Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1510
Karar No: 2020/986
Karar Tarihi: 02.12.2020

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1510 Esas 2020/986 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1510 E.  ,  2020/986 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “istirdat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili dava dilekçesinde; su abonesi olan davalıdan mükerrer tahsilat yapıldığı için davalıya 13.413,42TL’nin iade edildiğini, buna rağmen davalının bu paranın iadesi için müvekkiline karşı dava açtığını, davanın kabul edilmesiyle mahkeme kararının icra takibine konulduğunu ve icra dosyasına toplam 28.447,96TL ödeme yapıldığını ileri sürerek, bu bedelin ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı tarafın olayda müterafik kusuru bulunduğundan davacının talep ettiği 28.447,96TL bedelden tenzile konu 13.413,42TL bedeli kabul ettiklerini, 13.413,42TL’nin müvekkili tarafından davacının Ziraat Bankasındaki hesabına 22.07.2008’de yatırıldığını ileri sürerek 15.034,54TL bakımından davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    İlk Derece Mahkemesi Birinci Kararı:
    6. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11.03.2010 tarihli ve 2008/342 E., 2010/155 K. sayılı kararı ile; kesin hüküm bulunduğu ve 13.413,42TL bakımından davalı vekili davayı kabul etmiş ise de, vekâletnamesinde davayı kabul yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    7. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    8. Yargıtay (kapatılan)13. Hukuk Dairesinin 25.04.2012 tarihli ve 2011/19597 E., 2012/11189 K. ile kararın onanmasına karar verilmiştir.
    9. Davacı vekilinin karar düzeltme isteminde bulunmasına üzerine; Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 05.11.2012 tarihli ve 2012/18021 E., 2012/24791 K. sayılı kararı ile; davacı tarafın diğer karar düzeltme itirazlarının reddi ile, “…Mahkeme kararında; davalı vekilinin vekaletnamesinde davayı kabul yetkisi bulunmadığından, kısmen kabul beyanına itibar edilmediği belirtilmiştir. Oysa davalının, kabul ettiği dava miktarını, davacı hesabına yatırdığı ihtilafsız olup, bunu cevap dilekçesinde de bildirerek, davayı bu miktar için kabul etmiştir. Davacı parayı yatırdığına göre, geçerli bir kabul vardır ve kabul kesin hükmün sonuçlarını doğurur. Davalının, 13.413,42TL için davayı kabul ettiği nazara alınarak, buna göre karar verilmesi gerekirken, kabul beyanına itibar etmeden yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırıdır. Kararın bu nedenle bozulması gerekirken, zuhulen onandığı bu kez yapılan inceleme ile anlaşıldığından, davacının karar düzeltme talebinin kabulü ile dairemizin onama kararının kaldırılmasına ve mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
    Eldeki davaya esas İlk Derece Mahkemesi İkinci Kararı:
    10. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.04.2013 tarihli ve 2013/120 E., 2013/214 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyulmakla davacı lehine oluşan usulî kazanılmış hak durumu dikkate alınarak davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun düşeceği gerekçesiyle davanın kısmen kabul kısmen reddine, 13.413,42TL"lik kısım bakımından davalı tarafın kabulü dikkate alınarak karar verilmesine yer olmadığına ve fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
    Özel Daire İkinci Bozma Kararı:
    11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    12. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 03.06.2014 tarihli ve 2014/1281 E., 2014/8832 K. sayılı kararı ile;
    “…Dava konusu uyuşmazlık, sebepsiz zenginleşmeden kaynaklı alacağın tahsili talebine ilişkindir.
    Her ne kadar mahkemece, bozma kararına uyulmuş ise de, bu karar eksik değerlendirilmiştir. Yargıtay ilamında, davalının kabul beyanının dikkate alınması gerektiği bildirilmiş, mahkeme tarafından da bu bozma sadece asıl alacağın kabulü gerektiği şeklinde yorumlanmıştır.
    Asıl alacağı kabul beyanı, bu alacağın ferilerini de kapsar. Davalı taraf kurum kayıtlarını dikkatli incelese idi, davacı tarafın asıl alacak tutarını, kendilerine iade ettiğini görecek ve buna göre de dava açmayacaktı ve davacı aleyhine icra takibi yapmayacaktı.
    Somut olayda; davacı taraf davalı tarafından aleyhine yapılan takip nedeni ile 28.447TL ödemek zorunda kalmış olup, bu miktar kadar karşı taraf sebepsiz zenginleştiği için, bu miktarın tamamının davacıya iadesi gerekecektir.
