![Abaküs Yazılım](/3.png)
Esas No: 2013/17222
Karar No: 2014/12646
Karar Tarihi: 01.10.2014
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2013/17222 Esas 2014/12646 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 14/03/2013
NUMARASI : 2012/6-2013/110
Davacı K.. T.. vekili Avukat A.. P... tarafından, davalı B.. Gazeteciler Yayıncılık A.Ş vd aleyhine 05/01/2012 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davalı B.. Gazeteciler Yayıncılık A.Ş yönünden davanın reddine, davalı G.. T.. yönünden kısmen kabulüne dair verilen 14/03/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ile davalı G.. T.. vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davacı ve davalılardan G.. T.. tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, "www.g........com.tr" internet adresinden yayın yapan internet gazetesinin 15/12/2011 tarihli sayısında davalı G.. T.."in basın açıklamasına yer verilerek "Şüpheliyi, sanığı yargıdan kaçırmanın yolu, heyeti değiştirmek, mobil bilirkişi kullanmak yani organize AKP Hukuku" başlığı altında yazılan yazı ile kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu iddia ederek manevi tazminat ödetilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalılar, dava konusu yapılan açıklamanın davacı ile bire bir ilgisi bulunmayan ve davacıya yönelik saldırı teşkil etmeyen bir açıklama olduğunu, açıklamanın AKP ve bahsedilen dosyalarda bilirkişilik yapan kişi ile ilgili olduğunu, hukuka aykırı hiç bir unsurun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, basın açıklamasının AKP ve mahkeme kararları üzerinden olsa da her yönüyle davacıyı hedef aldığı ve kişilik haklarına doğrudan saldırı niteliği taşıdığı, basın açıklamasını yayınlayan davalı şirketin eyleminin ise, her hangi bir yorum içermediği, doğrudan söylenilenleri yayınladığı, basın özgürlüğü sınırlarını aşan bir saldırı nitelikli yorum içermediği, özle biçim arasındaki dengenin korunduğu, haberin yayınlanış tarzında basın ilkelerine aykırı denilebilecek bir noktanın tespit edilemediği gerekçeleri ile davalı G.. T.. yönünden davanın kısmen kabulüne, davalı şirket yönünden davanın sübut bulmaması nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dava konusu basın açıklamasının yer aldığı 15/12/2011 tarihli internet gazetesinde "Topbaş yargıdan kurtuldu. Danıştay, H.. S..’ın başvurusunu değerlendirdi. Sonuç: Topbaş yargılanamıyor! CHP Genel Başkan Yardımcısı G.. T.., “Şüpheliyi, sanığı yargıdan kaçırmanın yolu heyeti değiştirtmek, Mobil bilirkişi kullanmak, yani Organize AKP Hukuku”dedi. G.. T..’in verdiği bilgiye ve resmi belgelere göre, Danıştay Birinci Dairesi, R... Mevkii ....ada ... parseldeki taşınmaz üzerinde tadilata izin verenlerin yargılanmasını isteyen ve bu nedenle İçişleri Bakanlığı’nın yargılamaya izin vermeyen kararına itiraz eden H... S..’ın başvurusunu değerlendirdi. Danıştay Birinci Dairesi 2010/1766 esas ve 2010 / 1649 sayılı kararıyla itirazı yerinde görerek, İçişleri Bakanlığının “Yargılanmasınlar” dediği kararı kaldırdı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı K.. T.. ile, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Boğaziçi İmar Müdürü Y.. D.. ve Y.. K... M.. Y... M...K....’nin yargılanmasına karar verdi. Daha sonra R... Mevkii, ... pafta, .... ada, 2 parseldeki taşınmaz üzerine yapılan tadilatın da usulsüz olduğu belirtilerek, bu tadilata izin veren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı K.. T.. ile, İstanbul Büyükşehir Belediyesi B.. İ.. M.. Y.. D.. ve Yapı Kontrol Müdür Yardımcısı M.K..’nin yargılanması istendi. Her iki olayda da “M.. B..i “ kullanıldığına dikkat çeken Tekin, İçişleri Bakanlığı’nın bu kez de T.. ve diğer ilgililerin yargılanmasına izin vermediğini açıkladı. Bunun üzerine H... S.. ile G.. T..’in avukatı H. T.., Danıştay Birinci Dairesi’ne başvurarak İçişleri Bakanlığı’nın bu kararına da itiraz ettiler. Heyetinden iki yargıcın değiştiği Danıştay Birinci Dairesi bu kez, 2011/1362 esas ve 2011/1592 sayılı kararıyla, K.. T.., Y.. D... ve M... K..’nin yargılanmasına izin vermeyen İçişleri Bakanlığı’nın kararını onadı. Böylece T.. ve diğer ilgilileri bu konuda yargıç önüne çıkarmanın yolu kapanmış oldu." şeklindeki açıklamalara yer verilmiştir.
Dava konusu basın açıklaması ve yayının bütünü değerlendirildiğinde; her ne kadar mahkemece, davalı G.. T.."in basın açıklamasındaki beyanlarının davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu benimsenmiş ise de; davacı ve davalının konumları dikkate alındığında, açıklamanın eleştiri sınırlarını aşan küçültücü ve hakaret niteliğinde olmayıp davacının kişilik haklarına saldırı amacı taşımadığı, doğrudan davacının hedef alınmadığı anlaşılmaktadır.
Yerel mahkemece, açıklanan olgular gözetilerek davacının manevi tazminata yönelik istemin tümden reddi yerine, davalı G.. T.. yönünden kısmen kabulü doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davalı G.. T.. yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı ve davalı G.. T.."in diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 01/10/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.