yapılan tebligatların ardından davacı alacaklı vekilince direnme kararına yapılan temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya yeniden Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
19. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 97/a maddesinde öngörülen mülkiyet karinesinin alacaklı davacının mı, yoksa davalı 3. kişinin mi yararına oluştuğu, varılacak sonuca göre, davalı 3. kişi ile borçlu arasındaki işlemlerin danışıklı işlemler olup olmadığı ile mülkiyet karinesinin aksinin ispat edilip edilmediği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
20. Dava, İİK’nın 99. maddesine dayalı olarak açılan istihkak iddiasının reddi istemine ilişkindir.
21. Genel bir tanım yapmak gerekirse, haciz; cebri icra organları tarafından yapılan devlete ilişkin bir hâkimiyet tasarrufu olup, icra takibinin konusu olan belirli bir para alacağının ödenmesini sağlamak amacıyla, bu yolda talepte bulunan alacaklı lehine, bu alacağı karşılayacak miktar ve değerdeki borçluya ait mal ve haklara icra memurunca hukuken el konulmasıdır.
22. Kural olarak borçlunun malları haczedilir ve haciz işleminin tamamlanması için mala fiilen el konularak malın borçlunun tasarruf sahasına çıkarılması da gerekmemektedir. Borçlu elinde haciz edilen bir malda üçüncü kişi tarafından kendi lehine veya borçlu tarafından üçüncü kişi lehine hak iddia edilmesi üzerine, mahcuz malı hacizden kurtarmak amacıyla üçüncü kişinin haciz alacaklıya karşı açtığı dava "istihkak davası" (m. 96, 97/6); elinde haciz edilen bir malda hak iddia eden üçüncü kişiye karşı haciz alacaklının, haczin kalkmasını önlemek için açtığı dava ise "istihkak iddiasının reddi davası" (m. 99) olarak tanımlanmaktadır (Muşul, T.: İcra ve İflas Hukukunda İstihkak Davaları, Ankara 2015, s. 3). Geçerli haiz istihkak davaları bakımından özel dava şartıdır.
23. Görüldüğü gibi, İİK’da ispat bakımından çeşitli karineler öngörülmüş olmakla, malın, yalnız üçüncü kişinin elinde bulunması, borçlunun elinde bulunması, borçlu ile üçüncü kişinin malı birlikte elinde bulundurmaları farklı hükümlere tabi tutulmuş, anılan düzenlemeler uyarınca alacalı ve üçüncü kişiler yararına bazı yasal karineler öngörülmüştür. Bu yasal karinelerin aksini savunan tarafa ispat külfeti yüklenmiştir. Uyuşmazlığın sağlıklı bir biçimde çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle bu yasal düzenlemeler ve karinelerin irdelenmesi gerekmektedir.
24. İİK’nın “İstihkak davalarında mülkiyet karinesi” başlıklı 97/a maddesinde;
“Bir taşınır malı elinde bulunduran kimse onun maliki sayılır. Borçlu ile üçüncü şahısların taşınır malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde addolunur. Birlikte oturulan yerlerdeki mallardan mahiyetleri itibariyle kadın, erkek ve çocuklara aidiyetleri açıkça anlaşılanlar veya örf ve adet, sanat, meslek veya meşgale icabı olanlar bunların farz olunur. Bu karinenin aksini ispat külfeti iddia eden kişiye düşer.
İstihkak davacısı malı ne suretle iktisap ettiğini ve borçlunun elinde bulunmasını gerektiren hukuki ve fiili sebep ve hadiseleri göstermek ve bunları ispat etmekle mükelleftir.”
hükmü yer almakta iken;
“Üçüncü şahsın zilyetliği” başlıklı 99. maddede ise;
“Haczedilen şey, borçlunun elinde olmayıp da üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni hak iddia eden üçüncü kişi nezdinde bulunursa, bu kişi yedieminliği kabul ettiği takdirde bu mal muhafaza altına alınmaz. İcra müdürü, üçüncü kişi aleyhine icra mahkemesinde istihkak davası açması için alacaklıya yedi gün süre verir. Bu süre içinde icra mahkemesine istihkak davası açılmaz ise üçüncü kişinin iddiası kabul edilmiş sayılır. Alacaklı tarafından süresinde açılan dava sonuçlanıncaya kadar, haczedilen malın satışı yapılamaz. Haczin, üçüncü kişinin yokluğunda yapılması ve üçüncü kişi lehine istihkak iddiasında bulunulması halinde de bu fıkra hükmü uygulanır.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
25. İİK’nın 97/a-1. maddesinde borçlu dolayısıyla alacaklı yararına öngörülen yasal karineler borçlu ile üçüncü kişilerin anlaşmak suretiyle alacaklılardan mal kaçırmalarının engellenmesi amaçlanmıştır. Bu maddenin ilk iki cümlesindeki alacaklı yararına öngörülen bu yasal karinenin aksini ispat külfeti üçüncü kişiye aittir. Bu maddeye dayanarak dava açan üçüncü kişi üzerine düşen ispat yükünü yerine getirirken, malı hangi hukukî sebebe dayanarak kazandığını, eğer satın alma nedenine dayanmışsa, satın aldığı tarihte malı satın alabilecek ekonomik güce sahip olduğunu, malın ne sebeple borçlu elinde bulunduğunu ispat etmek zorundadır. Yasal karinenin aksi tanık dâhil her türlü delille kanıtlanabilir. Ancak davacı üçüncü kişinin karinenin aksini ispat için icra mahkemesine sunduğu kanıtlar inandırıcı ve her türlü şüpheden uzak nitelikte olmalıdır (Güneren, A.: İcra ve İflas Hukukunda İstihkak Davaları, Ankara 2008, s. 653). Davalı alacaklı yararına mülkiyet karinesinden söz edebilmek için haciz uygulanan adresin borçlu ile ilişkisinin kesin bir biçimde saptanması gerekmektedir.