    Öyle ise mahkemece; davalının olayda kusurlu olduğu kabul edilip, asıl alacağı ödemekle sorumluluktan kurtulamayacağı, ferileri olan faiz, yargılama gideri ve vekâlet ücretini de ödemesi gerektiği kabul edilerek, yapılacak yargılama neticesinde hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
    İlk Derece Mahkemesi Direnme Kararı:
    13. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 28.10.2014 tarihli ve 2014/664 E., 2014/728 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler yanında “…Bilindiği gibi, HMK"nın 308/1.maddesi gereği davayı kabul, davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmedir. Bu düzenlemeye göre davanın kısmen veya tamamen kabulü mümkündür. Davanın kısmen veya tamamen kabulü konusunda tasarruf ilkesinin bir sonucu olarak davalı beyanı esas alınacaktır.
    Davanın kısmen kabulü ile kabul edilmeyen kısım için davaya devam edilir. (Bkz. Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Prof. Dr. Oğuz Atalay, Prof. Dr. Muhammet Özekes, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, 11. Bası, Ankara 2011, s.557).

    Davalı, davacının talep sonucunun tamamını veya bir kısmını kabul edebilir. Davanın kısmen kabulünde, kabul edilen kısmın, dilekçede yahut tutanakta açıkça gösterilmesi gerekir. (m.309,3) Davalının davacının talep sonucunun bir kısmını kabul etmesi (kısmi kabul) halinde, talep sonucunun (davanın) kabul edilmeyen (diğer) kısmı hakkındaki uyuşmazlık son bulmuş olmaz. Dava bu (kabul edilmeyen) kısım hakkında devam eder (Bkz. Prof.Dr.Baki Kuru, Prof.Dr.Ramazan Arslan, Prof.Dr.Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK"na Göre Yeniden Yazılmış 24.Bası, Yetkin Yayınları, Ankara 2013, s.509).
    HMK"nın 308/1.maddesi, doktrindeki görüşler ve davalı tarafın 18.09.2008 havale tarihli cevap dilekçesindeki beyanı dikkate alındığında, kabul açık bir kısmi kabul niteliğindedir. Bu kısmi kabulün, asıl alacağa ilişkin olduğu ve ferileri de kapsadığının kabulü mümkün değildir. Bu sebeple önceki kararda direnilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
    Diğer yandan, Mahkememizce verilen 11.03.2010 tarihli birinci kararın, Yargıtay 13.Hukuk Dairesi Başkanlığınca 2012/1821 E., 2012/24791 K, 05.11.2012 tarihli kararı ile bozulmasından sonra, Mahkememizce 09.04.2013 tarihli celsede bozmaya uyulmakla, kısmi kabul yönünden davalı lehine usulü kazanılmış hak oluşmuştur. Usulü kazanılmış hak oluşmakla, Mahkememizce yapılması gereken iş, bozma doğrultusunda, hüküm kurmaktan ibaret olacaktır.
    Mahkeme bozma kararına uyma kararı verirse, bu husus, lehine uyma kararı verilen taraf bakımından usule ilişkin kazanılmış hak oluşturur. Bu yöndeki usule ilişkin kazanılmış hak, Yargıtay"ın 9.5.1960 tarihli ve 21/9 sayılı içtihadı birleştirme kararı ile kabul edilmiş ve daha sonraki mahkeme kararları da bu yönde oluşmuştur (Bkz.Prof.Dr.Ejder Yılmaz-Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Yetkin Yayınları, Ankara 2012, syf.1501).
    Bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararında gösterilen hususlar doğrultusunda işlem yapmak ve karar vermek zorundadır. Uyulan bozma kararında, bazı hukuki ve fiili sebepler yanlış bile olsa artık bunlar yeniden incelenemez. Bu hem bozma kararına uyan mahkeme için, hem de bundan sonra kararı inceleyecek Yargıtay Dairesi için geçerlidir. O halde usulî müktesep hakka Yargıtay"da da uyulması gerekir. Çünkü bozma kararı dışında kalan hususlar kesinleşir. Bu kesinleşen hususlar hakkında artık Yargıtay"da veya mahkemede yeniden inceleme yapılarak karar verilemez. Gerek Mahkeme, gerek Yargıtay usulî müktesep hak ile bağlıdır ve uymak zorundadır (Bkz. Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Prof. Dr. Oğuz Atalay, Prof. Dr. Muhammet Özekes-Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usûl Hukuku-Yetkin Yayınları 11.Baskı, Ankara-2011, syf.626, 10.Hukuk Dairesi 07.10.2002 tarih, 6490/7110 ).
