21. Hukuk Dairesi 2014/22326 E. , 2015/16925 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İzmir 9. İş Mahkemesi
TARİHİ : 03/09/2014
NUMARASI : 2014/410-2014/625
Davacı, Kurumca tahakkuk ettirilen ve itirazı kayıtla ödediği eksik işçilik fark primi ile gecikme cezasına ilişkin 4.906,00 TL"nin ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte Kurumdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Davacı, haksız ve hukuka aykırı olarak, Kurumca tahakkuk ettirilen ve itirazı kayıtla ödediği eksik işçilik fark primi ile gecikme cezasına ilişkin 4.906,00 TL"nin ödeme tarihi olan 07.05.2014 tarihinden işleyecek faizi ile davalı Kurumdan tahsilini istemiştir.
Mahkemece istemin kabulüne karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacı adına tescilli işyerinde Kurumca resen eksik işçilik üzerinden hesaplanan 4.906,00 TL prim ve gecikme zammı tutarının davacıdan istenildiği, davacının itirazi kayıtla anılan borcunu ödenmesinden sonra, zamanaşımına dayalı olarak borçtan sorumlu olmadığı gerekçesi ile ödediği tutarın istirdadı için eldeki davayı açtığı, mahkemece zamanaşımına uğrayan primler nedeni ile yapılan ödemelerin iadesi gerektiğinden hareketle sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.
Öncelikle, belirtilmelidir ki; zamanaşımı tarafın aslında borçlu olduğu bir edimi özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınmasına imkan veren bir haktır.
Hukuk Genel Kurulunun 02.11.1983 gün ve 2802/1047 sayılı kararında da belirtildiği üzere, zamanaşımı alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu eksik borç haline dönüştürür ve alacağın dava edilebilme niteliğini ortadan kaldırır.
Zamanaşımı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 161. maddesinde düzenlendiği üzere, ileri sürülmezse, hakim bunu kendiliğinden göz önüne alamaz kuralında da vurgulandığı gibi, kişisel bir savunma nedeni olup, mahkemece resen gözetilemez ve uygulanamaz. Zamanaşımının davayı etkisiz bırakması kendiliğinden gerçekleşmemekte, borçlunun iradesine bağlı bulunmaktadır.
Ayrıca, zamanaşımının yorumu ve hangi kanun hükmüne uygun olduğunu bulmak, Türk kanunlarını kendiliğinden uygulamakla görevli olan hakime düşen bir ödevdir.
Sonuç olarak, zamanaşımı en basit anlatımla, yasanın öngördüğü belli bir sürenin geçmesiyle, bir hakkın kullanılmasına veya bir borçtan kurtulmaya olanak veren bir hukuki müessesedir. Borçtan kurtulma olanağı tanıyan yönüyle zamanaşımı, maddi hukuka ilişkin bir müessese değildir. Borçluya borçtan kurtulmasını sağlayacak savunma vasıtalarını sunsa da, bizatihi kendisi borcu ortadan kaldırmaz, sadece, alacağın istenebilmesi hakkını zaman itibariyle sınırlar. Borç varlığını sürdürdüğü halde, borçlu, zamanaşımı müessesesine dayanarak, artık o borcun kendisinden istenilemeyeceğini savunabilir; yargılama usulüne ilişkin kurallar kendisine böyle bir def’ide (zamanaşımı def’inde) bulunma olanağı tanır. Zamanaşımına uğrayan borç, eksik bir borçtur. Zamanaşımı müessesesinin bu yapısının (borcu değil, sadece onun alacaklı tarafından talep edilmesi olanağını ortadan kaldırmasının ve sadece borçlu tarafından ileri sürülebilecek bir olgu olmasının) doğal sonucu olarak, borçlu tarafından yasal süre içerisinde böyle bir def’ide bulunulmadığı takdirde, hakim tarafından kendiliğinden gözetilemez.
Somut olayda, 3917 sayılı Kanunla değişik 506 sayılı Kanun m.80."nin atfı nedeniyle, 6183 sayılı Kanun m.102 ve devamı hükümleri gereği 1998 yılı 12. Aya ait prim borçları zamanaşımına uğramış ise de davacı tarafından anılan borçlar ödenmiştir. Bu durumda zamanaşımına uğramış olan bir eksik borcun ifası söz konusu olmaktadır ki, davacı tarafından yapılan ödemelerin Borçlar Kanunun 78. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından....kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez.” hükmü gereğince iadesi mümkün değildir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olmuştur.
O halde davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 10.09.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.