13. Hukuk Dairesi 2016/4079 E. , 2019/307 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacılar, babalarından miras kalan gayrimenkuller ile ilgili olarak izaleyi şuyu davası açması, intikal, kira bedellerinin tahsili ile ihtarname keşidesi gibi işlemler için davalıya 27.05.2009 tarihli vekaletname verildiğini, davalının bu vekaletnameye istinaden ... 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/871 esas sayılı dosyasıyla izalei şuyu davası açtığını ve davanın halen derdest olduğunu, söz konusu davanın açılmasından önce davalıya vekalet ücretine mahsuben 27.05.2009 tarihinde 20.000,00 TL ve dava harç ve masraflarına mahsuben 15.06.2010 tarihinde 20.000,00 TL olmak üzere toplam 40.000,00 TL ödeme yaptıklarını, ancak davalının aldığı ödemeye rağmen izaleyi şuyu davasını yaklaşık 5 ay sonra 14.10.2009 tarihinde açtığını, ayrıca davalının miras yolu ile kendilerine kalan mesken ve dükkanların kira bedellerini tahsil ettiği halde paylarına düşen kısmını vermediğini, bunun üzerine gerek işleri sürüncemede bırakması gerekse tahsil ettiği kira bedellerini ödemeyerek vekalet ilişkisini kötüye kullanması nedeni ile davalıyı 30.04.2010 tarihli azilname ile haklı nedenle azlettiklerini, vekalet ücreti ile harç ve masraflar için ödenen 40.000,00 TL"nin davalıdan tahsili amacı ile başlattıkları takibin davalının haksız itirazı ile durduğunu ileri sürerek itirazın iptaline ve inkar tazminatına karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, icra takibine konu edilen alacağın davacılar ile yapılan ücret sözleşmeleri gereği ödenmesi gereken vekalet ücreti olduğunu, davacıların kendisini haksız olarak azlettiğini, işlerde gecikmenin söz konusu olmadığını, 23 adet taşınmazın söz konusu olduğunu, kiracıların belirlenmesinin zaman aldığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile ... 23. İcra müdürlüğünün 2010/30176 sayılı takip dosyasındaki alacağın 39.552,00 TL"sine yönelik itirazın reddine, takibin bu miktar üzerinden devamına, alacak yargılamayı gerektirdiğinden davacının tazminat isteminin reddine karar verilmiş; hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Davacılar, haklı azil nedenine dayalı olarak davalı avukata peşin olarak ödedikleri vekalet ücreti ile harç ve masrafların tahsili amacı ile başlattıkları takibe vaki itirazın iptali talebi ile eldeki davayı açmışlardır. Davalı, işlerde gecikme olmadığını ve icra takibine konu edilen alacağın yapılan ücret sözleşmesi gereği ödenmesi gereken vekalet ücreti olduğunu, dolayısıyla azlin haksız olduğunu savunmuştur.
Davalı, vekil olarak tahsil ettiği dava konusu alacağı, ücret alacağına mahsuben yedinde tuttuğunu, hukuki tanımıyla Avukatlık Kanununun 166. maddesi gereğince “hapis hakkı”nı kullandığını savunduğuna göre, davada öncelikle hapis hakkının, nasıl ve hangi şartlarda kullanılması gerektiği üzerinde durularak, daha sonra ise somut olay itibariyle bu hakkın, kanunun öngördüğü amaca uygun şekilde ve gereği gibi kullanılıp kullanılmadığı incelenmelidir.
Hemen belirtmek gerekir ki, Avukatlık Kanununun 166. maddesinde tanımlanan hapis hakkı, sadece vekalet ücreti alacakları ve yapılan giderler oranında kullanılabilir. Avukatın, müvekkili nam ve hesabına tahsil etmiş olduğu alacak ve değerlerden, ücret ve masraf alacağından fazla bir miktarını “hapis hakkı” adı altında elinde tutması, bu hakkın yasaya konuluş amacına aykırı olduğu gibi, avukatlık meslek kurallarına da aykırıdır. Aynı şekilde hapis hakkını kullanan avukatın, müvekkilin nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktirmeksizin iş sahibine bildirmesi, hangi işten dolayı ve ne miktarda ücret ve masraf alacağı olduğunu açıklaması ve konu ile ilgili karşı tarafı bilgilendirdikten ve gerektiği durumlarda yapılacak hesaplaşmadan sonra, alacağı oranında hapis hakkını kullanması gereklidir. Esasen bu durum, avukatın müvekkiline hesap verme yükümlülüğünün de tabii bir sonucudur. Nitekim, Avukatlık Kanununun 34. maddesinde, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.” hükmü, Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 43. maddesinde de, “Müvekkil adına alınan paralar ve başkaca değerler geciktirilmeksizin müvekkile duyurulur ve verilir.” hükmü bulunmaktadır.
