1. Hukuk Dairesi 2015/9958 E. , 2016/1577 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasındaki davadan dolayı ... Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 18.04.2013 gün ve 2010/224 Esas 2013/148 karar sayılı hükmün onanmasına ilişkin olan 27.11.2013 gün ve 12503-16809 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, 5737 Sayılı Yasanın 17.maddesine dayalı olarak açılan taşınmaz bedelinin tahsili isteğine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen 18.04.2013 tarihli ve 2010/224 Esas, 2013/148 sayılı karar, davacı ... İdaresinin temyizi üzerine Daire’nin 27.11.2013 tarihli ve 2013/12503-16809 E-K. sayılı ilamı ile onanmış, bu karara karşı davacı ... İdaresi tarafından karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu kagir ev vasıflı 1011 ada 4 parsel sayılı taşınmazın 26.03.1946 tarihinde kadastro ile Haçik Norhan Nişastacıyan ve Yeranik Nişastacıyan adlarına paylı olarak tescil edildiği, kayıt maliklerine ve mirasçılarına ulaşılamaması nedeniyle ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 1986/42 Esas, 1987/4 sayılı kararı ile Defterdarın kayyım tayin edildiği, davalı ...tarafından Türk Medeni Kanununun 588. maddesi hükmüne dayalı olarak açılan .... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/297 Esas, 2002/599 sayılı kararı ile; kayıt malikinin mirasçısının gaipliğine, mal varlığının ...’ye devir ve tesciline karar verildiği, bu karara dayalı olarak taşınmazın 15.02.2007 tarihinde davalı Hazine adına tescil edildiği, daha sonra trampa suretiyle dava dışı kişilere temlik edildiği, taşınmaz tapu kaydındaki vakıf şerhinin 17.10.1955 ve 03.07.2009 tarihli işlemler ile terkin edildiği, davacı ... İdaresinin çekişme konusu taşınmazın aslının vakıf olup, 5737 Sayılı Yasanın 17.maddesi uyarınca vakfına dönmesi gerektiği, ancak taşınmazın trampa işlemi ile dava dışı kişilere temlik edilmesi nedeniyle tahsil olunan taviz bedeli dışındaki satış bedeli olan 475.000.TL nin tahsili istemiyle eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Vakıf Hukukumuzda, İcareteynli ve mukataalı vakıfların kuru mülkiyeti (rekabesi) vakfa, kullanma (tasarruf) hakkı ise mutasarrıfa ait bulunmakta, mutasarrıfın bu hakkı ölmesi üzerine mirasçılarına intikal etmekteydi. Mutasarrıfın mirasçısının bulunmaması halinde ise vakıf mal mahlulen vakfına dönmekteydi. Ne varki, Medeni Kanunun kabulünden sonra aynı taşınmaz üzerinde kuru mülkiyet (rekabe) hakkı ile mirasçılara kalan, nesilden nesile geçen tasarruf hakkı gibi iki hakkın varlığı getirilen yeni mülkiyet kuralları ile bağdaşı görülmemiş, vaki
vakıf hukukumuzu yeniden düzenleme, Medeni Kanunun kabul ettiği mülkiyet rejimine uyarlama zorunluluğu doğmuştur. Bu amaçla 2762 sayılı Vakıflar Yasası 5.6.l935 tarihinde kabul edilmiş, 13.6.1935 tarihinde yayınlanmış, 6 ay sonra 13.12.1935 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Söz konusu kanun ile vakıf taşınmazların icareteyn ve mukataya bağlanması yasaklanmış, daha önce kurulmuş bu tür vakıfların tasfiyesi yoluna gidilmiştir. Söz konusu yasanın özellikle 27,29 ve 30 maddelerinde özetle (.. mukataalı toprakların ve icareteynli taşınmazların mülkiyetinin yirmi misli bir taviz karşılığında mutasarrıfına geçirileceği on yıl içerisinde taviz vermek yoluyla icareteyn veya mukataa kayıtları terkin edilmemiş olanların mülkiyetinin ise on yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği ve vakfın hakkının ivaza dönüşeceği ) hükme bağlanmıştır. Görülen luzüm üzerine 13.6.1945 tarih 4755 sayılı yasa ile bu süre 13.12.1955 tarihine kadar on yıl daha uzatılmıştır. Anılan bu vakıf yasalarının hükümlerine göre taviz bedeli ödendikten veya taviz bedeli ödenmese dahi öngörülen yirmi yıllık süre geçtikten sonra vakıf taşınmazların tam mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş, diğer bir söyleyişle vakıf taşınmaz özel mülk, mutasarrıf malik