26. Taşınır mal, yalnız üçüncü kişi elinde haczedilmişse, kural olarak dava açma ve dolayısıyla ispat yükü İİK’nın 99. maddesi uyarınca alacaklıya düşer. Bu maddenin uygulanabilmesi için malların yalnızca üçüncü kişinin elinde haczedilmiş olması gerekmektedir. Mal borçlunun elinde ya da borçlu ile üçüncü kişinin müştereken elinde bulunduğu haldeyken haczedilmişse, İİK 99 değil, 96 ve 97. maddeleri uygulanır. Hemen belirtmek gerekir ki, istihkak davası 99. madde hükmüne dayalı olarak üçüncü kişi tarafından açılırsa ispat külfeti yer değiştirmez. Bu durumda da davalı alacaklı, malın borçlu elinde haczedildiğini, borçluya ait olduğunu ispatlamalıdır.
27. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, dava konusu mallar üçüncü kişinin adresinde haczedilmiştir. Bu adresin borçlu ile bir ilgisinin bulunmadığı, takip talebi ve ödeme emrinin tebliğini içeren belgelerden ve üçüncü kişiye ait vergi levhasından anlaşılmaktadır. Haciz ödeme emrinin tebliğ edildiği mahalde yapılmamıştır. İzmir 5. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 19.02.2010 tarihli ve 2010/194 E., 2010/217 K. sayılı kararı ile üçüncü kişinin işyerinde haczedilen mallar ile ilgili haciz işleminin 97. maddeye göre yapıldığı belirtilmiş ise de, haczin 99. maddeye göre yapılması gerektiği belirtilmiş ve anılan karar Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 10.05.2011 tarihli ve 2010/28233 E., 2011/9148 K. sayılı kararı ile onanmıştır. İcra dairesince söz konusu karar uyarınca 26.02.2010 tarihinde satış talebinin reddine karar verilmiştir. Davalı üçüncü kişi vekilince, davaya konu malların ithalatında kullanılan paranın davalının kardeşi Fahriye Gürsoy hesabındayken davalının hesabına aktarıldığı ve bu parayla ithalat yapıldığı ileri sürülmüş, Fahriye Gürsoy ve ..."a ait banka hesap ekstrelerinin incelenmesinde Fahriye Gürsoy"a ait hesaptaki paranın çekilerek davalı ... hesabın aktarıldığı, üçüncü kişi ... hesabından da aktarılan paranın dövize çevrildiği sonuç olarak 45.135,00TL değerindeki paranı 30.000,00 ABD doları olarak malların alındığı firmaya gönderildiği anlaşılmaktadır. Hesap hareketleri incelendiğinde, takipten çok eski tarihlerde hesap hareketlerinin bulunduğu, para nakil işlemlerinin de icra takibinden öncesine ait olduğu görülmüştür. Birbirini teyit eden proforma faturası, menşe şartnamesi, akreditif damgası, gümrük giriş belgesi ve tanık beyanları ile de malın sahibinin davalı üçüncü kişi olduğu kanıtlanmıştır. Markanın borçlu adına tescil edilmiş olmasının da tek başına mülkiyeti göstermeyeceği, bu yönde hukuka aykırı kullanım iddiasının bulunmadığı, böyle bir iddianın varlığı halinde ise uyuşmazlık konusunun markanın usulsüz kullanımına ilişkin olduğu hususu da açıktır. Bu kapsamda hükme esas alınan bilirkişi raporunda yer alan ve teknik değil yanlış hukuki nitelendirmeyi içeren bu tespit de yerinde bulunmamıştır. Davalı üçüncü kişi tarafından sunulan adi yazılı kira sözleşmesinin diğer tarafı olan dava dışı kişi ile davalı borçlu şirketin, borcun doğumu sırasında bir ortaklıkları bulunmamaktadır. Davalı üçüncü kişi, malların kendisine ait olduğunu, menşeini, malların sadece kendisinin kullandığı işyerinde haczedildiğini kanıtlamıştır. Bu durumda mülkiyet karinesi davalı üçüncü kişi yararına olup, (dava açma dolayısıyla) ispat yükü davacı alacaklıda olup, alacaklı tarafça karinenin aksi kesin ve güçlü delillerle kanıtlanamadığından, direnme kararı yerindedir.
28. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun direnme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA,
Gerekli harç peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına,
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun"un 29. maddesi ile eklenen geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 15.12.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.