Hapis hakkı ile ilgili bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; taraflar arasında imzalanan 27.05.2009 tarihli sözleşme ile davacıların murisinden intikal eden miras ile ilgili olarak veraset ve intikaller için 20.000,00 TL avukatlık ücreti karşılığı anlaşma sağlandığı; kiracıların tespiti, ihtarların düzenlenmesi, kiraların ödenmesi ve yine açılacak tapu iptal ve tescil ya da izaleyi şüyu davalarının ücretlerinin de o günkü tarihlerde yapılacak ayrı bir ücret sözleşmesi ile belirleneceği, bu davaların her birinin ayrı vekalet ücretlerinin söz konusu olduğu öngörülmüştür. Bilahare imzalanan 06.10.2009 tarihli sözleşmede ise davacıların babalarından intikal eden gayrimenkullere ilişkin davaların açılması, kendilerine düşecek daireleri tespit ettirmek, dairelerin tespitine ilişkin gerekli davaların açılması, gerektiğinde satışların yapılmak sureti ile hisselerine düşen satış işlemlerinin yapılması ile ilgili olarak davalar da davalı avukatın yetkili kılındığı belirtilmektedir. Aynı sözleşmede davalı avukata vekalet ücreti olarak davacılar adına bankaya yatacak olan kiralardan tahsilat yaparak ücretten mahsup etmesi hususunda yetki verildiği, tüm kiraların avukata ödeneceği, davacılara kiracılar tarafından verilecek kiraların avukata getirilip teslim edileceği ve avukatın bu hususta tam yetkili olduğu, vekalet ücreti olarak davacılara düşecek daire ve dükkanların değeri üzerinden % 10 vekalet ücreti verileceği belirtilmektedir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davalı avukatın veraset ilamını makul bir süre içerisinde almasına rağmen izaleyi şüyu davasını zamanında ve makul kabul edilebilecek bir süre içerisinde açmadığı, ayrıca 14.09.2009 tarihinde başlamak üzere 15.04.2010 tarihine kadar kiracılar tarafından davalıya toplam 16.292,16 TL ödeme yapıldığı, avukatın ücretine karşılık mahsup hakkı bulunmakta ise de bunu için davacılara yazılı olarak ne kadar tahsilat yaptığı ve bunun ne kadarını ücret alacağına mahsuben uhdesinde tuttuğunu bildirmesi ve bakiye kısmını müvekkillerine derhal ödemesi gerektiği, dosya kapsamından davalının bu görevini yerine getirmediği, dolayısıyla azlin haklı olduğu yönünde görüş bildirilmiştir. Ne var ki, taraflar arasında imzalanan 06.10.2009 tarihli sözleşme ile davacı müvekkiller tarafından davalı avukata adlarına yatacak kiralardan da vekalet ücretini tahsil yetkisi açıkça tanınmış olup, tanınan bu yetki dolayısıyla davalı avukatın davacılara karşı ayrıca bilgilendirme yükümlüğü bulunmamaktadır. Öte yandan davacılar he ne kadar izaleyi şüyu davasının gecikmeli olarak açılmasının da haklı azil nedeni olduğunu ileri sürmekte ise de; gecikme olup olmadığının değerlendirilmesinde imzalanan ikinci sözleşme tarihi olan 06.10.2009 tarihinin esas alınması gerekmekte olup, 14.10.2009 tarihinde açılan dava bakımından gecikme yoktur. Hal böyle olunca hükme esas alınan bilirkişi raporunun aksine davalının haksız olarak azledildiğinin kabulü gerekmektedir. Avukatlık Kanunu"nun 174. maddesi hükmüne göre azil haklı ise avukatlık ücretinin ödenmesi gerekmez, haksız azil halinde ise avukat ücretin tamamına hak kazanır. Mahkemece, davalı avukatın haksız olarak azledildiği kabul edilerek yapılacak değerlendirme neticesinde hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalı yararına BOZULMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/01/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.