olmuştur. Mutasarrıf iken malik olan kişilerin mirasçı bırakmadan ölmeleri üzerine taşınmazları M.K"nun 501. (eski 448.Md.) maddesi uyarınca son mirasçı sıfatıyla Hazineye kalmıştır. Ancak, yasa koyucu öncesi vakıf olan taşınmazların vakfına (aslına)dönmesini daha uygun görmüş,bazı ayrıcalıklar dışında, Hazineye intikal yolunu kapatmak istemiştir. İşte bu nedenle 22.9.1983 tarih 2888 sayılı yasanın 2. maddesiyle 2762 sayılı yasanın 29. maddesini değiştirip ayrıca ikinci bir fıkra ekliyerek Medeni Kanunun 501.maddesinin Hazinenin mirascı olacağı yönündeki genel hükmünden ayrılmış " mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş olan taşınmazlarda maliklerin bu yasanın yürürlük tarihine kadar ölmeleri üzerine son mirasçı sıfatıyla Hazineye intikal edipte bu husus tapu kaydına bağlanmış bulunanlar ayrık bırakılarak işlenmemiş olan taşınmazların mahlulen vakfına rücu edeceği " kuralını getirmiştir. Yukarıda belirtilen yasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, 2888 sayılı yasanın yürürlük tarihi 24.9.1983 tarihinden sonra aslı vakıf olan taşınmazların Hazineye geçmesine yasal olanağın kalmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Öte yandan, daha önce Hazine üzerine oluşan tapu kayıtlarının iptal edilememesi içinde; taşınmazın önce mutasarrıfına geçip özel mülk haline gelmesi, mal sahibinin mirasçı bırakmadan ölmesi ve 2888 sayılı yasanın yürürlüğünden önce tapuda Hazine üzerine yazılması gibi üç koşulun gekçekleşmesi gerekmektedir. Vakıflar Yasasının tasfiye hükümlerinin işlemesinden önce vakıf malın kuru mülkiyetinin mutasarrıfa geçtiğinden, mutasarrıfın tam malik sıfatını kazandığından söz edilemez. Anılan yasanın 29. maddesinde açıklanan koşullar gerçekleşmeden, mirasçı bırakmaksızın ölen kişi malik olamayacağı gibi tasarruf hakkı dahi sona ereceğinden taşınmazın mülkiyetinin Hazineye geçtiği ileri sürülemez. Aynı şekilde mutasarrıfı kaçak ve yitik kişi durumuna düşen taşınmazların mülkiyetinin de metruken vakfına dönmesi asıl olup hiçbir surette Hazineye geçmesine yasal olanak yoktur.
Hemen belirtmek gerekir ki; bütün bu yasal düzenlemeleri içerir 2762 Sayılı Vakıflar Kanunu 27.2.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5737 Sayılı Yasanın 80.maddesi ile iptal edilmiş ve yeni 5737 Sayılı Yasanın 17.maddesi ile “ Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk ve mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir.” düzenlemesine yer verilmek suretiyle taşınmazların Hazineye intikal yolunu kapatmış bulunmaktadır. Esasen, anılan bu hükmün kamu düzeniyle ilgili kazanılmış hakları bertaraf etmeyeceği tartışmasız olup, çekişmelerde bu hususun gözardı edilemeyeceği de kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur.
Hâl böyle olunca; çekişme konusu 1011 ada 4 parsel taşınmazın kadastro tespitinin tapu kaydına dayalı olarak yapıldığı gözetilerek, kadastro tespitine dayanak tapu kaydının tüm tedavülleri birlikte ve vakıf şerhinin terkinine ilişkin 17.10.1955 ve 03.07.2009 tarihli işlemlere ilişkin dayanak belgelerin temini ile 5737 Sayılı Yasanın 17.maddesinde belirtilen koşulların oluşup oluşmadığının ve terkin nedenlerinin açıklığa kavuşturulması, toplanan ve toplanacak tüm delillerin yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken anılan hususlar gözardı edilerek eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Anılan bu hususlar, davacı ... İdaresinin karar düzeltme talebi üzerine yapılan inceleme ile tespit edildiğinden, davacı ... İdaresinin karar düzeltme isteğinin (6100 Sayılı HMK’nun geçici 3.maddesi yollamasıyla) 1086 Sayılı HUMK’nun 440.maddesi uyarınca kabulü ile, Daire’nin 27.11.2013 tarihli ve 2013/12503 Esas, 2013/16809 Karar sayılı onama ilamının ortadan kaldırılmasına, mahkemenin 18.04.2013 tarihli ve 2010/224 Esas, 2013/148 sayılı kararının açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.