    Yargıtay bozma kararına uyulması ile, bozma kararı lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak doğar. Yani bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyulması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir. Bu itibarla mahkemenin, sonraki hükmün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması usule uygun sayılmaz ve bozma nedenidir. Yargıtay"ın bozma kararına uymuş olan mahkeme, bozma kararı gereğince inceleme yapmak ve hüküm vermek zorunda olduğu gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesi de, sonradan ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara (usulî kazanılmış hakka) aykırı bir şekilde ikinci bir bozma kararı veremez. Çünkü, aksi halde, usul hükümleri ile hedef tutulan istikrar zedelenir ve hatta mahkeme kararlarına karşı genel güven dahi sarsılır (Bkz. Prof.Dr.Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, Cilt 5, 2011, Demir Demir Yayınları, Syf.4739, Syf.4753, Hukuk Genel Kurulu 10.10.1962, 8/40-42, Hukuk Genel Kurulu 14.06.1995 tarih, 14/208-632).
    09.05.1960 tarihli, 21/9 sayılı İBK, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay Hukuk Daireleri ile doktrinin yukarıda açıklanan görüşleri dikkate alındığında, birinci bozma kararına uyan Mahkememiz ve Yargıtay Hukuk Dairesi oluşan usulî kazanılmış hak ile bağlıdır. Yargıtay 3.Hukuk Dairesi Başkanlığınca, 2014/1281 E, 2014/8832 K., ve 03.06.2014 tarihli kararı, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 2012/18021 E., 2012/24791 K., ve 15.11.2012 tarihli bozma ilamı dışında, kısmi kabul ile ilgili davalı beyanını genişleterek davanın tamamının kabulü yönünde bozma yapılmakla, bu durum usulü kazanılmış hakkın ihlali sonucunu doğurur. Bu sebeple de önceki kararda direnilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
    Yukarıdan beri açıklanan maddi ve hukuki olgular karşısında, Mahkememizin önceki kararında direnilmesine, davanın kısmen kabul kısmen reddine, karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşecektir…” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    14. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın reddine ilişkin ilk kararın davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine sair itirazları reddedilerek sadece davalı tarafça kabul edilen 13.413,42TL bakımından bozulması ve yerel mahkemece bozma kararına uyularak karar verilmiş olması karşısında, bozma kararı kapsamı dışında kalan miktar yönünden davalı taraf yararına usulî kazanılmış hak oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    16. Öncelikle usulî kazanılmış hak ile ilgili şu açıklamaların yapılmasında yarar vardır.
    17. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda “usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
    18. Bu kavram davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
    19. Hemen belirtelim ki; bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usulî kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK).
    20. Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulî kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).
    21. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; istirdat istemiyle açılan eldeki davada kesin hüküm bulunduğu, 13.413,42TL bakımından davalı vekili davayı kısmen kabul etmiş ise de vekâletnamesinde davayı kabul yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin ilk kararın davacı tarafın temyizi üzerine, Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince önce onanmış ancak onama kararına karşı davacı vekilinin karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine diğer karar düzeltme itirazları reddedilerek davalının 13.413,42TL için davayı kabul ettiği nazara alınarak buna göre karar verilmesi için bozulmuştur. Mahkemece 09.04.2013 tarihli celsede bozma kararına uyulmuş ve davacı lehine oluşan usulî kazanılmış hak nedeniyle “davanın kısmen kabul kısmen reddine, 13.413,42TL"lik kısım bakımından davalı tarafın kabulü dikkate alınarak karar verilmesine yer olmadığına, fazlaya ilişkin talebin reddine” şeklinde hüküm kurulmuştur.
    Görüldüğü üzere, Özel Dairece ilk karar sadece davalı tarafın kabulünde olan kısım bakımından bozulmuş, yerel mahkemece de bozma kararına uyulmuştur. Böyle olunca, davaya konu olup bozma kapsamı dışında kalan miktar bakımından davalı yararına usulî kazanılmış hak doğmuştur.
    22. Zira, mahkemenin Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulî kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir.
    23. O hâlde, Yargıtay 3. Hukuk Dairesince verilen “davacı taraf davalı tarafından aleyhine yapılan takip nedeni ile 28.447TL ödemek zorunda kalmış olup, bu miktar kadar karşı taraf sebepsiz zenginleştiği için bu miktarın tamamının davacıya iadesi gerekeceği” şeklindeki bozma kararı ilk bozma kararına uyulmakla davalı taraf yararına oluşan usulî kazanılmış hakkı ihlâl eder.
    24. Hâl böyle olunca, Mahkemenin Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 05.11.2012 tarihli ve 2012/18021 E., 2012/24791 K. sayılı bozma kararı dışında, kısmî kabul ile ilgili davalı beyanını genişleterek davanın tamamının kabulü yönünde bozma kararı verilmesinin davalı taraf lehine gerçekleşen usulî kazanılmış hakkın ihlâli sonucunu doğuracağı gerekçesiyle verdiği direnme kararı yerindedir.
    25. Tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.

    IV. SONUÇ :
    Yukarıda açıklanan nedenlerle;
    Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince ONANMASINA,
    Gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına,
    Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 02.12.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi